Geçen yazıdan devam edelim.
Batılıların her daim övgülerine muhatap olan Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, halkın tepkisiyle yıkıldıktan sonra diktatör oldu.
2009’da Nobel Barış Ödülü’ne(!) layık görülen eski Amerikan Başkanı Barack Obama yönetimindeki Amerika, altı yılda yedi ülkeyi bombaladı. Bu ülkeler, Afganistan, Yemen, Irak, Pakistan, Somali, Libya ve Suriye. Bu ülkelerde ölenlerin büyük bir çoğunluğu sivillerdir.
Wikileaks belgelerinde dikkat çeken bir nokta da, ABD’nin İran’la olan saplantısı. ABD, birçok ülkeye İran’ı zorda bırakmak ve ümüğünü sıkmak için sürekli baskı yapmakta. ABD ve yandaşlarının ekonomik kuşatmalarıyla İran ekonomisi zora sokulmakta. İran’ın nükleer tehdit oluşturduğu iddiasını medya yoluyla sürekli gündemde tutmakta. Karşılıklı tehditler sürüp gitmekte.
ABD ve Batılılar bu ülke ve liderlerine niye saldırıyorlar? Bu ülkelerin iç işlerine çeşitli bahaneler bularak karışmak ve müdahale etme hakkını nereden alıyorlar. Demokrasiden mi?
Onlara saldırmanın nedeni, sömürülmelerine tepki göstermeleriydi, biat etmemeleri, teslim olmamalarıydı. Onların istedikleri şekilde işbirliğine yanaşmamalarıydı. Yoksa diktatör olmuş veya olmamışlar, halklarına zulmetmişler veya etmemişler, demokrat olmuşlar veya olmamışlar, hiç umurlarında değildi.
Sömürge ve manda rejimleri sona erdiğinde kalan miras “tek adam” rejiminin önünü açtı. Bunların içerisinden Batı’ya biat edip iyi geçinenlerine “lider”, onlara biat etmeyen yöneticilere “diktatör”, devletlerine de “terör devleti” denildi.
Örneğin, Amerika açısından Filipinler’in halkoyu ile seçilen Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte bir “Diktatör (!)” dür. Çünkü Duterte, “Biz Amerika’nın köpeği olmayacağız” demiştir. Gerçekten seçilmiş olmak ya da darbe ile işbaşına gelmiş olmak, Batı için fark etmiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı’nın her dediğine evet dememesi nedeniyle, Batı medyasında Erdoğan’ın “DİKTATÖR” olduğuna ilişkin yayınlar oldukça arttı. Fransız Le Point dergisinin 24 Mayıs 2018 tarihli sayısının kapağı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı ve üzerinde “Le Dictateur” başlığı ile çıktı. Bu yüzlerce örnekten yalnızca biri.
Mısır’da seçimle ilk defa başa gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, 2013’te ABD yanlısı, Silahlı Kuvvetler Genel Kurmay Başkanı Sisi’nin darbe yapması sonucu devrildi. Sisi, muteber bir Cumhurbaşkanı olarak ABD’nin himayesinde zalim iktidarını devam ettiriyor. Seçimle işbaşına gelen devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ise hapishanede şehit edildi.
Dünya Darbeler Tarihi, bir anlamda “Amerikan Darbeler Tarihi”dir. Amerika’nın; başta Latin Amerika, Ortadoğu, Afrika olmak üzere dünyanın dört bir tarafında düzenlenen darbelerde, açık veya örtülü parmağı var. Bizzat müdahil olmadığı bazı kalkışmalara da “yeşil ışık” yakarak darbelerin önünü açtı.
1893’te Hawai’de başlayan Amerikan darbeciliği Nikaragua, Küba, Filipinler, Honduras, Grenada, Panama, Porto Riko, Vietnam, Şili, Panama, Suriye, Afganistan, İran, Irak, Somali, Libya, Yemen, Pakistan ve daha nice ülkelerde iç savaşı, yüz binlerce insanın ölümünü de beraberinde getirdi.
Coğrafyalar değişse de Amerika’nın yaptığı tüm darbelerin nedeni aynı. Amerika, çıkarları zedelendiğinde; “Dünya barışı, özgürlük ve demokrasi tehdit altında” diyerek kurduğu emperyal/sömürgeci sistemin devamını ve çıkarlarının korumayı amaçlıyor. Amerika, kendi siyasî ve ekonomik hedeflerine engel olan hükümetleri hiç tereddüt etmeden devirdi.
Batı, birçok dergi ve yayınevlerini parasal olarak destekliyor. Böylece kendi menfaatleri doğrultusunda yayın yapmalarını sağlıyorlar. Bu kültürel savaşta medya yoluyla okuyucularını, izleyicilerini yoğun bir propaganda altında tutuyorlar. Zihinleri ve düşünceleri yönlendiriyor. Çocuk kitapları ve dergileri için de aynı şeyi söylemek mümkün.
Neticede emperyalist derin dünya devleti, dünyayı kana ve gözyaşına boğuyor. Bunların kumandasındaki küresel medya devleri de bir yandan bunların alt yapısını hazırlıyor, bir yandan da kendilerini daha şirin göstermeye çalışıyorlar.
FATİH ORUÇ