DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Nihat Güç
Nihat Güç
Giriş Tarihi : 11-12-2023 12:45

Filistini Konuşmak -10

İnsan ile hayvan arasındaki en önemli fark, akıldır. Akıl; elle tutulur, gözle görülür bir nesne değildir.

O halde akıl, davranışları şekillendiren ve yönlendiren ana etmendir. Aklı olmayan varlıklar yaptıklarından da sorumlu değildirler. O yüzden aklı olmayan hayvanlar; Rabbimiz tarafından akıllı olan insanların hizmetine sunulmuşlardır. İstediği zaman satar, istediği zaman üstüne biner, istediği zaman da kesip yer.

Kafir ile Müslüman arasındaki yegane fark da imandır. İman kuvvetli bir iksirdir. Davranışlara yansır ve kişinin hal ve hareketlerini şekillendirerek insanı mükemmelleştirir. İman da akıl gibi elle tutulur, gözle görülür nesnel bir şey değildir. Düşünce ve davranışların ana merkezinin akıl olduğunu bilmeyen yoktur. Akıllarını Kur’an ve Sünnete göre şekillendirmeyen ve bu minvalde kullanmayan kişiler kafirlerdir. Hayvan gibi hatta daha aşağı birer varlık olduklarını iddia etmek dinen hiçbir sakıncası yoktur. “Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” (Furkan/44) Kafirlerden dinin gerektirdiği insani davranışlar sergilemelerini beklemek çoğu zaman mümkün değildir. Bu yönüyle dini davranmayan kafirler de cehennemin hizmetine sunulmuşlardır.

İnsan aklının şekillenmesi ve davranışlara şekil vermesi adına hem kalbin ve hem de aklın güzel ve doğru bir gündem ile yoğrulması kaçınılmazdır. Aklın ve fikrin dini bir hüviyete bürünmesi açısından her insan için dini bir eğitim son derece önemlidir ve gereklidir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bizler için gündem belirlerken birden fazla ayette; “Peygamberlerimi gündeminize alın.” diye emir buyurmaktadır. Müslümanlara ait hangi mesele olursa olsun Peygamberleri gündemlerine almak şartıyla çözüme kavuşturabilirler. Çözüme kavuşması gereken bu mesele savaş da olabilir barış da. Teknoloji de olabilir sanat da. Sosyal hayat da olabilir devlet yönetimi de. Eğitim de olabilir öğretim de. Bir ülkede yaşayan insanlar da olabilir tüm dünyayı kaplayan insanlar da.

Dünyalılar olarak sorunlarımız varsa, ki vardır, o halde yegane gündem maddemiz Peygamberler ve getirdikleri risalet olmalıdır. Gazze’yi de bu gündem maddesi çerçevesinde değerlendirmekte fayda mülahaza ediyorum. Peygamberleri kendilerine gündem edinmeyenler; gündem oluşturamayacakları gibi gündem olmaktan da kurtulamazlar. Gündem oluşturmak için gündem edindiklerimize dikkat etmek şart.

Filistin’i; Peygamberler ve getirdikleri risalet görevi üzerinden gündem edinmek her Müslümanın en önemli görevlerinden biridir. Gündem edinmemiz, gündemimize almamız, gündem oluşturmamız bizleri sevk ve idare etmesi gereken şahsiyetler; Allah’ın elçilerinden başkası olamaz. Kafirlerin gündemimizi oluşturmalarına, bunun üzerinden bizi sevk ve idare etmelerine müsaade edemeyiz.

Gündeme almamız gereken şahsiyetlerden birkaçını ayetlerle dile getirmek, bu vesileyle Hz. Musa (a.s.)’yı birazıcık da olsa gündeme taşımak, gündemde tutmak istiyorum:

“Kitabda Meryem’i de an. O, ailesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti.” (Meryem/16)

“Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.” (Meryem/41)

“Kitap’ta, Musa’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resul, bir nebi idi.” (Meryem/51)

“Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resul, bir nebi idi.” (Meryem/54)

“Davud ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk.” (Enbiya/78)

Sadece Musa (a.s.)’yı gündemimize almakla, anlamakla, anlatmakla ve yaşamakla gündemimizin çok yoğun olacağının farkına varmış olmalıyız. Gündemimizi şekillendirince sorunlarımızı da tanımlamış ve düzeltme cihetine yönelmiş olmamız gerekli olacaktır. 

Gündem edindiklerimiz düzelince bizim düşüncelerimiz, düşüncelerimiz düzelince de hayatımız düzelmiş olacaktır. Bu konuda şüphe olmadığı gibi kuşku da duymuyorum.

Evvela Zalim Firavun tarafından öldürülen çocuklar arasından kurtulan ve hayatta kalmayı başaran bir bebektir Musa (a.s.). Allah’ın ikramı sayesinde ölümden kurtulmakla kalmadı, saraya kabul edilmekle de ikram edilen şahıslardan biri de oldu. Saraya yerleşmesinden sonra ailesine yük olmaktan da kurtuldu. Allah’ın yardımı ve inayeti sayesinde saraydayken bile annesinin sütüyle büyüdü. En zor zamanlarda, en zor bariyerleri kırarak, kılıçların gölgesinde, Firavun’a rağmen hem de annesinin eşliğinde sarayda büyümüş oldu. Bu ikram o zamanlarda Hz. Musa (a.s.)’dan başka bir çocuğa yapıldığını bilmiyoruz.

