Türkiye, gezi olaylarında yaşamış olduğu ekonomik saldırının çok daha fazlasını son dönemde yaşıyor. Gezi olaylarında yaşadığı ekonomik saldırı da failler hep kendisini gizleme ihtiyacı hissederken bu defa bunu gizleme gereği bile duymadığı gibi bunu açık açık ifade ediyorlar...
ABD'nin Papaz Brunson dediği aslında Ajan Brunson'u KOŞULSUZ! Olarak bırakılmasını istemesi ve bunu hukuku hiçe sayarak yapması oldukça sıradışı. Sıradışı çünkü ABD'den siz asla ve asla böyle bir şey talep edemezsiniz, Kaldı ki Halkbank Genel Müdür yardımcısı Hakan Atilla ya da Reza Zarrab'ı ABD yasalarını hiçe sayarak nasıl isteyebilirdiniz? Yada isteseniz size ABD nasıl bir cevap verir? İnanın sizi dikkate bile almazlar. İyi de sizi dikkate dahi almayacakları bir konuda neden bu kadar ısrarcılar?
ABD, Kendi yasalarını asla çiğnetmeme konusunda ki hassasiyeti noktasında Türkiye'nin yada başka ülkelerinde yasalarını çiğnetmeyeceğini bilmiyor mu? Aslında bal gibi biliyorlar ve Türkiye'nin gelişmesinin ve askeri alanda ilerlemesinin durdurulması ayrıca Türkiye'nin artık kendilerine göre yaramaz bir çocuk olmasından dolayı uslandırılması! gerekiyor.
Türkiye peki ne yapmalı?
Elbette ki ekonomik saldırılara direniş göstermeli, Ama nasıl?
Sosyal medyaya baktığımızda ABD ürünlerine boykot yapılmalı. Peki hangi ürünler ABD menşeli, Hangi ürünler ise ABD'den patent yada Franchising alınarak üretiliyor? Tüketici bunu nasıl fark edecek? Yada şöyle soralım, Tüketici olarak bizler markete girdiğimizde bir ürünü satın alırken nerede üretilmiş ya da hangi ülkenin patenti ile üretimi yapılıyor hiç baktık mı? Marketlere girip şu ürün ABD ya da X ülke patenti ile üretilmiş diye hiç sorguladık mı? Hayır.
Herkesçe bilindik tabela markalarının üzerine gidiyoruz. Peki bu ürünlerin tamamı ABD'de mi üretiliyor? Hayır. Bu ürünler sadece isim hakkı ile Türkiye'de üretimi yapıyor. Bu ürünleri boykot etmemiz bu ürünlerin üretiminden tutunda nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar ki Türk çalışanının işsiz kalacağını hiç fark etmiyor muyuz?
Düşünsenize ABD'yi boykot edeceğim derken yemediğiniz bir burger ile ya da içmediğiniz bir cola ile aslında Türkiye'de çalışan birisinin ekmeği ile oynamış oluyorsunuz! Yetmiyor o şirketlerin Katma Değer üretmesine engel olmuş oluyorsunuz. Haliyle ABD'yi boykot edeceğim derken hem Türk firmasını hem de ekonomiyi zora sokuyorsunuz.
Bu durum nasıl aşılabilir sorusu aslında en doğru soru olsa gerek. Çünkü Hem ABD'yi boykot edeceksiniz hemde ekonominize zarar vermeyeceksiniz! Bunun tek ve çok basit bir yolu var O da Vatandaşın yapacağı şey değil. Devasa oranda büyümüş olan ve Franchising alan şirketlerin yapacağı şeyler...
ABD Patentli X Burger, Y Kahve, Z Cola ürünlerinin Türkiye temsilcileri ABD şirketleri ile bu anlaşmalarını sonlandırsa ve mevcut yapılarında ki isim haklarını iade etse ne olur hiç düşündünüz mü? X burger değil de Mahmut Burger olsa ismi veya Y Kahve değil de Yahya Kahve olsa, Z Cola yerine Türk Cola markalarını bir anda raflarda ve tabelalarda görsek!? Netice de satılan ürünlerin tamamı ABD'de değil, Türkiye'de üretilmiyor mu?! Ya da özel konsantreleri gelen ürünlerin muadillerini üreterek ve isim haklarını iade ederek bu şekilde ürün satılamaz mı? Satılır hem de bal gibi satılır...
