Kur'an-ı Kerim, insanları doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Bunun için de hikmet ve güzel öğüt metodunu kullanmaktadır. Yaşanmış olayları etkili bir üslûpla anlatmış, bunu yaparken, benzer olayların insanların başına her zaman gelebileceğini vurgulayarak dersler çıkarılmasını istemiştir. Kur'an, muttakiler için bir öğüt ve insanlar için bir açıklama dır: "Bu (Kur'an) insanlara bir açıklama, (Allah'tan) korkanlara yol gösterme ve öğüttür." (Âl-i-İmrân, 3/138) Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssaların insan eğitiminde büyük rolü vardır. Peygamberlerin başından geçen olayları ve sebeplerini anlatmak, bugünün insanına da yol gösterir, ders verir.
Bu nedenle Hz. İbrahim (a.s.)’ın inanç mücadelesine baktığımızda şunları görüyoruz:
1. Tefekkür: “(Hz İbrahim) Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: 'Bu benim rabbimdir.' Fakat (yıldız) kayboluverince: 'Ben kaybolup-gidenleri sevmem' demişti. “Ardından ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: 'Bu benim rabbim' demiş, fakat o da kayboluverince: 'Andolsun' demişti, 'Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.” “Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: 'İşte bu benim rabbim, bu en büyük' demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: 'Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.” “Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (En’âm, 76/6) demiştir. Hz İbrahim, bu şekilde tefekür etmenin önemini göstermiştir.
2. Tevhid mücadelesi: Hz İbrahim denilince, "Lâ ilâhe illâllah (Allah'tan başka ilâh yoktur)"a davet eden bir Tevhid mücadelesi gelir aklımıza. Anlayışları körelmiş, kalpleri taşlaşmış Nemrut ve kavmine karşı iman mücadelesi gelir aklımıza: “…Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Çünkü ben yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben O’na ortak koşanlardan değilim.” (En’am, 6/78–79) “(Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.” (Şurâ, 26/69-71) İbrâhim’in (a.s.), babasının ve kavminin taptığı putlara karşı mücâdele ettiği ve bir tek Allah inancını savunduğu; Ay'a, Güneş'e, yıldızlara ve çeşitli putlara tapmanın mânâsız olduğunu, hiç kimseye fayda veya zarar vermesi mümkün olmadığını belirtmiştir. (Ankebut, 29/16-17) Hz. İbrahim, putlara tapan kavmi karşısında tek başına tevhid mücadelesini sürdürmüş ve şirke karşı gereken tavrı, putları kırarak ortaya koymuştur.
3. İhlâs: Allah Kur’an’da Hz. İbrahim'i ve onun soyunu katıksızca ahireti düşünüp anan ihlâs sahipleri olarak tarif eder: “İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlâs sahipleri kıldık” (Sad, 38/45-46) Peygamberleri ve samimi iman sahiplerini diğer insanlardan ayıran en temel özelliklerden biri, onların dünya hayatına dair bir beklenti içinde olmaksızın sadece Allah'ın rızasını ve ahireti kazanmak için ciddi bir çaba içinde olmalarıdır. İbrahim (a.s.) Allah'a olan bağlılığı, teslimiyeti ve ihlâsıyla da Müslümanlar için güzel bir örnektir.
