Avrupa konseyi tarafından dayatılan ve 2012 yılında onaylanan bir sözleşmedir.
“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”
İstanbul Sözleşmesi, kadına şiddeti önleme adı altında toplumu cinsiyetsizleştirmeyi hedefleyen, ahlaksızlığı yaymaya çalışan ve koruma altına alan, aynı zamanda ailesiz toplumu hedefleyen emperyalist batılıların bir oyundur.
İstanbul’da imzaya açılması nedeniyle bu ismi almıştır.
Sözleşme, “toplumsal cinsiyete dayalı” ayırımcılık ve şiddeti temel almış ve toplumsal cinsiyeti tanımlayan ilk uluslararası belgedir.
80 maddeden ibarettir.
İstanbul sözleşmesi, “kadınlara eşitlik” sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyen; kurgulanmış lezbiyenlik, gaylik, biseksüellik ve translık gibi eğilimleri “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında meşrulaştıran, bu eğilimleri yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi dayatan projedir.
Türkiye, bu anlamda İslam ülkeleri için rol model olarak gösterilmek sureti ile bu operasyon Türkiye’nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır. Kutsala saldırıdır.
Bir kısım mahsurlu maddelerine göz atacak olursak;
BÖLÜM I-Maksatlar, tanımlar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması, genel yükümlülükler
MADDE 3.
b) “aile (ev) içi şiddet” (orjinali domestic violence), eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;
c) “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır;
(Dikkat edelim, yaratılıştan değil, sonradan oluşturulmuş roller)
f) “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.
(dikkat edelim, sıfır yaşında ki çocuklar bile kadın kabul ediliyor. yani kız kavramı yok ediliyor.)
MADDE 4.
3) Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.
(Bu maddede cinsel yönelimi de işin içerisine katarak eşcinselliği meşrulaştırıyor ve yasal güvence altına alınmış oluyor.
Oysa ki;
Resulullah (s.a.v.) kadınlara benzemeye çalışan erkekler ile erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etti.)
BÖLÜM III-Önleme
MADDE 12. Genel yükümlülükler
1)Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.
(Dikkat ederseniz, mevcut durumların kaynakları olan, inanç, gelenek ve göreneklerin kökünü kazıyor.)
5) Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.
(Sözde namus diyerek, namus kavramını hakir görerek onu değersizleştiriyor ve aşağılıyor yani namussuzluğu empoze ediyor.)
MADDE 14
1)Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dâhil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır.
(Böylece toplumsal cinsiyet rollerini ve cinsiyet eşitliğini tüm eğitim müfredata alıyor yani cinsel sapıklığı çocukların nazarında normalleştiriyor.)
BÖLÜM 5-Esasa müteallik hukuk
Madde 48-Zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin veya hüküm vermenin yasaklanması
Taraflar bu sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.
(Bu madde ile barışma ve uzlaşma yollarını resmen yasaklıyor.
Kur’an-ı Kerim de Nisa/35 te diyor ki; Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır)
Not:Tercümede bilinçli olarak hata yapıldığı yani yumuşatılarak Türkçeye çevrildiği belli oluyor.
Örneğin.
1.Ev içi şiddet, aile içi şiddet olarak tercüme edilmiş. Böylece aileyi pas geçmiş oluyor. Ev demekle ortak arkadaşlığı ifade ederek eski eşler ve partnerler arasında diyor. Yani nikâhsız beraberlikleri ve homoseksüelliği katmış oluyor.
Bu sözleşme ve ilave projelerde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kelimeleri o kadar çok kullanılıyor ki, insanın bilinçaltına işletiyorlar.
Aslında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini iddia etmek, yaratılışı inkâr etmektir. Dolayısıyla inançlarımızla asla örtüşmemektedir. Bu kavramlardan bile bu projelerin bize uymadığını rahatça anlayabiliriz.
Erkek ve kadın yaratılıştan fiziki ve ruhen farklıdırlar. Her iki cinsinde kendisine has özellikleri vardır. Kadınların ayrı erkeklerin ayrı birbirlerine üstünlükleri vardır.
Bu projeler bu farklılıkları yok saymaktadır. Bunları ayrımcılık olarak kabul etmektedir.
Eşitlik her zaman adaleti içermez. Bizim inançlarımız yeri geldiğinde adaleti ön planda tutar.
Birileri bizi yönlendiriyor. Büyük fotoğrafı ve onun içerisindeki küresel güç odaklarını görmeye çalışmalıyız. Durum beka meselesine dönüşmüş bir vaziyettedir.