Marketlerde satılan onlarca Deterjan, Diş Macunu, Jel vs. gibi ürünler var. Aynı keza bunlarda da aynı yol ve yöntem izlenemez mi? İzlenir ve yapılır. Sadece yapılması gereken tek şey var. Tüketicinin bazen fark ederek bazen de fark etmeyerek döviz harcamasının önüne geçmek. Bunun da çözümü o isim hakları ile Türkiye'de üretim yapan firmaların isim haklarını iade etmesi ve kendilerine has ürünlerle zinciri devam ettirmesi. Yoksa X Burger ile Lahmacunu karşı karşıya getirmekle olacak işler değil bu işler. Çünkü kabul etsek de etmesek de artık alışkanlıklarımız var...
Franchising ile üretimi yapılan X Burger, Y Kahve, Z Cola ya da M Sigara kullanmama alışkanlığını tüketiciye uzun vadede aşılamaya çalışmak yerine diğer yöntem ile firmaların boykotu sağlanarak çok daha hızlı ve etkin çözümler üretmiş olursunuz. Bu bağlamda ekonominiz de zarar görmemiş olur. O firma çalışanları da çalışmaya ve firma ile birlikte katma değer üretmeye devam eder.
Belki ilk başlarda Türkiye'de "Çin Malı ucuz ama kalitesiz!" kanısı gibi derme çatma diyebileceğimiz ama kendi öz varlığı üzerinde kendi ürün ve isim hakları ile başlayacağı yolculuk kısa vadede yeni ürünler ve yeni markalar oluşturacaktır. Türkiye'de çünkü bu potansiyel mevcut.
Çin devasa bir ülke ve kopya cenneti. Hammadde konusunda kıt doğal kaynaklara sahip olsa da, ne isterseniz alıyor kopyalıyor ve yapıyor, satıyor. Bunu da tamamen kendi iş gücü ile yapıyor. Aynı atılımı yapacak olan Türkiye, jeopolitik konumu da dikkate alındığında çok daha hızlı gelişen kalkınan ve Dünya üzerinde daha fazla söz sahibi olan bir ülke olmaması için hiç bir sebep yok, Yeter ki isteyelim yeter ki dik duralım ve yapalım.
Örnekleyecek olursak eğer, Jelibon diye tabir ettiğimiz çocukların en sevdiği şekerlemenin aslında Lokumun bir çeşidi olduğunu birçoğumuz bilmez. Avrupalı gelmiş bizim lokumumuzu almış ve bunu jelibon olarak piyasaya sürmüş. İşin ilginç yanı bizler lokum derken onlar jelibonu Türk pazarına sunmuş. Lokum bizim ürünümüz iken neden Jelibon türü şekerlemelere bir sürü Franchising* ödeyelim?
Bu arada döviz artışını fırsat bilip Tüketiciyi yolmaya çalışan firmaları da devlet acil olarak gözlem altına almalı ve hemen bu firmalara adli ve idari yollarla Tüketiciyi kandırma yolunu güddükleri için yaptırımlar uygulamalı...
İcap edilmişi yeniden icat etmeye gerek yok, Çin ile aynı yolu izleyebiliriz, Ama çok daha kaliteli ürünler üreterek yeni bir yol kendimize çizmiş oluruz. Bu modelin adını da Türk Malı Direniş deriz...
*Franchising, sözleşmeye dayalı, direkt bütünleşmiş bir pazarlama sistemidir. Bu sistemde nasılını bil ve markanın imtiyaz hakkı sahibi, belirli süre, koşul ve sınırları kapsayan anlaşmayla bağımsız yatırımcılara sistemini ve markasını kullandırır.
Orhan Sarıkaya