Dünya sahnesinde oynanan trajedinin adı mülteciler.
Bu insanlar, savaştan, terörden ve zulümden kaçıyorlar. Bunlar hayatta kalma mücadelesi verirken hayatlarını ortaya koyuyorlar.
Batının küresel çeteleri, mülteciliği doğuran savaşları, terörü, işgalleri, sömürüyü, gelir dağılımı ve eşitsizliğini her geçen gün arttırarak devam ettiriyor.
Suriye, Afganistan, Somali, Irak, Sudan, Arakan ve daha nice topraklarda oluk oluk, kan ve gözyaşı akıyor. Milyonlar, doğdukları ve büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalıyorlar.
Dünyanın bir kısmında nefsi heva ve hevese ram olmuş özgürlükler, diğer bir kısmında savaşlar çoğalıyor. Dünyanın bir kısmında israf ve tüketim çılgınlığı yaşanırken, diğer kısmında açlık ve sefalet kol geziyor.
Dünyanın bir kısmında zevki sefa yaşanırken, diğer kısmında acılar ve dramlar çoğalıyor.
Bugün tüm dünyada 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en fazla mülteci nüfusun olduğu günleri yaşıyoruz.
Bilhassa Ortadoğu’dan, Afrika’dan ve Asya’dan kaçan yüzbinlerce mülteci, insan kaçakçıları vasıtasıyla yasal olmayan yollardan AB ülkelerine girmeye çalışmaktadır. Avrupa ülkelerine gitmek için çıktıkları bu yolculukta kendilerini neyin beklediğini ve nasıl karşılanacaklarını bilmiyorlar.
Bu mazlum insanlar, arkalarında toprağa verdikleri yakınlarını, yıkılmış ve harap olmuş şehirlerini, savaş ve terörü bırakıp kaçıyorlar. Kendilerini insan kaçakçılarının insafsız ellerine bırakıyorlar. Çıktıkları tehlikeli yolculukta, sığınmak istedikleri kapılarda istenmeyen, itilen kakılan ve suçlu kabul edilen bir vaziyette çoğu kapılar yüzlerine kapanıyor. İstenmedikleri bir ülkeden yine istenmedikleri bir başka ülkeye doğru her an savrulma korkusunu yaşıyorlar. Yolculuk en fazla çocukları ve kadınları mağdur ve perişan ediyor.
Avrupa, polisi, askeri, gazetecisi ve bütün katmanlarıyla çaresiz mültecilere saldırıyorlar. Tekme atıyor, hatta botlarını batırıp öldürmeye çalışıyorlar.
Bazı Avrupa ülkeleri sınırlarına dikenli tel çekiyor, mültecilere biber gazı sıkıyorlar ve en çirkin muamelelerde bulunuyorlar. AB Ülkelerinin ortak bir mülteci politikaları yok. Çok az ve eğitimli mülteci kabul edeceklerini ilan eden bazı Avrupa ülkelerinin yanında, bazıları ise hiçbirini almamak için her türlü zorluğa ve hileye başvurabiliyorlar.
İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, İtalyan yardım kuruluşları Fransız sınır polislerini “tek başına seyahat eden ve sınırı geçmeye çalışan sığınmacı çocukları İtalya’ya iade edebilmek için doğum tarihlerini değiştirerek yetişkin gibi göstermekle” suçladı.
Bu yolculuk sırasında on binlerce mülteci Afrika çöllerinde, Akdeniz’de hayatını kaybetmiş. Birleşmiş Milletler’in kurumlarından biri olan Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2018 Dünya Göç Raporuna göre, dünyada 22.5 milyon mülteci ve 2.8 milyon sığınmacı bulunuyor.
Yine Uluslararası Göç Örgütü (IOM) raporlarına göre, yalnız Akdeniz’i geçmeye çalışırken, 2014 yılında 3283, 2015 yılında 3783, 2016 yılında 5143, 2017 yılında 3139 mülteci boğularak hayatını kaybetti.
Dünya çapında ise, 2014 yılında 5284, 2015 yılında 6303, 2016 yılında 8067, 2017 yılında 6163 mülteci göç yollarında hayatını kaybetti.
İlgili kuruluşların yaptığı çalışmalarda, bugün Avrupa’daki mülteci kamplarında 170.000 civarında çocuk, ebeveynsiz bulunmakta. Savunmasız durumda olan bu çocuklar, insan tacirlerinin, organ ve fuhuş mafyasının hedefi haline gelmiş durumdadır. Sayıları 12.000’e varan çocuğun ise kayıp olduğu tahmin edilmektedir.
İslâm Coğrafyası’nda yüzyıllardır kaos senaryolarını yazıp yöneten Batılı, bu trajedinin bir numaralı sorumlusu değil mi? Aslında sahip olduğu zenginliği, konforu ve tüketim çılgınlığını insan bile kabul etmek istemediği bu mazlumlara borçlu değil mi?
Trilyonluk bütçelere sahip olan, insan hakları, demokrasi ve özgürlük deyince mangalda kül bırakmayan Batılılar, mülteciler söz konusu oldu mu üç maymunları oynuyorlar.
Batılıların bu tutumu hiç unutulmayacak ve tarih önünde bir gün mutlaka hesap verecek.
Fatih Oruç