Firavun ve saray eşrafı tarafından bir şehzade gibi büyütülen Musa (a.s.), nebevi eğitime muhtaç bir bireydi. Eğer Musa (a.s.) salt bir şekilde sarayın dayattığı eğitimi almakla yetinseydi doğruyu bulmada zorlanabilirdi. Ancak Yüce Allah bu eksikliği: “Musa, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.” (Kasas/14) şeklinde tamamlamıştır.

Çünkü Firavun tarafından düzenlenen ve dayatılan eğitim sistemi dini değildi. Dini olmayan eğitim sistemleri Müslüman şahsiyetlerin yetişmesine ortam ve imkan tanımadığı bilakis engel olduğu aşikardır. O halde Musa yetiştirmek isteyen her Müslüman, beşeri sistemlerin körpe dimağlara dayattığı her çeşit eğitimin yanında ilahi eğitime de son derece önem ve öncelik vermeleri kaçınılmazdır. Musa (a.s.)’yı gündem edindiğimizde karşımıza çıkan sonuç bu. Unutmayın sarayın dayattığı eğitimlerle Musalar yetişmez.

İlerleyen zamanlarda beşeri düzenleri ikame eden, Allah’tan başka ilahların oluşmasına zemin oluşturan saltanatları sarsacak olan Musa (a.s.); Firavun’u yakından tanıması, sarayın iş ve işlemlerini bilmesi, sarayı ve müdavimlerini tanıması açısından son derece önemliydi.

Ancak biraz önce değindiğimiz gibi bu bilgiler; yeni bir devlet düzenini kurmaya, Firavun’u devirmeye yardımcı olacağını iddia etmek risaletin getirdiği emirlerle uyuşan bir iddia değildir. Bu yüzden Yüce Allah kendisine: “Musa, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız.” (Kasas/14) İlim Ayetler, hikmet de bu ayetleri anlama, kavrama ve yorumlama bilgisi olarak tanımlayabiliriz. Ayetleri hem anlamak hem de olması gerektiği vechiyle yorumlamak her Müslümanım diyen kişi için son derece gerekli ve önemlidir.

O halde gündem maddelerimizden birincisi ayetleri anlamak olmalı, diğeri de her ayeti olması gerektiği vechiyle yorumlamak olmalı. Anlamadığımız ayetleri yorumlayamayız da. Doğru bir yorum doğru bir anlayıştan sonra gelir. Unutulmamalıdır ki her doğru anlama kişiyi doğru bir davranışa sevk ve idare eder.

Çıkan kavgaya istemeden karışan Musa (a.s.); bir adamın ölümüne sebebiyet vermenin getirdiği üzüntü ve korkudan dolayı kaçtı. Gözünü Medyen yurdunda açtı. Aç, susuz, yorgun ve korku içinde bir kuyunun başına vardı. Sekiz on günlük bir kaçışın sonuna konulan kocaman bir noktaydı bu varış. Uzakta bekleyen kadınların hayvanlarını suladı. “Bunun üzerine Musa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi.” (Kasas/24)

Kendisi, en ufak bir yardıma dahi muhtaç durumda iken İlahi terbiyenin getirmiş olduğu bir hasletle kadınların yardımına koştu Musa. Onların hayvanlarını sulama işini hemen halletti. Herhangi bir karşılık beklemeden yaptı yapacağını. Yaptığı bu yardım neticesinde Peygamber ocağına yerleşti.

Musa (a.s.) saraydan ayrılmış, istemeden cinayete karışmış evsiz ve barksız kalmıştı. Allah’tan başka tutunacak bir dalı da yoktu Yahudilere karşı direnen Gazzeli Müslümanlar gibi. Bir anda ev sahibi oldu, bir eşi bir de işi oldu. Korkudan emin olması da cabası.

Küçücük iyilikleri küçümsemeyin.

 Çok yakın bir zamanda Filistin topraklarından kovulan Yahudileri görüyor gibiyim. Çünkü Gazzeli Mücahitler Allah’tan başka hiç kimsenin yardımına talip değiller. Allah da kendisine açılan hiçbir eli geri çevirmemiştir şimdiye kadar. Bu olay bize bunu da anlatmaktadır.

Peygamber diyarında, Peygamber ocağında, Peygamber sofrasında ve Peygamber damadı olarak olgunlaştı Hz. Musa (a.s.). “...Kazıklar sahibi Firavun” (Fecr/19) gibi bir despotu dize getirmek ancak böyle bir eğitimi zorunlu kılıyordu. Allah kendisine risaleti verdiğinde de: “Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve “size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen’e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tur’a) geldin ey Musa!” (Ta-Ha/40)

Eğer Peygamberleri gündem edinirsek hem dünyada hem ahirette kurtulanlardan olacağımız gibi hem de bize ümit bağlayan Gazzeli Müslümanlara da el uzatmış oluruz. Gazzeli Müslümanlara el uzatmamız için evvela gündemimizi değiştirmekle işe başlayabiliriz.

Gazze’nin gözlerimizin önünde yok ediliyor olmasının yegane nedeni Peygamberleri gündemimize almadığımızdan kaynaklandığını da rahatlıkla söyleyebilirim.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA