Evlilikten sonra eşlerin en önemli beklentileri bir çocuğa sahip olmaktır. Anne ve baba olmak bir aile için en büyük mutluluktur. Çocuklarımız hayatımızın süsü, evimizin neşesi, gözümüzün nurudur/aydınlığıdır ve hayatımızın en nadide ziynetidir. Çocuklar bizim en değerli varlığımızdır. Hayat onlarla daha güzeldir. Çocuk, aile için büyük bir huzur, mutluluk ve sevinçtir. Allah'ın insana bir hediyesidir, nimetidir. Çünkü çocuk masumdur, günahsızdır. Çocuk bir süs, bir ziynettir. Çocuk bir hazinedir, bir güzelliktir.
Bu sebeple çocukları olan aileler çok sevinirler ve mutlu olurlar. Çocuğu olmayanlar ise sürekli bir beklenti ve tedirginlik içinde yaşarlar. Yüce Allah şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onlara hem erkek hem de kız çocuklar olmak üzere çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi bilendir. O (her şeye) gücü yetendir.”(Şûrâ, 42/49-50)
Çocuğu verecek olan sadece Allah Teâlâ’dır. Takdir Yüce Allah’ındır. Ya kız, ya erkek, ya da ikiz, üçüz verir, ya da kısır yapıp hiç çocuk vermez. Bu, Rabbimiz Allah’ın dilemesi, takdiri ile olmaktadır. Ancak kişi Allah’a duâ eder, yalvarır Allah Teâlâ da duâsını kabul ederse, o zaman kız çocuk istiyorsa kız, erkek çocuk istiyorsa erkek çocuk verir. “Allah her şeye gücü yetendir.” Çocukları olmayan ailenin gereken tıbbî çarelere başvurduğu ve Allah’a çok duâ ettiği halde yine de çocukları olmuyorsa “(Allah) dilediğini kısır yapar.” Bu da Allah’ın takdiridir, imtihan gereğidir.
Eşler gereğini yaptıktan sonra çocukları olmadıysa sabretmeli, dünya hayatı imtihandan ibarettir. “And olsun ki sizi, biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı olanları müjdele!” (Bakara, 2/155) Görüldüğü gibi birtakım nimetlerden yoksun bırakılarak da imtihana tabi tutulduğumuzu Rabbimiz bize bildiriyor.
Allah'ın bizlere verdiği en büyük nimetlerden birisi de çocuklarımızdır. Allah’ın vermiş olduğu çocuklarla da denenmekte ve Allah'ın râzı olacağı tavırlar gösterip göstermeyeceğimiz gözlemlenmektedir. “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır" (Teğabun, 64/15) âyetiyle de bu açıkça bildirilmektedir. Bu sebeple, çocuğun bir imtihan vesilesi olduğunu unutmamk ve onu en güzel şekilde eğitmek gerekir.
Çocuk Eğitimi
Çocuklar çok sevimli ve değerlidir. Bu günün çocukları, yarınımızın gençleri ve geleceğimizin de mirasçılarıdır. Sağlıklı, mutlu, başarılı ve huzurlu çocuklar yetiştirmek her ailenin görevidir. Ancak, anne-baba olmak; sevinç, mutluluk ve övünç yanında, sorunları, sıkıntıları ve sorumlulukları birlikte getirir. Çocukların ruh, beden sağlığı ve eğitimleri için en güzel mekânlardan biri, mutlu aile yuvalarıdır. Bu itibarla, huzurlu bir aile hayatının hazırlanması için eşlerin, üzerlerine düşen fedakârlık ve sorumlukları yerine getirmeleri gerekmektedir.
Anne-babanın dünyasında çocuğun çok önemli bir yeri olduğu herkesçe malumdur. Anne ve babanın amacı, mutlu, başarılı ve sevgi dolu çocuklar yetiştirmektir. Çocuk eğitimi konusunda en büyük görev, anne-babaya düşmektedir. Çocuk eğitimi çok hassas ve önemli bir konu olduğundan dolayı, günümüzün en önemli çalışma alanı haline gelmiştir. Fakat Çocukların kendilerine ait bir dünyaları olduğu için, çocuğu çeşitli yönleriyle tanımadan onu eğitmeyi başaramayız. Bu nedenle çocuğun biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve dinî yönlerinin tanınması gerekir.
