Tapınma: “Sûret ve temsillere yanlış şekilde ve yanlış sebeplerle değer verme veya tâzimde bulunma” şeklinde tanımlanır. (İA)
İbadet kelimesi de, “boyun eğme, itaat, kulluk, tapma, tapınma” anlamlarına gelen dinî bir terimdir. İnsanın Allah’a veya başka varlıklara saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlardır.
Bir insanın kendisi gibi bir insana tapması kula kulluğun ta kendisidir. Bir insan neden böyle bir şeye tevessül eder? İnsanın öncelikle kendi kişiliğine güvensizliğinden, kendisini eksik ve yetersiz görmesinden kaynaklanır.
Müslümanım diyen insanların en önemli açmazlarından biri, birilerine lidere/insana, itaat/ tapınma/ilah edinmedir.
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rab/ilah edindiler ve Meryem oğlu Mesih de.” Tevbe,9/31
Rasûlullah, bir gün bu âyet-i kerimeyi okurken içeriye sonradan Müslüman olan Adiyy b. Hatim (r.a.) girdi. Bunu duyunca, Rasûllullah (s.a.s.)’e: Onlar ibadet etmiyorlardı ki, dedi. Rasûlullah “Onlar, Allah’ın helâl kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helâl kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı? diye sordu. Adiyy b. Hatim: Evet, deyince, Rasûlullah (s.a.s.) de şöyle buyurdu: “İşte böylece onlara, ibadet etmiş oluyorlardı.” Şeriatın dışında, nefsi arzu ve isteklere göre haram ve helâlleri belirleyenler, kendilerini ilah edinmiş olurlar.
“Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın.” (Âl-i İmrân, 3/64) Emri ile bu yasaklanmıştır.
İlahlaştırılan önderler/ liderler her kimse, taraftarlarının akıl ve iradelerine ipotek koyuyorlar. Zihinlerine ve düşüncelerine birtakım tabular yerleştiriyorlar. Onları dumura uğratıyorlar. Özgürce düşünmelerine müsaade etmiyorlar. Yorumlarını ambalajlayıp din diye satıyorlar.
Taraftar, “Gassalin elinde bir meyyit” gibi liderine mutlak bir teslimiyetle bağlanır. Her sözü mutlak doğru kabul edilir. Önder/lider kesinlikle eleştirilmez, sorgulanmaz.
Kısaca, ulusal ve evrensel bilgi ve düşünceleri sorgulayabilecek, insanlığın menfaatine yaygınlaştıracak ve uygulamaya koyabilecek entelektüeller yetiştirme idealleri ve çabaları da olmuyor.
Böylelikle toplumu, İslam’ın ve hayatın gerçeklerinden kopartıp, hezeyanlar ve hayaller içinde miskinler topluluğu haline getiriyorlar.
Oysa ki, medeniyetin önemli bir ölçüsü, toplumların liderlerini ve kurumlarını eleştirebilmesi ve sorgulayabilmesidir. Eleştiri kültürüne sahip olmayan toplumlar, itaat kültürünün kuşatması altındaki toplumlardır. Günümüzde geleneksel hale gelmiş, bazı dini gruplara, siyasi partilere ve liderlere itaati, bir din hükmü gibi algılıyorlar ve kutsuyorlar.
Bu itaat kültürünün, din anlayışının tahrif edilmesine önemli bir etkisi olmaktadır. Bu da Müslümanların sömürülmeye müsait bir durum haline gelmesine vesile olmaktadır.
Hiç kimse, hiçbir kurum kutsal, dokunulmaz, eleştirilmez ve sorgulanmaz değildir. Ama maalesef şu veya bu şekilde her kesim kendi kutsalını yaratmış, eleştirilmez ve dokunulmaz kılmıştır!
Bu tür toplumlarda/gruplarda yapılabilecek muhalefet bile günah olarak kabul edilir.
Böylece, kurgulanan kitleler üzerinden iktidar sağlamlaştırılır. Bu da zamanla iktidar bir din haline dönüşür veya iktidar dini oluşur.
Oysa İslam’da ne yönetenlerin otoritesi ne de yönetilenlerin itaati sınırsız değildir.
Liderlere aşırı bağlılık, onlara kutsiyet atfetmek her yaptıklarının doğru olduğunu kabul etmek onları bir açıdan ilahlaştırmak demektir.
Müslümanım diyen insanlar, “La ilahe illallah/Allahtan başka ilah yoktur” derler ama İlahın manasını bilmedikleri için liderleri/önderleri de dahil birçok şeyi ilahlaştırırlar.
Bunları sahte ilahlar olarak isimlendiriyoruz. Müslüman olmanın birinci şartı da bunları reddetmektir.
Insanlık tarihi, tek ilahımız olan Allah’a inananlar ile sahte ilahlar uğruna savaşanların tarihidir. Sadece Alah’ı ilahlaştırmak yer yüzündeki her alanı sosyal, kültürel, hukuk ekonomik, siyasi ve askeri konuları Allah’ın denetimine vermek demektir. Kâinatta, Allah’tan bağımsız hiçbir alan ve konu yoktur.
Allah’ın hesaba katılmadığı her yerde insan veya başka varlıklar ilahlaştırılıyor demektir.
İnsanın taptığı her şey, insanın putlaştırdığı, ilahlaştırdığı varlıklardır.
Sâdece, Allah’a tapmayanlar, tarikatların, cemaatlerin, hiziplerin, partilerin, liderlerine, şeyhlerine ve efendilerine vs. taparlar. Zira dini vahyin dediklerine ve peygamberlerin örnekliklerine göre değil de, bu kişilerin düşüncelerine, söylemlerine ve yönlendirmelerine göre yorumlarlar. Böylece Allah’a değil de insanlara tapmış olurlar.
İnsanoğlu neden kendisi gibi bir canlıya tapmak ihtiyacı hisseder? Kendine yetmeyen, kendini ifade edemeyen, bilinçaltı derinliklerinde daima açlık-doyumsuzluk sergileyen insancıklar tapar başka bir insana.