Tarihte bazı Temmuz ayları vardır ki, o ayda meydana gelen sıcak olaylar, Temmuz’un kavurucu sıcaklığını gölgede bırakır.
Ülkelerin tarihinde de kapkara sayfalar açar. 24 yıl önce, 1993 Temmuz’unda yaşanan Madımak ve Başbağlar katliamları da, ülke tarihimizin bu karanlık ve kara sayfalarından biridir.
O günlerde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri düzenlenmektedir. Bir takım sanatçı yazar, çizer ve düşünür de, söyleşilere katılmak, kitaplarını imzalamak ve etkinliklere katkıda bulunmak için Sivas’a gitmişti. Geneli Madımak Oteli’nde konaklıyordu.
2 Temmuz 1993 tarihinde, bunu fırsat bilen bir takım güç odakları, Alevi ve Sünnileri birbirlerine düşürmek ve ülkede kaos oluşturmak için harekete geçiyorlar. Madımak Oteli’nin önünde toplanan halka önce ateş açılıyor, arkasından molotof kokteyl atılıyor. Bunun üzerine halk olaya giriyor ve olay gerçekleşiyor. Akşam karanlığı çöktüğünde, alevler Madımak Oteli’nin girişini ve alt katlarını tamamen sarmaya başlıyor. Ankara ile yapılan telefon görüşmeleri neticesinde, alınan önlemler her ne hikmetse yetersiz kaldığından, yangın yavaş yavaş otelin tamamını sarıyor. Gökyüzüne, artık ölüm çığlıkları ve feryatları yükselmeye başlıyor.
Bilanço 37 can kaybı ve 51 yaralıdır.
Gizli eller, bu sefer Madımak katliamından birkaç gün sonra, başka bir senaryoyu oynatmaya başlıyorlar.
Bu oyun, Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin en büyük Sünni köyü olan Başbağlar’da sahneye konuluyor. Tarih 5 Temmuz 1993, saat 20.30. Köyün imamı, akşam ezanı okumaktadır. Köyü basan gözlerini kan bürümüş, elleri silahlı 100 civarı militan, ezanı bitirmeden ilk darbeyi hocaya vuruyorlar.
Camideki mevcut cemaat dışarı çıkarılıyor. Bir kısım eşkıya, köydeki kadın, erkek, çocuk herkesi dışarıda bir araya topluyorlar. Topluluğa 1,5 saat örgüt propagandası yapıyorlar.
Ve katliama başlıyorlar. Masum ve savunmasız insanların üzerlerine otomatik tüfeklerle ölüm kusuyorlar.
Çaresiz kadınlar kocalarının, analar oğullarının, çocuklar babalarının öldürülmelerine şahit oldular. Sonra da evleri tek tek basarak 210 evi içerisindekilerle ateşe veriyorlar. Cami ve okulu da cayır cayır yakıyorlar. Taş üstünde taş bırakmıyorlar.
Arkalarında, 5 kişiyi yakarak toplam 33 şehit, 70 yetim ve onlarca dul kadın bırakıyorlar.
Ağıtlar, çığlıklar ve feryatlar günlerce gök kubbeyi çınlatıyor. Kurşuna dizilenlerden kurtulan tek kişi Başbağlar köyü muhtarı Ali Akpınar.
Akşam saatlerinde yaşanan katliam yerine devlet, ancak sabah gün doğduktan sonra geliyor.
Şimdiye kadar yaşanan olaylar, iddialar ve deliller diyor ki;
Dışardan destekli, devletin içerisine çöreklenmiş ve köşeleri tutmuş bir kısım güçler, sömürü düzenlerini devam ettirmek için bazı insanların yakılması, bazılarının da katledilmelerini gerekli görüyorlardı.
Madımak davasında yargılanan sanıklar hakkında, hiçbir kesin delil yokken 24 yıldır cezaevlerinde mağduriyetleri devam ediyor.
Başbağlar katliamdan 10 gün sonra yakalanan 16 sanık Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından hemen serbest bırakılıyor. Davanın gözlerden uzak tutulması ve sulandırılması için İzmir’e götürülüyor.
Aradan geçen 24 yıla rağmen katiller hâlâ adalet karşısına çıkarılmış değil.
Madımak ve Başbağlar davaları Türk hukukunun yüz karasıdır.
Sivas Madımak ve bundan 3 gün sonra gerçekleştirilen Başbağlar katliamını birlikte okumak gerekir. Bu katliamlar, toplumun iki kesimini birbirine düşürmek amacıyla yapılmış operasyonlardır. 90 lı yıllar, faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı yıllardır. Devlet içerisine kümelenmiş Gladio tipi bir yapılanmanın eylemi olduğu iddiaları kuvvetlidir.
Ülkemizde oynanan bu oyunlar hiç bitmiyor ve bitmeyecekmiş gibi de görünüyor. Onun için bu oyunları hafızalarımızda her zaman taze ve diri tutmalıyız. Oynanan ve oynanacak oyunlara hazırlıklı ve dikkatli olmalıyız.
Fatih ORUÇ