Ve Türkiye,2015 yılı Temmuz ayından bu yana yoğun bir şekilde terörle mücadele ediyor. Terörün bataklığı ise Suriye, İran ve Irak’ta bulunan terör kampları. Suriye’de başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu ile AB ve ABD’nin suni olarak oluşturduğu DEAŞ masalı ortaya çıkmaya başladı. Bu bağlamda Fırat Kalkanı Operasyonu’nun usul usul Musul‘a bağlanacağını Askeri ve Siyasi otoriteler gördü.
Halkbank’a yatırılan IKBY’nin Kürt Petrolleri parası ve 17/25 Aralık sürecinin fitilini ateşlediğini de unutmayalım. Birilerine göre artık Türkiye için sonun başlangıcıydı. Türkiye ve IKBY haddi aşmıştı! Kendi kendilerine kararlar alıp uygulamaya başlamışlardı.
Süreci 2016 yaz başından itibaren hafızalarımızı tazeleyerek incelersek Haziran ayında ‘Liseler direniyor’ diye liselere kadar terörü ve başkaldırıyı kışkırttılar. Alman Başkonsolosu söylemleri ile Türkiye’de yeni bir hareketin fitilini ateşlemenin derdine düşmüştü. Hatta İstanbul’daki bazı okullarda konferans vermek istemesi okul yönetimlerince reddedilince bizim malum basın kıyameti koparmıştı. Özgürlükler engelleniyordu! Türkiye Baş Konsolosu Almanya’da ki okullarda konferans vermek istese Alman makamlarca nasıl karşılanır dediğimde o özgürlükçüler! Tek kelime dahi etmemişti, zira amaç farklıydı.
Türkiye’nin yurt içi terör operasyonları ile PKK’nın belini kırmaya başlaması, Hendek direnişleri Türkiye’de yeni bir kaos ortamı gerçekleştirmek isteyenlerin ellerinde patlamıştı. Haliyle Üniversitelerden de aradıklarını bulamayanlar işi daha da azıtarak işi Liselere kadar indirmenin peşine düşmüşlerdi. Amaç Türkiye’nin bölünme ve parçalanma sürecine girmesiydi.
PKK ve FETÖ ile Türkiye’yi parçalamanın hesabını yapanlar bu kez 15 Temmuz’da darbe kalkışmasını denediler.
15 Temmuz HoCIA darbe girişiminin püskürtülerek başarısız bir terör eylemi olarak kalması içeride ve dışarıda Türkiye’nin parçalanmasının hesabı yapanların yüzlerine okkalı bir Osmanlı tokadı olarak indi.15 Temmuz bu anlamıyla Türkiye için bir milattır. Türkiye’nin üzerinde operasyon yapmaya hevesli üst aklın tuş olduğu gündür, zira Türkiye bölünememiş, bizi biraz daha küçülterek daha dar bir elbise hesabı yapanların hesapları tutmamıştı.
15 Temmuz sonrası ise Rusya ile karşılıklı olarak iyileşme dönemine girildi. Başarısız darbe girişimi akabinde ilk arayan ve bu girişimi kınayan ülkenin Rusya olması düşürülen Rus uçağı olayında Rusya’nın FETÖ gerçeğini görmüş olduğunu açıkça gösterdi. Ardından karşı adım olarak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ziyaretiyle ekonomik ambargoların karşılıklı olarak kaldırılmaya başlanması Rusya ile yumuşama devresine girilmesi Suriye içinde yapılacak olan Fırat Kalkanı operasyonunun ilk adımıydı.
Usul usul Musul
Fırat Kalkanı operasyonu ile AB ve ABD tarafından yenilmez olarak adlandırılan DEAŞ’ın aslında balon olduğunun Türkiye tarafından tescil edilmesi, üst aklı tedirgin etti. Darbe girişimi atlatan bir ülkenin nasıl bu kadar kısa sürede toparlanıp üstüne üstlük Suriye’de operasyonlara girişmesi hala üst akıl için muamma olmalı.
Fırat Kalkanı operasyonunun başarılı bir şekilde devam etmesi ve yönünü Musul, Kerkük rotasına çevirmesi elbette ki AB ve ABD’nin küçük parçalara böl yönet ve Büyük İsrail‘in temelini oluştur politikalarının yok olması anlamı taşıyordu. Zira Türkiye’nin bölge de varlığını artırması o büyük projelerinin yok olması demekti. 15 Temmuz ve öncesi Türkiye için küçük elbise provası yapanların Türkiye’nin daha da gelişmesine ve genişlemesine elbette tahammülleri olamazdı.
