Nizâr Kabbâni, 20 yy Arap şiirinin büyük üstadı.
Acılarını ve hüzünlerini şiir yapmış bir düşünür. Önceleri şiirlerinin konusu çoğunlukla kadın ve aşktır.
Şair 1967 Arap-İsrail savaşında, Arapların büyük bir bozgun yaşamasına şahit olmuş. Bu olay kendisini çok etkilemiş ve hayatında derin ve acı izler bırakmıştır. Şiirlerinde de dönüm noktası olmuştur.
Artık şiirlerinde özgürlük, hürriyet, hüzün, fakirlik, ezilmişlik, emperyalizm ve Siyonist yayılmacılık gibi sosyal sorunlara dikkat çekmiştir. Bu temaları cesurca işlemeye başlamıştır. Halkı da bu konuda bilinçlendirmek için şiiri bir araç olarak kullanmıştır.
Nizâr Kabbâni, tarihin gerçeklerinde, emperyalizmin zorbalığında ve Baas rejiminin baskılarında, sancılar içerisinde duygularını damıtarak mısralara döker.
Şair, şiirleriyle yasaklar arasında yönetimleri sorgulamış, özgürlüğe ve eleştiriye kapalı, baskıcı Arap yönetimlerini açıkça tenkit etmiştir. Tepki göstermeyen halkı da şiddetle kınamıştır. Başkaldırısı hep Ortadoğu’nun bitmez tükenmez savaşlarına, halklarına yapılan zulümlerine ve Arap yöneticilerinin keyfi tutumlarınadır.
Şiiriyle, söylemleriyle ve çığlıklarıyla bütün Ortadoğu’nun ezilen toplumlarının sesi oldu.
Nizâr Kabbâni'yi değişimden sonra esas ileriye götüren yukarıda sıraladığımız temaları işleyen siyasi içerikli şiirlerdir.
Siyasi şiirler, Arap dünyasında çokça işlenen bir tarzdır. Şairler şiiri bir kazanç ve geçim kaynağı olarak görürlerdi. Bu şairler kralların ve yöneticilerin kendilerine ikramlarda ve bir takım nimetlerde bulunmaları için onları bir takım meziyetlerle överlerdi. Bundan dolayı genellikle bu şairlerin şiirleri, bir amaç ve ideal taşımayan süslemeli ve abartılı bir söz sanatı örnekleriydi. Fakat Nizâr Kabbâni, şiiri bu uysal ve dar kalıplarından çıkararak muhalefet eden, eleştiren, sorgulayan bir yapıya bürüdü.
Şiirlerinin bu yeni yapısıyla Arap toplumlarının zihinsel yapısını bütünüyle değiştirip yeniden oluşturmayı amaçlıyordu.
“Yasaklanmış Şiirler” de bunu açıkça ifade ediyor.
El öpmez benim şiirim
Doğrusu sultanlara düşer
Şiirimin ellerini öpmek!
Dostlarım
Başkaldırmıyorsa, neye yarar şiir?
Azgınları ve azgınlıkları yıkmıyorsa, neye yarar şiir?
Zamanı ve mekanı
Sarsmıyorsa, neye yarar şiir?
Kisra Nuşirevan’ın başındaki tacı
Yere çalmıyorsa, neye yarar şiir?
Ve devam eder,
Ey dostlarım!
Bıçağın saltanatını hep reddeden bir yarayım ben..
Baas rejiminin baskısı altında halk ezilmektedir. Fakat Suriye’nin etnik ve mezhepsel yapısı, bir birlik oluşturmasına ve mücadele edilmesine engel olmaktadır. Rejime karşı istenilen direnç gösterilemeyince Nizâr Kabbâni’nin “Halid Bin Velid’in İşten Çıkarıldığının Resmidir” şiirinde ülke yöneticilerinin durumunu, kimler tarafından yönetildiğini, değerlerinin nasıl satıldığını ve kahramanlarının nasıl iğdiş edildiğini anlatmaktadır. Halkın da bu düzene boyun eğdiğini ifade etmekte ve üzüntüsünü dile getirmektedir.
Arabî çağı çaldılar bizden
nebî’nin evinden fâtımatu’z-zehrâ’yı çaldılar
ey salâhaddîn, kur’an’ın ilk nüshasını sattılar
ali’nin gözlerindeki hüznü sattılar
ey salâhaddin, seni ve bizi toptan sattılar açık artırmada.
arab’ın geleceğini çaldılar bizden
şam’ı fethettikten sonra işten çıkardılar hâlid’i
cenevre’ye elçi olarak atadılar
siyah fötür şapka giyiyor artık o
sigara tüttürüyor, havyar yiyor fransızca homurdanıyor
avrupalı sarışınlar arasında kâğıttan bir horoz gibi geziniyor
hayret, nasıl da evcilleştirdiler bu kureyşli komutanı
kahramanlarımız işte böyle iğdiş ediliyor ey yavrum!
Görüldüğü gibi Nizâr Kabbâni, Arap Halklarının dramıyla bütünleşti. Onun için onların açmazlarına dokunmak, varlığının özüne dokunmaktı. Savaşın, yenilginin ve acının bilincini yaşamaktı. Şiirleri de militanca bir söyleme dönüşmüştür. Kendi halkının acılarına tanıklık ederken, bir yandan da şiirleriyle bir isyanı, bir sorgulamayı haykırmakta ve aynı zamanda da bir çıkış yolu aramaktadır.
Fatih Oruç