Küreselleşme, en basit tanımı ile ülkeler arasındaki ekonomik, siyasî ve kültürel ilişkilerin gelişmesi, yoğunlaşması ve entegrasyonudur. Belirli küresel güç odaklarının yönlendirmeleriyle, iletişim teknolojisindeki devasa gelişmeler ve bilgi alanındaki ilerlemeler, dünyayı hızla tek bir yerleşim alanına dönüştürmektedir.
Küreselleşme, dünyayı ekonomik, siyasî ve kültürel olmak üzere üç boyutta etkilemektedir. Bu kavramı irdelerken üç boyutu ile ele almalıyız.
1-Ekonomik küreselleşmede, mal, hizmet ve emek transferlerinde, çeşitlilik ve hız süratle artmakta. Devletlerin rolü azalmakta. Hükümetlerin ekonomi üzerindeki kontrolleri zayıflamaktadır.
2-Siyasî küreselleşmede, ulus devletin hükümranlığı sarsılmakta, yetkilerini bir takım uluslararası ve ulus-üstü kuruluşlara devretmeye başlamaktadır. Sorunlar bile uluslararası arenaya taşınır ve oralarda çözüm aranmaya başlanır.
3-Kültürel küreselleşmede, baskın çıkan kültür, batı kültürü olmakta. Küresel bir mikrop gibi, bütün dünyayı kasıp kavurmakta. Bu da, batıda üretiliyor ve bütün dünyaya buradan servis ediliyor. Farklı düşünme, duyma ve yaşama özellikleri yok edilmekte.
Batı kültürünün, ölçüsüz düşünce yapısının, yaşam tarzının, tüketim alışkanlığının ve batının ahlâkî değerlerinin ülkelere hâkim olması. Buna mukabil, ulusal kültürlerin asimile edilmesi ve yok olması...
Küresel çetelerin mimarları, üç boyutlu küreselleşme olgusunu geliştirerek, tüm dünyada, “Yeni Dünya Düzeni” diyerek, sömürüye geçmiş ve dünyayı yeniden şekillendirmeye başlamıştır.
Küreselleşme adında, dünya ekonomisi ve insanların düşünce yapısı ve yaşam tarzları batılı güçler tarafından yeniden yapılandırılmaktadır. Kurallar, bunlar tarafında konuluyor, kontrol ediliyor,az gelişmiş ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere dayatılıyor. Kısacaküreselleşme, emperyalist batı kapitalizminin yeniden yapılanma stratejisidir.
Küreselleşme dediğimiz bu “Yeni Dünya Düzeni”nde, küreselleşmenin ülkelere sağladığı faydalar ve fırsatlar vardır. Bunlar, teknoloji transferi, bilgi aktarımı, ekonomilerde olumlu yapısal değişiklikler ve ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerinin artması olarak sıralayabiliriz.
Bunların yanında, küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklar, riskler ve tehlikelerde çok daha önemlidir. Kısaca bunlara değinecek olursak:
Ulus devletlerin, birtakım yetkilerini, uluslararası ve ulus-üstü kurumlara devretmesi ve akabinde getireceği olumsuzluklar.
Bunlardan en çok bilinenlerden biri, Avrupa Birliği (AB) Toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasî ve ekonomik bir örgütlenmedir. Avrupa birliği kendi iddialarına göre hukuk ve demokrasi üzerine oturmaktadır. Kendilerinin ortak yasaları vardır. Birliğe üye devletler, sahip oldukları belli konulardaki egemenlik haklarını Avrupa Birliği (AB) kurumlarına devretmek zorundadırlar.
Avrupa Birliği (AB) hukukunda bulunan bir yasa var olan ulusal yasalarla örtüşmez ise Avrupa Birliği yasalarına göre yeniden uyarlanması gerekir.
Küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklardan bazıları da, ülkelerin sermaye hareketleri, hem rakamsal artmakta hem de kısa vadeli ve spekülatif olmasından dolayı, batılılar tarafından finansal krizlere kolaylıkla uğratılabilmektedir. Krizlere sürükledikleri ülkelere, istediği şekilde dayatmalarını yapabilmektedirler.
İletişim çağındaki bu “Yeni Dünya Düzeni”, bütün bu olumsuzlukları ve ahlâksızlıkları da
küreselleştirmektedir
Esas tehlike ise küreselleşmenin arkasındaki siyasi iradenin hedefidir. Bu hedefte, tüm dünyayı hesaplı ve planlı bir şekilde ele geçirmektir.
Kısaca, tüm dünya insanlığı, dünyayı saran organize çetelerin ve kendilerini dünyanın seçkin efendileri olarak gören, ellerinde büyük bir mali güç bulunan ailelerin, açıkça ve etkili bir şekilde tehdidi altındadır.
Fatih Oruç