Fırat Kalkanı Operasyonu’na kadar olan zaman diliminde DEAŞ’ı el altından besleyip aleni bir şekilde PYD/PKK Terör örgütleri ile işbirliği yapanların planları bozulmuş oldu. Bu operasyona kadar Irak Başbakanı İbadi’yi Musul ve çevresini ele geçiren DEAŞ rahatsız etmemişti. Mutlu Mesut bir şekilde yaşıyorlardı! Zira DEAŞ’ı bahane ederek Irak içerisinde Sünni katliamları yapılıyor ve Irak Merkezi yönetimi son sürat İran’ın Şii Mezhepsel yönetiminin emirlerini birebir yerine getiriyordu.
Bardağı taşıran ve Türkiye’nin durdurulması gerekliliği ise İstanbul’da yapılan Enerji Zirvesi üst seviyeye çıktı. Zira Rusya ve Türkiye yeni ortak enerji kararlarını alması ki Mavi Akım Projesi ve Akkuyu Nükleer Enerji santrali ile ilgili yeniden adımlar atılması ve karşılıklı olarak imzaların atılması AB ve ABD için yeni bir krizin de başlangıcı oldu. Rusya ile Mavi Akım Projesinin imzalarının atılması sonrası hemen ertesi gün İran ,Türk yetkilileri İran’a davet ederek yeni Doğalgaz anlaşmaları için yeşil ışık yaktı. Akabinde İsrail Enerji Bakanı Enerji zirvesinin son gününde İstanbul’a gelerek Türkiye ile Filistin gazının Avrupa’ya geçişi için hazır olduklarını ifade etti.
AB’ye sağlanacak olan doğalgazın kilit ismi Türkiye ve Türkiye hangi ülke doğalgazı için anlaşma yaparsa o ülkenin doğalgazı Avrupa ile buluşacak. Burada dikkatimizden kaçmaması gereken çok önemli de bir iki husus daha var. Türkiye’nin IKBY ile daha önce yapmış olduğu doğalgaz anlaşması ile İsrail’le yaptığı doğalgaz anlaşması. Türkiye’nin alternatiflerinin çoğalması İsrail’e ve üst akla rahatsızlık verdi. Zira İsrail 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı ki bunun gizli destekçilerinden! Türkiye parçalanmış ve uzun vadede ilk etapta oluşturulacak olan Kürdistan üzerinden sorunsuz olarak doğalgaz geçirilecekti. İran ve Rusya anlaşmaları da yapılamayacağı için İsrail’in satmaya çalıştığı Filistin doğalgazının alternatifi olmayacaktı. IKBY ile yapılan tüm anlaşmalarda fesih olacaktı. Şimdi ise durum çok farklı.
Hepimizin atladığı bir diğer önemli konu ise önümüzdeki yüzyılın Su Savaşları dönemi olacağı. Musul bölgesinin Petrol ve Doğalgaz açısından zengin olduğu gibi Musul Barajı da bölgede ki tek baraj olması ve Dicle Nehri üzerinde hakimiyet kurması açısından önemli. Haliyle Türkiye’nin Ortadoğu için bu kadar kritik öneme sahip bölge için sessiz kalması beklenemezdi. O yüzden de gerek PKK/PYD gerek DEAŞ ile, olmadı iç karışıklıklarla(Türk-Kürt/Sünni-Alevi çatışması) Türkiye bölünmeliydi. Eğer o şekilde olmazsa suni bir darbe girişimi ile halk kamplara bölünmeliydi.
15 Temmuz darbe kalkışması ile Türkiye’nin parçalanması sağlanamadığı gibi Fırat Kalkanı operasyonu ile İsrail ile Türkiye’nin sınır komşusu olmasının önüne geçildi. Yetmedi! İlk aşama olarak yüksek gravürlü Kürt petrol ve doğalgazının Dünya’ya açılış yolunun Türkiye’den geçecek olması ile birlikte su kaynakları üzerinde hakimiyet kurma hayalleri de suya düştü.
Şu aralar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle üzerinde durduğu iki konu var; bunlardan bir tanesi Lozan Anlaşması diğeri ise Misak-ı Milli sınırları. Enerji savaşlarının yaşandığı bu dönemde her iki konu da son derece önem arz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Misak-ı Milli’den kastı şimdiki sınırlarımız mı yoksa Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Batum, Kıbrıs, Ege Adaları ve Batı Trakya’nın da içinde olduğu Misak-ı Milli sınırları mı? Bunu da hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Şu aşamada Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğudaki mevcut sınırlarını koruma noktasında söylediği tek bir cümle, savunduğu tek bir gerçek var o da; Halep ve Musul güvende değilse Türkiye’nin güvende olmayacağı.