Çocuk terbiyesi ilgi, bilgi, sabır ve ciddiyet isteyen bir konudur. Bilhassa anne-babaların bu hususta yetişmiş olmaları gerekir. Çocuğu nasıl eğiteceklerini, hangi yaşta nasıl davranacaklarını öğrenmeleri icap eder. İnsan maddî ve mânevî yönü olan bir varlıktır. Çocuklarımızı hayata hazırlarken, onları maddî ve mânevî değerlerle donatmalıyız. Çocuğun beden ve ruh sağlığına çok dikkat etmeliyiz. Çocukları sağlıklı, dindar, güzel ahlâklı, kültürlü, çalışkan, dürüst, mutlu, başarılı ve kötü alışkanlıklardan uzak, iyi bir insan olarak yetiştirmeliyiz…
Çünkü iyi yetişen nesiller, geleceği daha güzel inşa edebilirler… Çocuk yetiştirmek, çocuk oyuncağı değildir. Çocuk yetiştirmek en zor ve hayat boyu devam eden önemli bir sanattır. Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrim, 66/6) Peygamberimiz (s.a.s.) de şöyle beyan etmektedir: “Hepiniz sorumluluk taşımaktasınız ve sorumluluğunuz altındakilerden mesulsünüz…”1
İnsan eğitilebilir bir varlıktır. Peygamberimiz (s.a.s.) “Her çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar, ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Putperest yapar”2 buyurarak aile ve çevre faktörünün çocuğun yetişmesi üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s), bir hadislerinde; "Bir babanın evladına bırakacağı en güzel miras, güzel terbiyedir" 3 buyurmuştur. Çocuklarımızı sevmek demek, sadece onlara iyi bir maddi miras bırakmak değildir. Onlara bırakılabilecek en iyi mirasın “güzel ahlâk” olduğunu Peygamberimiz (s.a.s.) bildirmektedir. Çocuğun hem dünya hem de âhiret mutluluğunu gaye edinen terbiyeye dikkat çekmiştir.
Çocuklara; inanç, ibadet ve güzel ahlâk anlayışı verilmelidir. Yani doğruluk, cömertlik, kanaat ve şükür etme, özür dileme, israftan kaçınma, sorumluluk duygusu, temizlik hasasiyeti, girişimcilik, para idaresi, iyimserlik, duâ etme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Çocuklara yeri geldikçe görgü kurallarını öğretmek ve yaş seviyesine göre dinî eğitim ve öğretimde bulunmak, bunlar her ailenin ve büyüklerin görevidir. Çocuklarımızın eğitiminin aile içinde, okulda, çevrede ve toplumda şekil alacağı bir gerçektir.
Onların, bedenen sağlam, inançları düzgün, ahlaklârı güzel, insanlığa ve İslâm’a faydalı birer insan olarak yetişmeleri, bizim onlara sahip çıkmamıza ve duâ etmemize bağlıdır. Dolayısıyla görgü kurallarını çocuklarımıza öğretmek, yaşamak ve yaşatmak insanlar arasında saygınlık ve muhabbet doğurur. Bunlara riayet etmek dünya ve âhiret saadetine vesile olur. Bu sebeple çocuklarımızı en güzel şekilde eğitmeliyiz…
Günümüzde halkın çoğunluğunun amaçsız, gayesiz kitlelerden ibaret olduğunu görüyoruz. Bir gencin; şaşkınlık, tedirginlik içinden kurtulması ve mutlu, huzurlu olması için, ilk önce şu temel sorulara cevap bulması gerekir: İnsan nedir? Nasıl bir varlıktır? Yeryüzüne nereden gelmiştir? İnsan nereye doğru gidiyor? Hayatının asıl gayesi nedir? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir?
Tabiî ki, yaradılış gayesi açısından bakıldığında, insan meçhul bir varlık değildir; o mesul (sorumlu) bir varlıktır. (Tekâsûr, 102/8) Çünkü insanlar dünyaya tesadüf eseri gelmiş değildir. İnsanlar, dünyaya bir amaç ve gaye için, Allah’a kulluk yapmak için gelmiştir. Allah Teâlâ bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan, bu kulluğu yerine getirip getirmediğini tespit için imtihana tâbi tutulmuştur. Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyayı ve insanları yoktan var eden Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir: “O (Allah) hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2)
Âyetten de açıkça görüldüğü gibi, dünya hayatı insanlar için bir imtihandan ibarettir. İnsanlar bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu anlamalıdır. “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz.”(Tekâsür, 102/8) Rabbimiz insanlara verdiği her şeyden hesaba çekeceğini bildirmektedir. “Siz, mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl, 16/93)
Dünyada yaptığımız bütün her şeyin hesabı sorulacak. Buna göre; yapacağımız işler doğru ise yapmalı, eğer yanlış ise kesinlikle terk etmeliyiz. Eğer kendimizi düşünüyorsak, bunlardan dolayı âhiret hayatında ceza görüp zor duruma düşmek istemiyorsak, yapacağımız işlere dikkat etmeliyiz, imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız. Dünyaya gelişimizin gayesi, Allah'ı tanımak ve ona ibadet etmektir.
