Geçen yazıdan devam edelim.
Monarşiye atfedilen zayıflıkların hepsi demokraside çok daha fazladır. Meclis üyeleri, birbirlerinin dalkavukları haline gelerek, birbirlerinin menfaatlerine sırayla hizmet ederler.
17. yüzyıl ünlü İngiliz filozoflarından Thomas Hobbes’a göre demokrasi başlangıçta herkese çok çekici gelmektedir.
Fakat demokratik yönetimlerde; adam kayırma, yolsuzluk ve israf monarşiye göre çok daha fazla olacaktır.
Demokrasilerde halkı temsil eden birisi aynı zamanda kendi kişiliğini de temsil eder. Dolayısıyla kamu menfaatiyle kişisel çıkarları çatıştığı zaman kişisel çıkarlar daha ön planda tutulur. Öte yandan demokratik meclislerde her kafadan bir ses çıktığından kısa sürede ayrışmalar olur, ülkede istikrar ve iç barış bozulur.
Hobbes bu görüşleriyle, günümüz demokrasilerindeki siyasî kararların alınmasında halkın hemen hemen hiçbir etkisinin kalmamasını, kararların profesyonel politikacılar tarafından birtakım güç odaklarının ayrıcalıklı alanı durumuna gelmesini, çok önceden haber verir gibidir.
Fransız Devriminin ve Aydınlanma Çağı Avrupa’sında demokrasinin olgunlaşmasını sağlayan ve 18. yüzyılın en önemli siyaset teorisyenlerinden biri olan Jean-Jacques Rousseau, “Egemenlik halkta olduğundan bireyi eşit ve özgür hale getirecektir”
der. J. J. Rousseau’ya göre egemenlik devredilemez ve temsil edilemez. Halk ile egemen kişi aynı olmadıkça demokratik yönetim gerçekleşemez. J. J. Rousseau, doğrudan demokrasiyi savunmuştur. Netice itibariyle temsili demokrasileri;
“seçilmiş aristokrasiler” olarak nitelendirmiş ve milletvekillerini de halkın temsilcileri değil, görevlileri olarak tanımlamıştır. Rousseau, “Hiçbir şey çıkar gruplarının etkisinden daha tehlikeli değildir” diyerek demokrasinin riskine
dikkat çekmiştir.
Dünyanın farklı milletlerinden farklı zamanlarda yaşamış filozoflar, düşünürler, aydınlar da demokrasinin olumsuzluklarını farklı ifadelerle dile getirmişlerdir.
Bunlardan birkaçının sözlerine baktığımızda;
“Kanunları zenginlerin çıkarı için yapıyorsunuz.” (Euripides)
“Parlamentonun kapıları fakirlere kapalıdır.” (Ovidius)
“Demokrasi, devletin gerilemiş biçimidir.” (Friedrich Wilhelm Nietzsche)
“Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir. (Lord Acton)
“Demokrasilerde önce oyunuzu kullanırsınız, sonra emrederler.
Diktatörlükte ise oy kullanmanıza gerek kalmaz.” (Charles Bukowski)
“Politikacıların anladığı şekliyle demokrasi bir yönetme biçimidir; yani insanlara, kendi istediklerini yaptıkları zannıyla liderlerin istediklerini yaptırma yöntemidir.” (Bertrand Russell)
“Demokraside, yüz bin tane fakir sandığa gider, sandıktan bir tane zengin çıkar.” (Ali Şeriati)
“Özgürlük ve demokrasi kelimelerini sürekli duyduğunuz dakika şüphe edin. Gerçekten özgür memleketlerde kimse size özgür olduğunuzu, sürekli vurgulamaz.” (Jacque Fresco)
“Eğer oy vermek bir şey değiştirseydi yasaklanırdı.” (Emma Goldman)
“Demokrasi oy vermek değil, oyların sayılmasıdır.” (Tom Stoppard)
“Demokrasi ikiyüzlülüktür; Eğer demokrasi özgürlükse, neden bizim insanlarımız özgür değil? Eğer demokrasi adaletse neden biz adalete sahip değiliz? Eğer demokrasi eşitlikse neden biz eşitliğe sahip değiliz?” (Malcom X Mâlik el-Şahbaz)
Demokratik sistemler, halkın kendi kendini yönettiklerini zannettiği bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Her demokratik sistem, aslında birtakım güç odaklarının hâkim olduğu rejimin adıdır. Bu güç odakları egemenliklerini sürdürmek ve çarklarının dönmesi için halka sadece payandalık/figüranlık görevi verir. Mevcut rejim içerisinde halk, seçimlerde mevcut partilerden birini veya bir kişiyi seçer. Halk da seçimle birilerini seçmekle kendisinin egemen olduğunu zannedebilir.
Yani demokrasilerde millete sadece kendisini kimlerin yöneteceği soruluyor. Ne tür bir rejimle yönetileceği sorulmuyor. Kısaca demokratik yönetimlerde, halkın kendisine farklı bir rejim seçme hürriyeti yoktur.