Allah’ın gözle görülmeyecek kadar küçük ordusu Çin’in Wuhan şehrindeki siperlerinden çıktılar ve tüm dünyayı dört bir yandan kuşattılar. Görülmemiş bir kâbus. Önce Uzak Asya sonra Avrupa, Amerika ve Ortadoğu derken bütün dünyaya saldırdılar.
Dünya bir meteor çarpmış gibi sarsıldı.
Ülkeler arası sınırlar büyük ölçüde durdu bir kısmı tamamen kapatıldı. Bölgeler, şehirler karantinaya alındı. Sokaklara çıkma yasaklandı. Birçok yer karantinaya alındı. Eğitimler, konferanslar, toplantılar iptal edildi. Birçok işletmeler kapılarına kilit vurdu. Milyonlarca insan işsiz ve gelirsiz kaldı. Tüm dünyada yeni bir yaşam tarzı oluştu.
4 Aralık 2020 Cuma günü itibariyle dünya genelinde koronavirüs hasta sayısı 65.733.549 kişiye vefat sayısı 1.515.517 kişiye yükseldi. Bu rakamlar nereye varır Allah bilir.
Peki, bu musibet neden bize bulaştı. Biz dünyalılar büyük birçok suç mu işlemiştik.
Üstelik bütün bunlar, bilimde, teknolojide ve iletişimde devasa gelişmelerin olduğu bir zamanda gerçekleşiyor. Sağlık sektörünün, tıbbın ve ilaç sanayinin zirve yaptığı, bir dönemde oluyor.
Bütün bu olan bitenler, küresel emperyalist güçlerin masum insanları katletmelerinin,
soykırımlara uğratmalarının, milyonları yerlerinden yurtlarından çıkarılmalarının
karşılığı mıydı yoksa her şey.
Korona değildi aslında bu kadar can alan.
Yüzyıllardır emperyalist eşkıyaların soykırımına uğrayan, kıtalararası köle pazarlarında mal gibi alınıp satılan masum ve çaresizlerin ahları mıydı?
Batı’da fazla kilolarından kurtulmak için milyonlar harcarken, Afrika’da açlıktan ölen on binlerin bedduası mıydı?
Ölmeden önce “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim, her şeyi ona anlatacağım” diyerek yüreklerimizi parçalayan Suriyeli savaş mağduru masum ve günahsız çocuğun feryadı mıydı?
Yoksa günlerce aç kalıp annesine “Cennette ekmek var mı anne? Varsa ölelim karnımız doyar” diyerek ruhunu rabbine teslim eden üç yaşındaki Halepli kızın çırpınışı mıydı?
Yoksa Yunanlılar tarafından botları batırılan, cansız bedenleri sahile vuran minik Aylan bebeklerin devleşen bedenleri miydi dünyayı allak bullak eden.
Yoksa yoksa doymak bilmez küresel vampirler tarafından yurtlarından sürülen milyonlarca mültecilerin, mülteci kamplarındaki akıl almaz yaşam şartları mıydı?
Yoksa yoksa on binlerce kilometre uzaklardan gelip İslam Coğrafyasını işgal eden bölgelerde akıtılan kan ve gözyaşlarına boğulan masumların gök kubbeyi çınlatan feryatları mıydı?
Yoksa yıllardır yerlerinden yurtlarından sürülen çeşitli işkencelere maruz bırakılan Filistinlilerin ve hüzünlü Mescid-i Aksa’nın çağırışı mıydı?
Yoksa Arakan’dan gelen çığlıklar mı çağırmıştı Korona denilen virüsü.
Ya da Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da medeni denilen Batılı ülkelerin hunharca şehit ettiği 8372 kişinin iniltileri olmasın?
Azgın nefislerini doyuramayan, doğanın dengesini bozup tabiat zenginliklerini bölüşmeden hepsini ben alacağım diyerek gasp eden Batılılara bir cevap mıydı bu virüs. Yani doğanın bir isyan hareketi miydi?
Bütün bunlar arşta yankılandı ve karşılığı bir bedel olarak korona mı gönderildi.
İslâm Coğrafyasında bile halkın büyük bir kısmı inancına şirk karıştırdı. Aşırı dünyevileşti. Yöneticiler Allah’ın kanunlarına göre insanları yönetmek yerine nefsi arzularına göre ülkelerini yönettiler. Âlimler görevlerini yapmadılar. Onlar da nefislerinin ve yöneticilerin etki alanlarından çıkamadılar.
Görsel ve yazılı medya toplumlara, özellikle bir internet tıklaması ile akıllara gelmeyecek ahlaksızlıklara erişme imkânı sundu. Fuhuş, alkol kullanımı ve kumar insanın vazgeçilmezi oldu.
Günümüz modern insanın anlayışında ve inancında, nefsine tabi olmak, özgürlük olarak algılandı. Özgürlük anlayışı, tüm kısıtlamalardan kurtulma, ruhî, ahlaki ve tüm insanî erdemlere başkaldırma olarak inandırıldı. Toplumsal ve manevi değerleri erozyona uğratıldı.
Tüketim çılgınlığı, lüks hayat özentisi ve medyanın kuşatması altındaki insan, hayatın labirentlerinde benliğini kaybetti, yönünü ve istikametini yitirdi. Ölçüsüz ve sınırsız özgürlük anlayışı, insanların Allah’ın çizdiği hadleri aşma özgürlüğüne dönüştü.
Yasal düzenlemelerle her türlü rezillikler koruma altına alındı. Dünya artık insanoğlunun
bu suçlarını taşıyamaz oldu.
Ve nihayetinde Allah’ın gazabını üzerine çekti.
“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (Şûrâ,42/ 30)
Korona, savaşlar içerisinde kaynayan bir dünyada, zulümlere, kan ve gözyaşına, ahlaksızlığın zirve yaptığı bir duruma ve doğanın isyanına bir geri dönüşü müydü?
Kalkın gidiyoruz, insanlık olarak hepimiz kaybettik.
Koskoca küresel devlerin görünmez bir virüs karşısında nasıl aciz kaldıklarını gördük, cüceleştiklerine şahit olduk. Bilimi ve teknolojiyi putlaştıran, yeryüzünde böbürlenerek yürüyen, kibirli insanoğlu, füzelerin, jetlerin, tankların, topların, tüfeklerin, kimyasalların yeri geldiğinde hiçbir işe yaramadığını bütün çıplaklığı ile gördü.
Biz aciz kullar olarak Allah’ın bu mesajlarını nasıl okuyup yorumlayacağız.
Önemli olan bu nokta.
Yüce Rabbimiz diyor ki:
İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor. (Rûm,30/41)
Ve son büyük çare ise dua, dua, dua.
Virüsü, modern dünyanın kana susamışlarına ve iman ettik deyip de yoldan çıkanlara bir ilâhî uyarı olarak görüp kendimizi sorgulayalım. Özeleştirimizi yapalım.
Günahlardan ve ahlaki zaaflardan arınalım.
Yüce Rabbimiz yine Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
Andolsun ki senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından, belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. (En’am,6/ 42)
Ey Rabbimiz, başımıza bu musibetler geldi. Ama sen merhametlilerin en merhametlisisin.
Ya Rabbi!
Dünya imtihanımızı kolaylaştır, musibetler karşısında bilincimizi ve direncimizi artır, bizlere sabır ve metanet ver Allah’ım!
Bizlere taşıyamayacağımız ağır yükler yükleme Allah’ım!
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf, 7/ 23)