Türkiye, Yönetim, Rejim ve Sorun kelimeleri daha birbirleri ile temas ettiği anda Türkiye’de yer yerinden oynar. Üstüne İslam dediğinizde hemen Şeriat istemiyoruz, Yaşasın Laiklik söylemleri ile karşılaştığınız gibi yönetim şekliyle ilgili yeni bir sürece girildiğini söylemeye çalıştığınız anda ise Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü ile ilgili söylemlerle karşılaşırsınız…
Ama gerçek şu ki artık Türkiye önümüzde ki süreçte yeni bir yönetim sorunu ile karşı karşıya kalacak…
Bunu bu kadar net söylemem de ki neden ne yeni hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Sistemi, ne de Türkiye’nin şeriat kuralları ile artık yönetilme sorunu olduğundan dolayı değil. Bunu ilk başta belirteyim ki birileri hemen celallenmesin…
Türkiye’nin büyümesi artık Türkiye’nin en büyük sorunu…
Bildiğiniz üzere Başika Kampı ile Kuzey Irak’ta varlığımızı sürdürüyoruz. Irak Merkezi Hükümetinin her ne kadar da uluslararası arenada Türkiye’nin Başika Kampında ki varlığını İşgalci olarak nitelendirse de Türkiye ile Irak Merkezi Yönetimi arasında sıcak ilişkiler devam ediyor. Hatta En son Irak’ın imarı için Türkiye, 5 Milyar ABD Doları fon ayırdı. Başika Kampını ve oradaki Türk Askeri birliğini unutmadan!
Kıbrıs sorunu da hali hazırda devam ediyor. Özellikle Sıvılaştırılmış doğalgaz dolum ve aktarım tesisleri ile ilgili çalışmalarda hızlı bir şekilde devam ediyor. Aynı keza Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Akdeniz’de Türkiye’yi ve K.K.T.C.’yi tehditkar şekilde petrol ve doğalgaz aramaları da devam ediyor. Türkiye’nin her ne kadar da İsrail ile bir ileri iki geri giden ilişkileri bu süreçte devam etse de İsrail’in Filistin gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıma süreci de devam ediyor. K.K.T.C.’nin tanınması noktasında Avrupa ve ABD’nin hala ayak diremesini unutmadan, K.K.T.C.’de Türkiye’ye ilhak olma konusu üst düzey yöneticiler, hatta K.K.T.C. Dış İşleri Bakanı tarafından da geçtiğimiz yıl dillendirildi. Ve K.K.T.C.’de Türkiye’ye ilhak konusu hala sıcak bir gündem. Ayrıca, K.K.T.C. ile Güney Kıbrıs Rum Kesiminin bir şekilde adada birlikte yaşama şansı Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin ayak oyunları nedeniyle imkansız hale de geldi. Dikkatimizi HİÇ! çekmeyen KIBRIS… aslında bir çok adımın da kilit anahtarı olacak önümüzdeki dönemde…
Afrin harekatı da Türkiye’nin artık kabına sığmadığını bir nevi tüm dünyaya göstermeye başladı. Şöyle ki Zeytin Dalı Harekatı ile birlikte Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Afrin’den sonra sıra İdlib’e oradan da Münbiç’e gelecek. Daha sonra da Tüm sınırlarımızı Terör örgütünden temizleyeceğiz. Kamışlı’da dahil…” sözlerini iyi okumamız gerekiyor. Bu bir nevi Zeytin Dalı Harekatının devam edeceğini ve bunun mevcut sınırlarımız boyunca bölgede ki tüm terör unsurları temizlenene kadar devam edeceğini Türkiye olarak dünyaya ilan etmektir.
Türkiye, Suriyeli Sığınmacılara hali hazırda milyarca ABD doları harcamışken ve üstüne üstlük bölgede terör örgütlerine karşı bir savaş başlatmışken ve onlarca şehit vermişken, her ne kadar da Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetse de terör bitti tamam çekiliyoruz mu diyecektir? HİÇ SANMIYORUM!
Bunu şöyle açıklamaya çalışayım;
Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluşunda Gazi Mustafa Atatürk’ün, Arkadaşlarının ve Türkiye Cumhuriyeti Meclisinin Hilafet ve Saltanatı koruma amacı vardı. Daha sonraki süreçte Saltanat ve Hilafet kaldırıldı. İlk etapta Cumhuriyetin kurulma aşamasında veya kurulduktan hemen sonra Saltanat ve Hilafet kaldırılmış olsaydı Türkiye Cumhuriyeti ölü doğmuş bir bebek gibi olması kaçınılmazdı. Hilafetin ve Saltanatın kaldırılması için şartların olgunlaşması beklendi. Şimdi Türkiye’nin hali hazırda Suriye’nin toprak bütünlüğü ile ilgili söylemlerini de bu çerçeve de değerlendirmek gerekiyor.
