7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonunun ardından kameralar karşısına geçen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “Savaştayız ve kazanacağız” demişti.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana abluka altındaki Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda şehit edilen Filistinlilerin sayısı, 4 bin 324'ü çocuk, 2 bin 823'ü kadın olmak üzere 10 bin 569'a yükseldi. Bu sayılar devamlı artıyor.
Siyonist İsrail hiçbir ölçü ve ahlakî kural tanımadan Filistinli / Gazzeli Müslüman kardeşlerimize soykırım uyguluyor. Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Hala elektirk, su ve gıda sıkıntısı sürüyor. Kısaca beliritmek gerekirse; Avrupa ve Amerika'nın desteğini arkasına alan zalim İsrail Gazze’yi tamamen ele geçirmek için, acımasızca havadan, denizden ve karadan; çocuk, kadın, yaşlı ve engelli ayrıt etmeden vuruyor.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan ediyor: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Mâide, 5/51)
Ayette belirtildiği gibi Yahudi ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostudur. Dolayısıyla AB ve ABD’de oluşan Batı cephesinin Müslümanlara olumlu bakması beklenmemelidir. Çünkü onlar birbirlerini dost edinirler. Müslümanları sevmezler, onlara yardımcı olmak istemezler. Batılılar sadece kendi çıkarlarını düşünürler ve ona göre davranırlar. Müslüman ülkelere saldırıldığında, haksızlık ve zulüm yapıldığında sus pus olurlar. Özgürlük, barış, huzur, güven ve insan haklarını düşünmezler. Bu nedenle Siyonizm’i destekleyen firmaların ürünlerini boykot etmeliyiz, almamalıyız.
İslâm’a göre savaş, yayılmacılık güdüsüyle çıkar sağlama ve sömürme amacına değil dine ve inananlara yönelik düşmanca girişimleri bertaraf etme, barış için gerekli ortamın oluşmasını sağlama, bu ortamı bozanlara engel olma, gerekirse cezalandırma ve sonuçta temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma amacına yöneliktir. (Enfâl 8/39, 47, 56-57, 61) Peygamberimiz, ganimet elde etme veya kahramanlık duygularını tatmin etme ya da şöhrete ulaşma kaygısıyla yapılan savaşları yererken (Buhârî, Cihâd 15) aynı zamanda savaş fikrinin hangi zemine oturması gerektiğine işaret etmiştir. (Ahmet Yaman, TDV İslâm Ansiklopedisi, “Savaş” maddesi)
İslâm’da savaş, zorla insanları dine sokmak için değil; savunma ya da düşmana misliyle mukabele için yapılır. İslâm savaşları, suçsuz halka saldıran, malları yok eden, atom bombalarıyla herşeyi harap eden, binaları yıkan, tabiatı bile kemiren yirminci yüzyılın savaşlarına, toplu kıyımlarına bütünüyle zıttır. Müslümanlar, ne orman kanunlarından, ne de güçsüzü ezen güçlünün zorbalığından ilham almışlardır. İslâm savaşçılarının uymak zorunda olduğu kanunlar, İlâhî bir kaynaktan, Kur’an’dan gelmektedir. Bu sebeple İslam da savaş ahlâkı vardır ve bu ahlâk üzere gerektiğinde savaş yapılır.
Meşru şartları doğmuş, insan hak ve onurunun kurtarılması için kaçınılmaz hale gelmişse savaşa ‘evet’ diyen İslâm ona izin vermekle kalmaz, onu teşvik eder, emreder. Yüce Allah savaş ahlâkı konusunda şöyle buyurur: “Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda olarak savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları (haddi aşanları) sevmez.” (Bakara, 2/190)
Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin; Allah’tan âfiyet dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır” (Müslim, Cihâd 20) hadisi bu tesbiti teyit etmektedir. Böyle bir savaşın ilk ve temel şartı, ‘savunma savaşı’, namı diğer ‘meşru müdafaa savaşı’ olmaktır. Savaş ahlâkı gereği çocukların, kadınların, yaşlıların, engellilerin öldürülmemesi gerekir.
Çünkü Yüce Allah: “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın.” (Bakara, 2/190) buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz savaş ahlâkı ile ilgili şöyle buyurur: “(Ey ümmetim! savaş hâlinde iken bile); zulmetmeyiniz, işkence etmeyiniz, çocukları öldürmeyiniz.” (Müslim, Cihâd 3)
Peygamberimiz “(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile); Çocukları, mâbetlerine çekilip ibadetle meşgul olan (Hristiyan, Yahudî vs.) kişileri, kadınları, yaşlıları ve savaş hârici işler için kiralanan kişileri öldürmeyiniz Kiliseleri yakıp yıkmayınız, ağaçları köklerinden kesmeyiniz.” (Buhârî, Cihâd 148) buyurarak, savaşta da ahlâkî kurallara uyulması gerektiğini belirtmiştir.
Savaş; hak ve hukuku korumak, adaleti tesis etmek, kötülükleri önlemek, insanların temel görevlerini rahatça yerine getirebilme ve temel haklarını koruyabilmelerini sağlamak için yapılır. Yoksa başkasının hak ve hukukunu elinden almak için savaş yapılmasını İslâm doğru görmez. Savaş ahlâkı; toplumlara zarar vermek değil; aksine, onları, iktidarda bulunan zalimlerin kendilerine zulüm ve haksızlık yapmasına engel olmaktır. İnsanların dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmaları için iman, ibadet ve güzel ahlâk sahibi olması gerekir.
Yukarıda belirittiğimiz gibi savaşta sivil öldürülmez. Mücadele esnasında da karşımızdaki en büyük düşmanımız bile olsa işkence ve zulüm yapılmaz. Savaş ve mücadele sadece fiziki üstünlükle değil; ahlâkî üstünlükle de kazanılırsa bir anlam taşır.
Sonuç olarak, İsrail’in, hiçbir ahlakî ve vicdanî ilke gözetmeksizin yürüttüğü bu operasyon, bir savaş değil, katliam, soykırım, terör ve zulümdür!