Allah Teâlâ’ya kulluk/ibadet yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur. Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup emirlerine uygun yaşarsa (inanç, ibadet ve güzel davranışlarda bulunursa) ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.” (Nûr, 24/52)
Dolayısıyla gençlerimize, hayatını insanın yaratılış gayesine uygun geçirmesi için, gerekli ahlâkî ve mânevî donanımı vermeliyiz. Gençler, dinî duyarlılık kazanmamış iseler, ahlâkî konularda sorunları oluyor. İçki, kumar, uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık, kapkaç gibi kötü alışkanlıklar edinirler. Ayrıca stres, panik atak, depresyon, ruhsal bunalım ve sürekli tatminsizlik gibi sorunlar bu çağın hastalıkları olarak görülmektedir. Tolstoy diyor ki: Ahlâk kurallarını çiğnemeyin. Zira öcünü çabuk alır.
Ahlâk bir defa bozulmaya yüz tuttumu toplumda bir çatışma ve şiddet zuhur eder ve huzur, güven kalmaz. Dinî etkinin zayıflaması, ahlâkî çöküntüye ve çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: "Sizin hayırlınız; ne dünyasını âhireti için, ne de âhiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır." 4 Hz. Ali (r.a.)’da şöyle buyurur: “Güzellik, giyenlerin süsü ile oluşmaz; bilgi ve terbiye ile güzel olunur.”
İslâm dini’ne göre, erkek veya kız, ergenlik çağına girer girmez artık yetişkin bir fert olarak sayılmakta, dinin bütün emir ve yasaklarıyla mükellef kabul edilmektedir. Ergenlik döneminden itibaren insanlar, dinî açıdan sorumluluk çağına ulaşmış demektir. Tabii ki, gençlerimize dinî ve mânevî idealleri kazandırmak onların ruh sağlığı yönünden son derece önemlidir. Nesli korumak ve sağlıklı bir toplum oluşturmak için gençlerimize iyi bir din eğitimi verilmeli.
Gençlerin kendilerini korumaları, dünya ve âhirette mutlu, huzurlu olmaları için inanç, ibadet ve güzel ahlâk sahibi olmalarına yardımcı olmalıyız. Günümüz gençliğinin en önemli sorunu, yaratılış gayesinden habersiz olmalarıdır. Gençlik, bir nevi belirsizlik, arayış ve şekillenme dönemidir. Gençler arasında yaygın olarak kullanılan, “hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun”, “atın ölümü arpadan olsun”, “gençliğini yaşayacaksın” gibi sözler, kural tanımazlıklarını meşrulaştırmaya yönelik olumsuz beyanlardır. Gençlik; aşk, para, eğlence ve top peşinde koşmakta ve bunlarla kendini ispatlama çabasına girmektedir. Zira insana verilen ömür, geri dönüşümü olmayan bir fırsattır. Yaratılış gayesinden uzak sorumsuzca bir hayat yaşayan gençler, kötü ve zararlı alışkanlıklar edinmektedirler. Böylece hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermektedirler. Anne-baba çocuğun dünyasını düşündüğü gibi âhiretini de düşünmelidir.
Çocukların genel eğitimi içinde, din eğitiminin de dikkate alınması önemli bir gerçektir. Dinî eğitimle insanlar güzel ahlâk sahibi olur. Kişinin hem kendisine, hem de başkalarına faydalı olmasını sağlar ve böylece çocuk dünya ve âhirette mutlu huzurlu bir hayat yaşar. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “İnsanoğlu öldüğünde üç şey hâriç, amel defteri kapanır. Bu üç şey: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim ve kendine duâ eden salih evlât.” 5
Anne-babaya düşen en önemli görev, çocuklarını iyi bir Müslüman olarak yetiştirmektir. Böyle bir evlât, ölümlerinden sonra anne-babasına kendisi duâ ettiği gibi, başkalarının da duâ etmesine vesile olan işler yapar. İnsanın dünyada var oluş sebebi Allah’a kulluktur. Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan; inanç, ibadet ve ahlâkî vazifelerini yerine getirdiğinde mükâfat olarak dünya ve âhirette mutlu, huzurlu bir hayat yaşar. Yüce Allah bunu bildirmektedir: “İman etmiş olarak, kadın-erkek kim sâlih amel işlerse ona (dünya ve âhirette) güzel (mutlu ve huzurlu) bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl, 16/97)
Dipnot
1. Riyazu’s-Salihin Terc. c. 2, Hds. 656
2. Buhârî, Cenâiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22, 25
3. Tirmizî, Birr 33
4. Cami’üs-Sağir, Terc. c. 2, s. 373, Hds. 2135
5. Ebû Dâvud, Vesâya 14
Süleyman GÜLEK