“Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” (Enfâl, 8/28) “Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.” (Ankebut, 29/64) Yüce Rabbimiz dünya hayatının durumunu ve değersizliğini belirterek, dünya yaşamına aldanıp kendimizi kaptırarak, âhiret hayatı için hazırlanmayı ihmal etmememiz için bizleri uyarmaktadır.
Allah’a kulluk yapmayı terk edip emrettiklerini yerine getirmeyenler, yasak ettiği şeylerden sakınmayan, hevâ ve hevesinin ve gayr-i meşrû isteklerinin peşine gidenler, bu dünya hayatını imtihan yeri olarak değil; zevk, keyif için, arzu ettikleri gibi yaşama yeri olarak görürler. Dünya yaşamını bu şekilde görenler veya kendini dünyaya bu şekilde kaptıranlar, makam ve mevkileriyle, mallarıyla, mülkleriyle, servetleriyle övünürler. Şu kadar malım, mülküm var, servetim var, son model arabam var, lüks dairem var, şuyum var, buyum var diye bunlarla övünürler. Ve zaten övünmek için bu imkânlara sahip olmaya çalışırlar. Desinler ki: “Şu kişiye bak, şuyu var, buyu var, bravo, akıllı adam, lüks rahat bir hayat yaşıyor!” O da bu sözlerle övünür, gururlanır. Mal ve mülk için daha çok uğraşır.
Başka ne için? Dünyadaki imkânlardan yararlanıp zevkli, keyifli yaşamak için de mala mülke sahip olmaya çalışırlar. Ve elinde ne imkân varsa bu tip insanlar onunla övünürler. Önce kendisi ile övünür “ben şunu yaptım bunu yaptım, şunu aldım, ucuz aldım, şunu sattım iyi yaptım; ben akıllıyım, beni kimse kandıramaz” gibi sözlerle kendisi ile övünür, gururlanır. Sonra çocuğu ile övünür “benim çocuğum okuyor, teşekkür, takdir alıyor, çok akıllı, Lisede veya Üniversitede okuyor. Doktor, avukat, savcı, vali olacak” gibi sözlerle övünmekte, gururlanmaktadır. Bu tür insanlar övünmek için bir şey bulurlar; kendisiyle, eşiyle, çocuklarıyla anası babası ile, akrabası ile vs. övünerek gururlanarak yaşamlarını sürdürürler. Bu çok yanlıştır. Mü’min kişiler bu tür şeylerden (gururdan, kibirden) kaçınmalıdır. Çünkü Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. (Nisâ, 4/ 36)
Allah’a kulluk yapmayanlar başka şeylere kulluk yaparlar. Mala, mülke, şana şöhrete, kadına ve hevâ ve hevesle zevk içinde yaşamak için paraya kul köle olurlar. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala mülke) kul olanlar helâk oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikak 10) Mal, mülk, zevk, keyif için yaşayanlar malı, parası oldumu çok sevinir, bunlar olmazsa çok üzülür, bunu elde etmek için elinden geleni yapar; helâli haramı düşünüp önemsemez, önemsediği tek şey paradır. “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” der. “Bunlara kul olanlar helâk oldu” buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.s.) İnsanı helâke, perişanlığa götüren şeylerden sakınmalıyız. Mala, mülke, servete, nefse değil; Allah’a kul olmalı ve gereği ne ise yapmalıyız. Dünya ve âhirette huzur ve mutluluk ancak Allah’a iyi kul olmaya çalışmakla mümkündür.
Cebrail (a.s) Hz. Peygamber’e (s.a.s.) şöyle demiştir: Ey Muhammed (s.a.s.)!
1. Dilediğin kadar yaşa, muhakkak öleceksin.
2. Dilediğini sev muhakkak ondan ayrılacaksın.
3.Dilediğini yap muhakkak karşılığını göreceksin. (İbn. Hacer el-Askalani, s.21) Mü’min kişinin ölçüsü bellidir; Kur’an ve sünnettir ve o, bunlara göre hareket eder. Çünkü imtihanı kazanmaya çalışmaktadır. Ölçüsü Kur’an ve sünnet olmayan kişilerin ölçüsü hevâ ve hevestir. Ayrıca hevâ ve hevesleri peşinde gidenleri, bâtıl yolda olanları ölçü alır, örnek alır. “Onlar şöyle yaptı, ben de yapayım” diyerek şeytanın ve dostlarının yolundan gider. Tâbiî ki, bu bâtıl yol onu cehenneme götürür.
