Münafık, küfrünü gizleyerek kendini mümin gösteren veya imanla küfür arasında bocalayan kimse anlamında bir terim.
Nifak ise olduğundan başka türlü görünmek, ikili oynamak.
Münafıklık ve nifak ilk İslam toplumunda hicretten sonra Medine ile birlikte ortaya çıkan bir olgudur.
Menfaat elde etme, makam ve itibar koruma ve nüfus kazanma gibi sebeplerle ortaya çıkar.
Kur’an-ı Kerim, nifak ve münafıklık kavramları üzerinde çok durmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de, münafıkların itikadî durumları, psikolojik yapıları ve ahlâkî bozuklukları, toplumsal hayattaki yerleri, Hz. Peygamber’e ve müminlere karşı tutumları, ahiretteki konumları ayrıntılı biçimde anlatılır.
Kur’an-ı Kerim’de münafık kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır.
Birincisi “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde Allah’a ve âhiret gününe iman ettik” derler. (Bakara, 2/8).
İkincisi, zihin karışıklığı veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan çifte şahsiyetli insanlardır. (Nisâ, 4/137, 143)
Münafık, işleri rast gittiğinde Allah’a memnuniyet duyar, sıkıntı ve darlık anında ise Allah’a küsüp ibadetten vazgeçer. Yani İslâm’a uygun bir tavır sergilemez. Bedel ödemek istemeyen münafık, Allah ile pazarlığa girişir. Müslümanlar güçlü olduğunda İslâm’ın yanında yer alır, zayıfladığı anda ise hemen saf değiştirirler.
Güçten ve iktidardan pay koparmak için, daima ortada durarak kim galip gelirse onların yanlarında durmaya çalışırlar. Müslüman hep Allah için vermeye, münafık hep almaya alışıktır.
Karakterleri bozuktur. Konuştukları zaman yalan söylerler, sözlerinde durmazlar ve emanete hıyanet ederler. …Hayatlarını tamamen vahye dayalı bir yaşama teslim etmek istemezler. Toplumsal ve siyasal alana müdahale edilmesi menfaatleri gereği işlerine gelmez.
Allah’ın hükümleri yerine tagutun hükümleri ile hükmedilmesinden rahatsız olmazlar. Kur’an-ı Kerim’i çıkarlarına ve nefsi arzularına göre yorumlarlar. İyiliği emredip kötülükten alıkoymazlar. Mala-mülke ve makama fazla değer verirler. Menfaatleri için, din tüccarlığı yapmaktan hiç imtina etmezler.
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre: münafıklığın alameti üçtür.
1.Konuştuğu zaman yalan söyler. 2.Vadettiği zaman sözünde durmaz. 3.Bir şeye emanet edildiği zaman emanete ihanet eder.
Siyasi münafıklara gelince, menfaat görülen veya görülme ihtimali belirlenen her yerde bu tür insanlar herkesten önce orada yerlerini alırlar. Şahsi çıkarları aleyhine, hatta ihtimali dahi hissedildiğinde ilk gemiyi terk edenler de yine bunlar olurlar.
Bunların temel düşünceleri, ilkeli, kararlı ve dürüst olmaktan ziyade, “dün dündü, bugün bugündür.” deyip akıntıya göre hareket etmektir. Bunun için her türlü dönekliği, takiyyeyi, hile ve yalanı caiz görürler.
Bunlar, uyaran, ikaz eden iyi niyetli insanları, “düşman, vatan haini, satılmış” gibi vasıflarla suçlayıp, samimi insanların seslerini, soluklarını kesmeye çalışırlar. Zira bu konuda uzmandırlar. Hep beraber bağırdıkları için sesleri gür çıkar.
Siyasi münafıklar, her türlü, tavsiyeye ve eleştiriye kapalı, aksine her türlü lehteki tezahürata, alkışa ve övgü beklentisi içindedirler.
Aslında, medeniyetin önemli bir ölçüsü, toplumların liderlerini ve kurumlarını eleştirebilmesi ve sorgulayabilmesidir. Eleştiri kültürüne sahip olmayan toplumlar, itaat kültürünün kuşatması altındaki toplumlardır.
Eleştirinin olmadığı toplumlarda, kurumlarda, gruplarda ve cemaatlerde tabular, bağnazlıklar, saplantılar, ön yargılar, putperestlikler, sahte ilâhlıklar ve şirk inancı hâkim olur.
Yapıcı eleştirilerle toplulukları, dinî grupları, cemaatleri ve liderleri, kendi aslî görevlerine ve kurallarına davet etmek onları yıpratmaz. Aksine doğruyu bulmada kendilerine yardımcı olunur ve onlarda kendilerine çeki düzen verirler. Eleştiri kültürlerini oluşturabilen, çarpıklıklarını sorgulayabilen toplumlar, kutsal devlet, kutsal kurum ve yanlış yapmaz lider, keramet sahibi ve ermiş şeyh arayışında olmazlar ve o idealler arkasından gitmezler.
Sorunlarını kavgayla ve zorbalıkla çözmeye çalışırlar. Bu tür toplumlara kısaca “cahiliye toplumu” denir. Cahiliye toplumlarında, statükoya uyumlu tek tip vatandaş yetiştirilmeye çalışılır. Hâkim olan yönetimler, kendilerine karşı yapılan eleştirileri bir saldırı, hakaret, aşağılama ve itibarsızlaştırma olarak algılarlar. Daima bunları cezalandırma yoluna giderler.
Münafıkların işi gücü aldatma ve aldanmadır.
Akıllarınca Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya kalkışıyorlar; hâlbuki onlar farkında olmadan yalnızca kendilerini aldatmış oluyorlar. Bakara, 2/9
Müminler sadece “inandık” demeyle bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Ankebut, 29/2
FATİH ORUÇ