Güzel ahlâk Allah Teâlâ’ın emridir. Bu emir Peygamberimizin şahsında da bizlere aktarmıştır. İslâm dini kıyamete kadar hükmü geçerli tek din olmasından dolayı tüm zamanları ve tüm insanları muhatap alan esaslar ortaya koyar.
İslâm’ın temel esasları veya Kur’an’ın ana muhtevası diyebileceğimiz iman, ibadet, ahlâk ve muamelat hükümleridir. İbadet, yalnızca Allah Teâlâ’ya kulluk bilinciyle ve Yüce Allah’ın rızasına uygun olarak davranmaktır. Ahlâk ise iman ve ibadet ile elde ettiğimiz mânevî değerleri bir hayat tarzı hâline getirmektir.
İslâm dininin iman ve ibadet esaslarıyla ahlâk ilkelerini kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Müslüman kişi dininin emirlerini benliğine öylesine yerleştirecek ki, bütün davranışları en güzel ahlâk prensipleri halinde ortaya çıkacaktır.
Aslında iman ve ibadet esaslarının tamamı, müslümanı bu olgunluğa eriştirmek için emredilmiştir. Bu seviyeye gelen insanın kalbinde bütün mahlûkat için iyi ve güzel duygular yer alacak, şahsiyetine yakışmayan her türlü kötülükten uzaklaşacaktır.
İman ve ibadet esaslarını yerine getiren insan, ahlâkî görev ve sorumluluklarını kolaylıkla gerçekleştirebilecek bir karekter yapısı kazanır. Dolayısıyla insanın ahlâkî eğitiminde, Allah’a karşı görevler manzumesinden olan iman ve ibadet esasları son derece büyük bir rol oynarlar. İman, ibadet ve ahlâk arasında yakın bir ilişki vardır. Bu duruma Kur’an’da şöyle işaret edilmiştir: “Gerçekten mü'minler kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşu içindedirler, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, zekâtı verirler, iffetlerini korurlar.” (Mü’minûn, 23/1-5)
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, “Müslüman, elinden ve dilinden herkesin güven içinde olduğu kimsedir.” (Tirmizî, İman 2) sözü ile “Kendisi için istediğini din kardeşi için de istemeyen kişi olgun mü’min olamaz.” (Buharî, İman 7) uyarısı inanmakla ahlâklı olmak arasındaki ilişkiye dikkatimizi çekmektedir.
İnsan, bütün yaptıklarından sorumludur. Bu yüzden insanın bu dünyada ve âhirette mutlu olabilmesi için kötülüklerden kaçınması ve iyi davranışlar yapması gerekir. Allah, bir ayette bu konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Kim zerre kadar (azıcık) iyilik yaparsa onun karşılığını görür. Kim de zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür.” (Zilzâl, 99/7, 8) Dolayısıyla güzel ahlâk sahibi olmak, iyi şeyleri yapmayı ve kötü olan şeylerden de uzak durmayı gerektirir.
İbadetler, hem kalbimizdeki imanı güçlendirir hem de iyi ahlâklı olmamızı sağlar. Mesela, beş vakit namaz bize daima Allah’ı hatırlatır, her türlü çirkin davranıştan vaz geçirir. Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir, elimizi, gözümüzü haramdan, dilimizi yalandan korur. Zekât cimrilikten kurtarır, başkalarına karşı iyilik ve yardım severlik duygularını geliştirir, topluma faydalı bir insan haline getirir. Hac dünyanın her yerinden gelen Müslümanların, bir ve beraber olmalarının sembolüdür.
Genelde ibadet ayrı ahlâk ayrı şeylermiş gibi düşünülmektedir. Hâlbuki bu düşünce İslâm’ın özüne aykırıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk 8) buyurmuştur. Aslında İslâm dininde ibadetler, insanı ahlâken kemale erdirmek için emredilmiştir.
Kur’an’a baktığımızda meselâ, namazla ilgili olarak Yüce Allah: “Şüphesiz ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45) buyurmaktadır. Demek ki gerçek manada kılınan namazın, insanı bütün kötülüklerden ve çirkin davranışlardan alıkoyması gerekmektedir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; İslâm dininde iman, ibadet ve ahlâk bir bütünlük arz etmektedir. Bunları birbirinden tamamen ayırmak asla mümkün değildir. İman, insanı ibadete, ibadet ise insanı güzel ahlâka götürmek içindir. Yapılan ibadetler insanı ahlâken olgunlaştırmalı ve kişiyi iyi bir Müslüman yapmalıdır.