Bir hadiste Müstevrid b. Şeddad (r.a.)’dan rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Âhirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” (Müslim, Cennet 55) Bu hadisten de anlaşıldığı gibi Peygamberimiz dünya hayatının âhiret hayatı yanında ne kadar az, ne kadar değersiz olduğunu vurguluyor.
Bazıları, sanki dünya hayatından başka yaşam yokmuş gibi, dünya yaşamına kendisini kaptırarak zevkler, keyifler içinde yaşamına devam eder. Geçici, fâni dünyanın câzibesine aldanıp Allah’a kulluğu terkederler. Bunun dünya ve âhiretteki zararını âyet ve hadisler bildirmektedir. “Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. (Allah’ın azâbından) korkup sakınanlar için, âhiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdiremeyecek misiniz?” (En’âm, 6/32)
Yine bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir şeye olan aşırı sevgin seni kör ve sağır yapar.”(Ebû Dâvud, Edeb 125) İnsan bir şeye karşı aşırı sevgi duyarsa ondaki aşırı sevgi o şeydeki kusuru görmez, kendi yanlışlıklarını söyleyenleri de işitmez olur. Dünya sevgisi aşırı oldumu, o zaman hadiste belirtildiği gibi, bir şeye olan aşırı sevgi, tutku insanı sanki kör, sağır yapar. Burada kastedilen şu; “bir şeyi aşırı sevdimi, o şeyin, iyi mi, kötü mü, faydalı mı, zararlı mı olduğunu düşünemez. Ona söylediğiniz vakit: “Bu yaptığın, gittiğin yol yanlış, vazgeç!” desen, sanki duymuyormuş gibi hiç aldırış etmez. Nasihat dinlemez.
Dünya hayatı aşırı bir şekilde sevmek ve dünyaya bağlanmak da böyledir. Malı, mülkü, serveti, zevkli, keyifli yaşamı çok severse, helâlı-haramı, sevabı-günahı düşünmez. Ona hatırlatıldığı zaman; “bu yaptıkların yanlış, haram, vazgeç!” desen söylediklerini duymuyormuş gibi önemsemez. Çünkü dünya yaşamının câzibesine kendini kaptırmıştır. Ne yanlışı görür, ne doğruyu duyar. Kafasına göre hareket ederek yaşar. Sonu da hüsrandır. Yine bir hadiste Sehl b. Sa’d (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Eğer dünya, Allah nazarında sivrisineğin kanadı kadar değer taşısaydı tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd 13)
Dünya hayatının Allah katındaki değeri sivrisinek kanadı kadar değeri olmadığı hadisten anlaşılmaktadır. Eğer dünya çok değerli olsaydı kâfir olanlar dünya yaşamından istifade edemezdi, bir yudum su içemezdi, yaşamı biterdi. Günümüzde müşriklerin, kâfirlerin refah içinde, zevk, keyif içinde yaşamaları dünyanın gelip geçici olduğundan dünya hayatının cennet hayatına nazaran zerre kadar değeri olmadığından ötürüdür. İmtihan icabı, herkes dünya hayatından, dünyevî imkânlardan yararlanır. Âhirette ise, cennet nimetlerinden, imkânlarından sadece Allah’a iyi kulluk yapan mü’minler istifade edecektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bizleri şöyle uyarıyor:“Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum.”(Buhârî, Zekât 47) İşte bu durumda müslümanların nasıl hareket etmeleri gerektiğini öğreten, mal mülk kavgasına düşmeden, dünyaya ve dünyalıklara kapılmadan Allah’ın hoşnutluğunu kazanacakları bir hayatı sürdürmeleri gerektiğini öğütlemektedir. Dünya malına, mülküne ve zenginliğine Allah’ı unutturacak derecede düşkünlük göstermemek ve bunlara bağlanıp kalmamak, âhireti bir an bile akıldan çıkarmamak gerekir. “Şüphesiz iman edip, sâlih amellerde bulunanlara (güzel davranış sergileyenlere) gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur.”(Büruc, 85/11) Ne mutlu güzel davranış sergileyenlere… Sözün özü bütün bu söylenenleri dinî terminolojiyle ifade edecek olursak Kur’an ve sahih sünnette, insanın her işte “ifrat ve tefrit” ten uzak durması önerilmektedir.
Süleyman GÜLEK