Soykırım:
TDK: Bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit, genosit.
https://tr.wikipedia.org; Irk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir.
Soykırım ya da Jenosit kavramı 1944’de Polonyalı bir hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından Yunanca “ırk”, “soy” anlamına gelen genos ile Latince “katletmek/öldürmek/yok etmek” anlamına gelen cide sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne göre soykırım, bir milletin, etnik, dini bir grubun veya bir ırkın tamamını veya bir bölümünü yok etmek amaçlı yapılan aşağıdaki davranışlardır:
(1) Grup üyelerini öldürmek;
(2) Grup üyelerine ciddi fiziki veya zihinsel zarar vermek;
(3) Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam şartlarına tabi tutmak;
(4) Gruptaki doğumları kasıtlı olarak engellemek
(5) Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba transfer etmek
Yapılan araştırmalarda soykırım, yalnız az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin halk ve devletlerinin uyguladığı bir olay olmadığı, kendilerini gelişmiş, medeni ve kültürlü gören ülkelerin, soykırım uygulayan ülkelerin ve toplumların başında geldiğini göstermektedir.
Batılıların insana bakış açısı; kendi egemenlikleri için, nefsi heva ve heveslerine göre, kendi ürettikleri kural ve kanunlarla insanları üstün ırk, aşağı ırk, üstün kültür, aşağı, ilkel ve vahşi kültür diye ayırıma tabi tutarak soykırımlarını ve sömürülerini meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Dolayısıyla kendilerinin dışındakileri ötekileştirerek, onları soykırım uygulanmaya yatkın toplumlar olarak görmektedirler.
Bu Batılı toplumların, günümüzde bile, tehdit olarak algıladığı dini, kültürleri, sosyal yapıyı ezmeye çalışan ve onları yok sayan bir inanca sahip olduğu görülmektedir.
Toplumların gelişmesi ve medeniyetin ilerlemesi, işgalleri, soykırımları, sömürüleri, katliamları ortadan kaldırmadı. Aksine ilerleyen teknoloji sayesinde bu düşünce, tutum ve eylemleri artarak devam etmektedir.
Örneğin Batılılar, 15. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Afrika halklarının köleleştirilmesini, sömürülmesini ve katledilmelerini sistematik olarak uyguladılar. Amerika, Afrika ve Avusturalya kıtasının yerlilerini (Hereroları, Aborjinleri ve Kızılderilileri) sömürgeleştirip milyonlarcasını soykırım amaçlı katlederek, işkence ederek, kurşuna dizerek, sürgün ederek zulmettiler.
Günümüzde de aynı anlayışla, Afganistan’ı, Irak’ı, Libya’yı, Somali’yi ve Suriye’yi de işgal ederek, sömürgeleştirmek, devletleri parçalamak, ulusları yok etmektedirler. İnsanları kitlesel olarak imha etmekte, kadınlara tecavüz etmekte, çocukları açlığa, susuzluğa ve ilaçsızlığa mahkûm etmekte. İnsanları yerlerinden yurtlarından ediyorlar. Tüm bölge insanlarını etnik ve mezhepsel ayırımlarını körükleyerek birbirlerine kırdırıyorlar. Ekonomik, bedensel, zihinsel, sosyal, kültürel eziyet ve işkenceye tabi tutuyorlar. İslâm Coğrafyasının tüm tarihsel yapılarını/geçmişini talan ederek tarihsel katliamlara imza atıyorlar.
Bütün bunlar bizlere gösteriyor ki; Batılılar bir takım medeni gelişmeleri göstermelerine ve insan hakları türünden beyannameler yazmalarına rağmen, ırkçılıktan, soykırımlardan, katliamlardan, sömürülerden ve yalanlardan vazgeçmiyorlar. Acımasız saldırılarını arttırarak devam ediyorlar. İnsan hakları ihlallerini en katı bir şekilde sürdürüyorlar. Dünya nimetlerine kesin hâkimiyet kurmak için tüm insani değerlerini yok sayarak en yeni teknolojik imkânlarını kullanarak saldırıp duruyorlar.
Varılan noktada, aşağılık kompleksini yenememiş, batı sevdalısı yerli işbirlikçilerin/hainlerin payını da unutmamak gerekir.
Fatih Oruç