Sıkıntılı ama bir o kadar da aslında Türkiye’nin birbirine kenetlendiği, Prestijinin arttığı Son 3 hafta yaşadık. 2 Hafta daha bir yandan sıkıntılı belki de gergin ama sonucu Allah’ın izniyle Türkiye için hayırlı sonuçlanacak sürece doğru hızla ilerliyoruz…
Son 3 Haftada;
Beşiktaş Vodafone Arena’da Çevik Kuvvet’e, PKK Terör Saldırısı,
Kayseri’de Sivil Kıyafetli Çarşı İznine çıkan Mehmetçik’e, PKK Terör Saldırısı,
Türkiye üzerinde oynanan Döviz spekülasyonları,
ABD Helikopterlerinin Ayn El Arab’a PYD’ye yoğun bir şekilde Silah ve Mühimmat sevkiyatları,
Rus Konsolos Karlov’a FETÖ tarafından yapılan Suikastı,
İran ve Katil Esed askerlerince, Halep’ten çıkmasına izin verilmeyen Sivil Halk ve Muhaliflerin ateş altında kalmasını yaşadık. Hepimizin ise gözden kaçırdığı çok önemli bir nokta var. O da Sivil Halk ve Muhaliflerin ilk önce sadece Halep’ten çıkarılacağı idi. Daha sonra ise Fua ve Kefreya’da ki Sivil Halkı ve Muhalifleri de kapsayan bir tahliye operasyonuna dahil edilmesi ile sorun başladı. Zira Halep’in boşaltılmasına rıza gösteren İran, Fua ve Kefreya’nın boşaltılmasına karşı çıkarak Sivil Halkı ve Muhalifleri vurmaya başladı. Çünkü Fua ve Kefreya’da Uluslararası Mahkemelerce aranan ve savaş suçu işleyen Şİİ Liderler, burada bulunan Sünni Sivil Halkı kendilerine canlı kalkan olarak kullanıyordu. Sünni sivil halkın Fua ve Kefreya’yı boşaltması demek Şİİ Terörist Liderlerin, Canlı kalkan olarak kullanacağı kimsenin kalmaması demekti. İşte bu yüzden de Şİİ Milisler, Sivil Halk ve Muhalifleri vurmaya başladı. Yoksa ondan önce Halep’in boşaltılmasına ne İran rejimi nede Şİİ Milisler karşı çıkmamıştı. En büyük sorunları Fua ve Kefreya’da ki Şİİ Liderlerinin korumasız kalmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı arasında ki yoğun Telefon diplomasisi ile bu bölgedeki Sivil Halk ve Muhaliflerin tahliyesi de gerçekleşmeye başladı ve Suriye’de Beşşar Esed rejimi ve rejim yanlısı yabancı teröristlerin kuşatmasındaki doğu Halep’ten ve Fua ile Kefreya beldelerinden de karşılıklı tahliyelerin devam etmesi,
Şİİ Milis gücü Haşdi Şabi tarafından Türkiye’nin tehdit edilmesi,
Fırat Kalkanı Harekatında, TSK’nın başarılı operasyonları sonrası Terörist DEAŞ’ın, TSK Mensubu olduğunu iddia ettiği muhtemelen Yaz aylarında ya da Sonbaharda profesyonelce hazırlanmış bir senaryo ile 2 kişiyi hunharca katlettiği görüntüleri yeni olmuş gibi servis etmesi ve Türkiye ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tehdit etmesi,
Terörist DEAŞ’ın TSK’ya ait bir takım zırhlı araçları ve Mühimmatı ele geçirme görüntüleri…
Son 3 Haftada görüldüğü üzere aslında Türkiye olarak çok büyük olaylar yaşadık ve hala yaşıyoruz!
Bu kadar stresli ve şehitlerimizin olduğu bu dönemde Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “O POLİSE O SİLAHI KİM VERDİ?” gibi mizah ötesi sözlerine de şahit olduk.
“O POLİSE O SİLAHI KİM VERDİ?” diye sormaktan öte şeyler sormak lazım!
MEVLÜT MERT ALTINTAŞ’IN REFERANSLARI KİMLERDİ?
MEVLÜT MERT ALTINTAŞ SORUŞTURMA GEÇİRMESİNE RAĞMEN NASIL HALA GÖREVDEYDİ?
BU POLİSİ KİM YERLEŞTİRDİ ORAYA?
VE BU POLİSİN ORADA GÖREV YAPACAĞINDAN KİMLERİN HABERİ VARDI?
Mevlüt Mert Altıntaş’ın adına kayıtlı telefon hattının HTS incelemesinde, saldırganın sıklıkla görüştüğü 8 kişinin “ByLock” kullanıcısı oldukları tespit edildi ise “ByLock” kullanıcıları için yapılan araştırmalar, soruşturmalar SULANDIRILMIŞ olmuyor mu? Eğer bu araştırmalar sulandırılmadıysa nasıl Mevlüt Mert Altıntaş’ın bu “ByLock” kullanıcıları ile görüşmeleri GÖZDEN KAÇTI?
