ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra da Ortadoğu’da izlediği politikada değişiklik yaparak Büyük Ortadoğu Projesini devreye soktu. Bu bölgede tam hâkimiyet kurmaya çalışmaktadır. Hâkimiyet kurmak içinse bölge ülkelerini içerden ve dışardan karıştırmaya başladı. Karıştırmak içinse mevcut terör örgütlerine el atmış, gerektiğinde yeni terör örgütleri kurarak onları kumanda etmeye başlamıştır.
Netice de terörü önleme bahanesiyle Ortadoğu’da terörü en fazla destekleyen ülke olmuştur. En büyük terör devleti kim diye sorulduğunda rahatlıkla ABD gösterilebilinir.
ABD’nin bölgede en önemli temel hedeflerinin başında İsrail’in güvenliğini sağlamak, enerji kaynaklarından yararlanmak, en büyük kitle imha silahları üretici kendileri olduğu halde, bölgede başkalarının kitle imha silahları üretimini önlemek ve kendilerinin tam hâkimiyet kurmaları için başka bir gücün oluşmasına engellemek.
Bölgede gerçek müttefiki olan İsrail’in de bölgesel güç olmasını istemesi, hedeflerini kolaylaştıracağı açısından çok önemli görmektedir.
“Demokrasi, insan hakları ve özgürlük” gibi kavramları oltanın ucuna takarak Ortadoğu’ya uzatıyor, etnik ve mezhepsel ayrıcalıkları da körükleyerek bölgesel terör aktörleriyle terörizm faaliyetlerini istediği gibi yönlendiriyorlar. Bölge halklarına kan kusturuyorlar. İnsanlar, kitleler halinde göçlere zorlanıyor.
Büyük Ortadoğu Projesi de aynen bu hedefler doğrultusunda sürdürülmektedir.
ABD’nin petrol rezervleri ve arzı üzerindeki kontrol etme çabaları dünyanın ve Ortadoğu’nun da siyasetine önemli ölçüde yansımaktadır.
Dünya petrol tüketiminin yüzde 25,5’ini ABD tek başına gerçekleştiriyor. Dünya petrol üretiminde ikinci, tüketiminde ise birinci sırada yer alan ABD, ithalatta da başı çekiyor. ABD, dünya ham petrol ithalatının tek başına yüzde 27'sini gerçekleştiriyor.
Bu şartlar altında ABD enerji akımının devamlılığını sağlamak için bu bölgede mutlak bir hâkimiyet kurmak istemektedir. Taleplerine biat etmek istemeyen yönetimleri önemli engeller olarak görmektedirler.
Bölgede önemli bir potansiyele ve güce sahip olan Türkiye ve İran’ın ABD’nin bu konudaki çabalarını engellemeye çalışmış olması ülkeler arasındaki ilişkileri de olumsuz etkilemiştir.
Söylemlerinde sık sık Türkiye ile “müttefik” olduğunu dile getiriyor. Ardında Türkiye karşıtı terör örgütleriyle her türlü işbirliğini yapıyor. PKK’nın Suriye kolu YPG’ye ağır silah sevkiyatını onaylıyor, ardından “ABD ve NATO müttefiklerini koruma taahhüdünde bulunmaktadır.” diyerek pişkinliğini defalarca göstermekten imtina etmiyor. Kalınlaşmış derileri, defalarca yalan söylemekten renk değişimine uğramıyor.
ABD zaten eskiden beri gizlemeye çalışarak PKK ve YPG’ye silah gönderiyordu. Türkiye’yi hedef alan her terör örgütüyle ilişkide olması yeni bir konu değil.
Türkiye’nin güney sınırında PKK ve YPG terör örgütleriyle bir Kürt koridoru oluşturmak isteği artık gizlenemeyecek kadar açık ve netleşti. Kendileri de bunu açıkça söylüyor.
Kendi kumandasındaki YPG’ye 5000 tır ve 2000 civarında uçakla gelen silah ve mühimmatla terörü açıkça destekledi. ABD Savunma Bakanlığı 2018’de YPG’ye yardım için 500 milyon dolar ayırdı.
15 Temmuz darbe girişiminin örgüt lideri, ABD’nin kolları arasında en güvenli bir şekilde korunuyor. Türk tarafının ısrarla iade edilme taleplerine inatla görmezden geliniyor.
Ortadoğu’nun parçalanması, bölünmesi ve daha kolay sömürülmesi için küresel egemen haydutlar ülke sınırlarını, siyasi ve ekonomik gelişmeleri yeniden şekillendirmeye çalışıyor.
Barbarlıkta ve vahşette sınır tanımayan, kendi emperyal çıkarları için, dünya barışının karşısındaki en büyük tehlike ve en büyük tehdit ABD ve diğer batılı suç ortaklarıdır.
Bunlar Ortadoğu’dan defolmadıkça dünyaya barış ve huzur gelemez.
Fatih Oruç