4. Kararlılık: “Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hâlâ akıl erdi¬remiyorsunuz.’ (Nemrutçular bunun üzerine) ‘Eğer bir iş yapacaksanız, yakın onu! İlâhlarımıza böylece sahip çıkın’ dediler. (Onu büyük bir ateşe attılar.) Biz de: ‘Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selâmet üzere ol’ dedik.” (Enbiyâ, 21/67-69). Hz. İbrahim ateşe atılacağını bile bile vazgeçmeyecek kadar kararlı davranmış ve tevhit mücadelesine devam etmiştir
5. Sabır: Hz. İbrahim (a.s.) Hâcer ile İsmâil'i Mekke'nin bulunduğu yere bıraktı, Hz. İbrahim (a.s.) dönüp giderken Hacer, "Ey İbrahim, bizi bu ıssız ve kimsesiz vadide bırakıp da nereye gidiyorsun?" dedi. Hacer tekrar, "Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı, emretti?" diye seslendi. Hz. İbrahim (a.s.), "Evet, Allah emretti." deyince, Hacer, "Öyleyse Allah bize yeter, bizi o korur." diyerek Allah'a tevekkül etti. Burada hem Hz. İbrahim, hem de Hz hacer büyk bir teslimiyet ve sabır gerektiren bir imtihanı başarmışlardır.
6. Şükür: Allah insanlara sayısız nimet vermiştir. Kendi kusursuz bedenlerinden kâinattaki eşsiz canlılara kadar, çevrelerini saran tüm güzellikler insanların Rabbimize tüm içtenlikleriyle şükretmeleri için birer vesiledir. “Öyle ki size, kendinizden, ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara, 2/151-153) Hz. İbrahim Allah'a şükrediciydi.
7. Tevekkül: Hz. İbrahim, ateşe atılma olayı Kur'an-ı Kerîm'de tafsilatlı bir şekilde anlatılmaktadır. (Enbiyâ, 22/ 51-70) Ta baştan beri Allah'a tam bir güven içinde bulunan Hz. İbrahim en son anda, ateşe fırlatılırken de, güven ile "hasbünallahu ve ni'mel vekîl” (Allah bana yeter, ne güzel vekildir O!) (Buhârî, Tefsîrû sûre 3, 13) teslimiyeti içinde sadece Allah'tan yardım beklediğini dile getiriyordu… Sonuç ise, gerçek tevekkülün akıllara hayret veren mutlu sonu idi; Kızgın ateşin serinlik veren bir ortama dönüşmesi... Çünkü Allah her şeye kâdirdir. Mesele O'na güvenmektedir. “Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter.” (Talak, 65/1-3)
8. Kâbe ve Hac: Allah Kuran'da Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiğini bildirmektedir. “İbrahim, İsmail'le birlikte Ev'in (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (Bakara, 2/127) Kâbe, insanlar için bir toplanma ve birarada Allah için ibadet etme yeridir. Tevhid inancına sahip olan Müslümanlar İslâm'ın beş esasından biri olan hac ibadeti ile bir arada ibadet etme saadetine ererler.
9. Kurban: Allah’a adamaya söz verdiği oğlunun gırtlağına bıçağı dayayacak kadar fedakâr bir peygamberdir Hz. İbrahim. "Ey oğulcuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, buna ne dersin?" dedi. Hz. İsmail; "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın, diye cevap verdi." (Saffat, 37/102). Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in bu teslimiyetini Allah mükâfatlandırdı. İsmail (a.s)'in yerine büyük bir kurbanlık verdi. (Saffat, 37/107). Bu ayetten, Allah’a teslim olanı bıçak bile kesmediğini görüyoruz. Kurban, Allah yolunda fedakârlığın ona teslim olmanın ifadesidir. Mü’minler Kurban kesmekle, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in şanlı hatıralarını anmakta, tazelemekte ve gerektiğinde kendilerinin de aynı teslimiyet ve fedakârlığa hazır olduklarını ifade etmektedirler. Tabii ki, et değil, kan değil; Allah’a takvâ ulaşır (Hac, 22/37)
Kurban bizim takvâmızı içerdiği oranda makbul bir ibâdettir. Kurban, fedakârlık, vefâ, ihlâs ve cömertliğin sembolüdür. Kişilik kazanılmasında da etkisi büyüktür. Hz. İbrahimin hayatına baktığımzda, bizler için çok güzel örnekler olduğunu görüyoruz. Allah’a samimi iyi bir kul olmak için Peygamberlerin hayatlarından öğüt alanlara ne mutlu!