Filistin’de, İsrail tarafından gerçekleştirilen katliamların haddi hesabı yok.
Öldürülen insan sayısını kimseler bilmiyor. Birleşmiş milletlerin esamesi okunmuyor buralarda. Bombalara hedef kılınmamış bir eve rastlamak neredeyse imkânsız. Yaklaşık üç aydır var gücüyle saldırıyor kefere. Hristiyan dünyasını da arkasına alan Yahudi İsrail devleti ne kadar teknolojik silahı varsa hemen hepsini depolardan çıkararak pervasızca kullanıyor.
Olayları daha düzgün görebilmemiz, olması gerektiği veçhiyle bir değerlendirme yapmamız adına Filistin’de meydana gelen bu olayları bir de siyer üzerinden bir değerlendirme yapmakta fayda mülahaza ediyorum. Bu vesileyle kendimize belki bir kaftan biçebilir, belki oturduğumuz konumu manalandırabiliriz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde meydana gelen olaylardan yola çıkarak bugünü okumak, olması gereken bir durum. Belki doğru bir sonuca varabiliriz bu vesileyle.
İsrail Devleti bildiğini okuyadursun, Müslüman geçinen devletlerin/kişilerin takındıkları tavırlar dokunuyor bizlere. “Filistin’den, Gazze’den, ölen masum çocuklardan bana ne, orada ölen insanlar Arap, o halde kendilerine Arap devletleri yardım etsin” diyen devletlerin/kişilerin sayısı bir hayli fazla.
Nasıl değerlendirelim bu konuyu, bu durumu, bu tavırları?
Her ne zaman bu gibi devletlerden, bu gibi kişilerden bu minvalde bir söz işitecek olursam Uhud savaşını hatırlarım. Ancak o günün münafıkları ile bugünün münafıkları arasında kocaman farklar da görmeme sebep olur.
Medine’den yaklaşık bin kişi yola çıkmıştı Hz. Muhammed (s.a.v.) ile beraber, kafirlere karşı savaşmak üzere. Ancak münafıklar savaş meydanına geldiklerinde kıvırmaya ve bahaneler üreterek savaş meydanından kaçmaya çalıştılar. Nihayet “ortada düşman yok, boşu boşuna evlerimizden çıktık, Muhammed (s.a.v.); çoluğun çocuğun sözlerine uyarak bizi pas geçti.” diyerek geri döndüler. Her fırsatı kendileri açısından bir ganimete dönüştürme gayretinden de hiçbir zaman vazgeçmediler.
Bu minvalde bugünün münafıklarını; “Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Mekkeli müşrikler akrabadırlar. Akrabaların arasına girmeye ve taraf tutmaya gerek yok. Onlar kendi aralarında savaşsınlar.” diyen o günün münafıklardan farklarını günlerdir anlamaya çalışıyorum. Hatta o günün münafıkları Hz. Muhammed (s.a.v.) ile beraber Medine’den çıkmış Uhud dağına kadar da evlerinden uzaklaşmışlardı. Şimdiki münafıklar ise oturdukları döner koltuklarından ilham alarak ahkam kesiliyorlar.
İkinci bir olay üzerinden de okumak istiyorum bugünü: Filistin’de/Gazze’de yalnız başına dünyanın bütün kafirlerine karşı savaşan mücahitlerin durumu gözlerimizin önüne getirdiğimizde aşağıda vereceğim hadis üşüşür beynime. Eğer onlar da yenilirlerse, eğer onlar da başarılı operasyonlarını sürdüremezler ise, eğer onlar da pes eder geri çekilirler ise, eğer onlar da nokta operasyonlarına son verirlerse işte o zaman yeryüzünde Allah adına kafirlere karşı savaşan kimseleri bulamayız.
Allah Muhafaza buyursun!
Olay şu. Hz. Ömer (r.a.) şöyle anlatır: “Bedir günü Resulüllah (s.a.v.) müşriklere baktı, onlar bin kişiydiler. Ashabı ise üç yüz on üç kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle yakarmaya başladı: "Ey Allah’ım! Bana olan vaadini ihsan eyle! Allah’ım! Bana zafer nasip et. Ey Allah’ım! Eğer Ehl-i İslâm’ın bu topluluğunu helâk edersen, artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacak!"
Ellerini uzatmış vaziyette münacatına öyle devam etti ki, ridası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir (r.a.), yanına gelerek ridasını aldı, omuzuna koydu ve yanına yaklaşıp: "Ey Allah’ın Rasulü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teâlâ Sana olan vaadini mutlaka yerine getirecektir.» dedi.
O sırada Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu: “Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.” (Enfal/9)
Hak Teala Hazretleri o gün Mü’minlere melekleriyle yardım etti.” (Müslim, Cihad, 58; Buhari, Megazi, 4)
Evet, Filistinli/Gazzeli Mücahitler için dua etme zamanı. Onlar için ellerimiz açma zamanı. Onlar için yardıma koşma zamanı.
Yoksa yer yüzünde Allah adına savaşan kimseleri bulamayabiliriz.