Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Ocak 2011 tarihinde yapılan TÜSİAD’ın 41. Olağan Genel Kurulu’nda işadamlarından ilk defa ‘yerli otomobil markası’ üretmelerini istedi. Bunun için “bir babayiğit arıyorum” dedi.
Bu isteği zaman zaman ilgili bakanlar da her fırsatta dile getirmektedirler.
Fakat aradan geçen altı buçuk yılda hiç kimse yerli otomobil üretimine teşebbüs etmedi ve hiçbir ilerleme kaydedilmedi.
Yerli otomobil konusunu ne ilk dile getirdiği TÜSİAD’dan ne de onun dışında herhangi bir yerden babayiğit çıkmayınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, isteğini bu sefer TOBB’un 24 Mayıs 2017 tarihli 73’ncü Olağan Genel Kurulu’nda tekrarladı.
"Bir teklifim var. Bu milletin bir evladı olarak buna hasretim. Diyorum ki, TOBB yüzde 100 yerli otomobilini 'Made in Turkey' olarak çıkarsın" dedi.
Cumhurbaşkanı'nın kürsüden yaptığı çağrıya ayağa kalkarak cevap veren TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Siz bunu istedikten sonra iş dünyası bunu rahatlıkla yapar. Biz hazırız. Siz yeter ki bizim yanımızda olun" diye konuştu.
Bu arzular, dile geldikçe, bana Recaizade Mahmut Ekrem’in “ARABA SEVDASI” isimli romanını hatırlatmakta.
Recaizade Mahmut Ekrem, bu romanı ile Türk Roman tarihimizde romantizmden realizme geçen ilk romancımız unvanını almıştır.
Araba Sevdası romanında farklı yorumlar olsa da bizi ilgilendiren tarafı, eserde vurgulanan temalardan biri, dış görünüşün insanı yanıltabileceği ve dış görünüşe fazla aldanılmaması gerektiğidir.
İnsanların olayları kendi istediği gibi değil de gerçeği görmesini hatırlatır. Hayallerin ve romantik duyguların egemen olduğu, ön yargılı davranışların insanları ne kadar hatalara sürüklediği anlatılmaktadır.
Türkiye’de motorlu taşıt üretiminin yılda bir buçuk milyonu aştığını ve bu konuda önemli adımlar atıldığı ve her geçen gün de daha iyiye gittiği bir realitedir. Türkiye için otomobil yapmak imkânsız değil, alt yapımız buna müsait. Fakat aradan geçen beş buçuk yılda neden bir babayiğit çıkmadı?
Dünyanın en rekabetçi sektörlerinden biridir. Sürekli teknolojiye yatırım gerektiriyor. Üretimi ekonomik bir hale getirebilmek, uluslararası bir düzeye yükseltmek ve bir dünya markası yapmak hem çok zor hem de büyük maliyetler getirmektedir. Otomotiv duayenlerinin bildirdiğine göre marka oluşturmanın bedeli yaklaşık iki milyar dolar.
Bugün, dünyada altı ülkenin küresel markası bulunmakta. Bunların ortalama geçmişi de yaklaşık yüz yıllık süreçten fazla. Avrupa’da dizel otomobillerin satışı yavaş yavaş yasaklanıyor. Küresel güçlerin baskıları da cabası olacak.
Klasik, dizel ve benzinli otomobillerde tren kaçtı. Rekabet şansımız görünmüyor. Bu durumda hiçbir müteşebbis çok riskli bir yere yatırım yapmaz.
Kaçan trenin arkasından beyhude koşmak yerine, gelecek trenlere binmek için hazırlık yapmak daha gerçekçi. Mesela elektrikli otomobillerde bu şansı yakalama ihtimalimiz daha yüksek. Yakın gelecek elektrikli otomobillerin olacaktır. Devlet, imkânlarını ve teşviklerini elektrikli otomobillerin gelişimine ve üretimine vermeli. Vatandaşı da elektrikli otomobil almaya teşvik etmeli.
Ayrıca otomotiv yan sanayiinde durumumuz iyi, geneli AB ülkelerine ana sanayiye yıllık yaklaşık 10 milyar dolarlık ihracatımız var. Mevcut potansiyelimizi devlet destekli teşviklerle daha da dinamizme ederek Türkiye’yi oto yan sanayide çok daha önemli bir yere getirebiliriz.
Sanayileşmek demek her şeyi yapmak demek değildir.
Mevcut imkânlarımızı, ekonomik gerçeklerden kopmadan, katma değeri yüksek başka sektörlerde kullanabiliriz.
Yerli otomobil markası üretmek Cumhurbaşkanın dile getirdiği bir özlemi. Bu aynı zamanda toplumumuzun da 1950 yıllarına kadar uzanan özlemidir. Özlemimizi yerli elektrikli otomobillerin üretimine odaklanarak hayata geçirmemiz gerekir.
Bizler de artık “ARABA SEVDASI” romanında işaret edildiği gibi romantik düşüncelerden ziyade, realiteleri ön plana çıkarmalıyız.
Fatih ORUÇ