DİKKAT ÇEKİYORUM!
BİRÇOK FETÖCÜ HALA KAMUDA ÇOK İYİ YERLERDE ÇALIŞIYOR, KİMLER REFERANSLARI?
17-25 ARALIKTA HÜKÜMETE YAPILAN OPERASYONDAN SONRA, HER AN BU FETÖCÜLER PARÇA PARÇA DEVREYE GİRECEKLER, ÇÜNKÜ HALA BİRİLERİ BU FETÖCÜLERE REFERANS OLUYOR ÖZELLİKLE ÖNEMLİ YERLERDE GÖREV ALACAKLARA!!!
Örnek mi arıyorsunuz!
Buyurun!
Müdür düzeyinde bir Emniyet mensubu: “Arkadaşlarımız haksız yere tutuklandı. Bu adamın (Cumhurbaşkanı) sonu hiç iyi olmayacak” diyor..! Bunu ulu orta söyleyebilen Emniyet mensubunu nasıl tespit edemiyorlar.? İlla ‘ByLock’ mu kullanıyor olması lazım? İhbar etmek için önce vatandaşın karşısında güveneceği bir muhatap olması gerekiyor! Bu ve bunlar gibi binlercesi hala içimizde!
Açık, açık FETÖ’ye destek veren İş Adamları kontrollü serbestlik adı altında serbest bırakıldılar! Şimdi dışarıda çevrelerine ekonomik baskı uyguluyorlar! Mücadele zayıf mı? Yapılanma tam olarak çözülebilmiş değil!
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yalnız olduğumu biliyorum” derken halkı kastetmediğini de bizler gayet iyi biliyoruz!
İşin kötü tarafı ise FETÖ ile Mücadele’de kime güvenip kimi karşımıza alacağımızı şaşırdık! Allah yardımcımız olsun!
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dünyanın ve bölgemizin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı kritik dönemde, durmaya kalkarsak kendimizi bulacağımız yer Sevr şartlarıdır. Hâlbuki biz hala Lozan’daki kayıplarımızın üzüntüsüyle yaşayan bir milletiz. Açık konuşmak lazım Türkiye, İstiklal Harbinden sonraki en büyük mücadelesini veriyor. Asıl mücadelemiz terör örgütlerinin arkasındaki güçler. Bu mücadele; Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet mücadelesi.” derken boşuna söylemiyor. Zira, PYD/PKK/DEAŞ/FETÖ bir piyon ve hepsinin sahibi MÜTTEFİKLERİMİZ!
Son 3 Hafta Terörün her türlüsünü yaşadığımız ve yoğun diplomasinin yaşandığı bir dönem. Peki, bu kadar iç ve dış etmenin sebebi ne idi? Sorunun aslında cevabı çok basit! Halkı galeyana getirmek ve Halkı kutuplaşmaya çekerek kaos ortamı oluşumunu sağlamak. Zira bu kadar Kaos ortamı ile Mevcut Hükümetin ve Cumhurbaşkanının Halka zulüm ettiği algısı ile NATO’yu Türkiye’de huzuru ve güvenliği sağlamak için davet etmek! Dikkat edin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan için boşu boşuna “DİKTATÖR” demiyor. Bu algı üzerinde boşuna çalışmıyor. Yeni Anayasa için boşu boşuna “Rejim Değişikliği yaptırmayacağız.” demiyor. Aslında rejim değişikliğinin yapılmayacağını CHP Lideri Kılıçdaroğlu’da biliyor ama Sandıkta kazanamadığı İktidarı, NATO gibi bir gücün Türkiye’de kendisine vereceğini umuyor. CHP Liderinin şuan tek beklediği şey ise halkın;
“NATO KURTAR BİZİ!” demesi…
24/12/2016’da ise Başbakan Binali Yıldırım, “2017, bundan daha güzel olacak. Hiç karamsar olmaya lüzum yok. Bunlar, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin sancılarıdır, doğum öncesi sancı gibidir. 2017’de Türkiye bambaşka bir konumda olacak, hem bölgesinde hem dünyada hak ettiği yeri tam anlamıyla almış olacak.” dedi.
Bakın burada Sayın Başbakan Yıldırım’ın sözlerini rahatlama olarak algılıyorum.2017 yılının başlangıcı ile Türkiye’nin tam anlamıyla rahatlama olmasa bile bölgede hakimiyeti tamamen ele alacağı, haliyle Yurt içinde de güvenlik zafiyetlerinin azalacağı bir dönem olacak, Çünkü her ne kadar iç siyasi enstrümanlar ile dış etkenler baskı kurmaya çalışsa da Halk, Hükümetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güveniyor…
Orhan SARIKAYA