Şuan terörden arındırılan bölgelerde Türkiye hali hazırda yerli güvenlik güçlerini eğitiyor ve bu bölgelere Posta, Eğitim, Sağlık vs. gibi bir çok hizmeti resmi kanallarla veriyor. Mesela, PTT şubeleri açıyor, Sağlık Ocakları ve Hastaneler açılıyor, Milli Eğitim Bakanlığı okulları yeniden aktif hale getiriyor ve eğitim öğretim gibi konulara eğiliyor…
Suriye’de ki PKK/PYD/YPG/SDG Terör örgütlerinden arındırılan ve bundan sonra arındırılacak bölgelerde asayişin sağlanması ve bu bölgelerden tekrar güvenlik noktasında Türkiye’ye herhangi bir saldırının yapılmayacağının garantisini kim verebilir? HİÇ KİMSE!!!
Türkiye’nin işte bu noktada terörden arındırılan bu bölgelerden peyderpey bir süreçte de çekilmesi mümkün değil! Zira Türkiye’nin Esed rejimini Katil ve Terörist olarak uluslararası platformlarda ilan etmişken! Türkiye bir yandan bu bölgelere kendi güvenlik unsurlarının eğitimi noktasında destek vermeye devam edeceği gibi dış etkenlere karşı da o bu bölgeleri koruma misyonunu üstlenmek zorunda artık. Peki bu bölgelerin sadece güvenlik sorununu çözdüğünüzde tüm sorunlar ortadan kalkıyor mu? HAYIR!!!
İnsanı ihtiyaçların karşılanması haricinde bu bölgelere kendi kendilerini yönetme ve idare etme noktasında da belirli idareciler seçmeniz daha doğrusu bölge halkına seçtirmeniz gerekiyor. Bu insanların yaşamsal alanlarında hukuku işletmeniz gerekiyor. Demokrasinin gereği olarak seçimler yapılması gerekiyor. Dış ülkelerde bu bölgelerin ve halklarının söz haklarının olması gerekiyor. Peki nasıl olacak bu? Yada şöyle soralım, Türkiye, Terörden temizlediği bu bölgeleri tekrar Katil Esed rejimine teslim mi edecek? Tabii ki HAYIR…
Bu kadar sıkıntılı onlarca HAYIR cevabının olduğu noktada Türkiye nasıl ve ne şekilde bu bölgelerde kontrolü sağlayacak peki? Birleşmiş Milletler eliyle mi? Yoksa Türkiye’nin şuan yaptığı gibi kendi eliyle mi? Birleşmiş Milletlerin şu ana kadar el attığı uluslararası barış gücünün dünya üzerinde hiç bir yerde güvenliği sağlamadığı, zulümlere sadece seyirci kaldığı ve not tutmaktan başka bir işe yaramadığı bir çok örnek gözler önündeyken…
Bu kadar net sonuçları olacak olan gelişmelerin ışığında peki Türkiye mevcut Cumhuriyet sistemi ile bu bölgeleri ve K.K.TC.’yi daha ne kadar güvenli kılabilir? Daha ne kadar Türkiye bu bölgeler üzerinde hakimiyet kurabilir?
Türkiye’nin mevcut Cumhuriyet sistemi ile bu bölgeleri yönetmesi de kontrol altında tutması da uzun vadede mümkün değil…
Türkiye’nin işte bu noktada rejim değil ama yönetim şekli değişikliğine ihtiyacı olacak. Zira Türkiye’nin bugünkü yasaları ve yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi yönetim şekli ile bu bölgeleri kontrol etmesi ve yönetmesi uzun vadede mümkün görünmüyor. Bu sorunun çözümü içinde sınırda terörden arındırılma operasyonları bitmeye yakın yada biterken beraber Türkiye’ye bağlı bir eyalet sistemi ya da Özel/Özerk bölge statüsü gibi yönetim şekilleri gündeme gelecektir. Çünkü bu bölgelerin kendine has demografik yapısı olduğu gibi din, dil, kültür gibi farklı özellikleri de var…
Mevcut terörden arındırılmış ve arındırılacak bu bölgelerin Türkiye topraklarına katılması ise Türkiye’yi mevcut yönetim şeklinden dolayı uluslararası platformlarda sıkıntıya sokacaktır. Onun yerine kendi kendisini yöneten ve bu yöneticilerinin Türkiye’ye federe bir şekilde bağlanmasının yolunun açılması Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Hatay’ın Türkiye’ye katılımında ki süreçte ki gibi bir süreç günümüzde artık mümkün değil. Hatay’ı alırken Musul ve Kerkük gitti! Hatta Hakkari bile İngilizler tarafından istendi, Şimdi nereyi vereceğiz?! Ya da kim nereyi almak isteyecek hiç düşündünüz mü? Günümüz şartları artık Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan çok farklı…
Türkiye’nin yönetim şeklinin de buna göre şekillenmesi gerekmekte. Mevcut toprak bütünlüğümüz Ana vatan olarak adlandırılırken, Belli mi olur bir de bakmışsınız 2023 Türkiye’sini karşılayacağımız dönemde Türkiye Cumhuriyetinin adının Türkiye Federe Devletler Topluluğu yada Türkiye Birleşik Federe Devletler Cumhuriyeti yada Türkiye Birleşmiş Devletler Topluluğu gibi adlandırmalar ile karşılaşmışız…
Orhan Sarıkaya