Her geçen gün küçülen ve farklılaşan iktisadi hayatımız ve erozyona uğrayan toplumsal değerlerimiz, beraberinde insan ilişkilerinin ve iş ahlakının nasıl bir boyut kazanacağının tartışmalarını da beraber getirdi.
Bütün bunlar, kendi bünyemizdeki yanlış ekonomik ve para politikalarından ve küresel gelişmelerden yakından ilişkilidir.
Faiz merkezli, adaletsiz gelir ve servet dağılımına dayanan bu ekonomik sistem, düşük gelir gruplarının aleyhine gelişir. Zengini daha zengin yapar, fakir daha da fakirleştirir.
Oluşan bu ayrıcalıklı zengin ve seçkinler grubu, servetlerini sürekli geliştirir ve büyütürler. İnsanlığın mutluluğuna harcanması gereken kaynaklar ve imkânlar belirli ailelerde ve belirli sermaye gruplarında toplanır.
Mesela;
BDDK verilerine göre bankaların 2022 yılının ilk iki ayındaki kârı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre % 323 arttı.
9,2 milyarda TL den 40 milyar TL’ye çıktı.
Ülkedeki insanlarımızın büyük bir kısmı yaklaşık yarı yarıya fakirleşti.
Bu, düşük ve orta gelir grubundan büyük sermaye gruplarına servet transferinden başka bir şey değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruluyor ki:
“Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın.” (Haşr,7)
Bu tür gruplar, ekonominin hangi dalları ile uğraşırlarsa uğraşsınlar, tek bir ortak özellikleri vardır. Güce dayanır, haksız rekabet şartlarını oluşturur, haksız kazanç elde ederek, gelir dağılımını olumsuz yönde etkiler ve sosyal barışı bozarlar.
Cumhuriyet tarihinin hem en fazla, hem de en yüksek faizle borçlanılan sürecini yaşıyoruz.
Mesela;
Devlet olarak, 2021 yılında 181 milyar TL faiz ödedik. 2022 yılında bu çok daha fazla olacağı öngörülmektedir.
Hazine, Mart 2022’de yurt dışından 5 yıl vadeli % 8,6 ile 2 milyar dolar borç aldı. Vade sonunda 1 milyar dolar yalnız faiz ödemesi yapacak. Bu bir rekordur. Çünkü dünyada dolar bazında faiz oranları % 1-2 civarında. Bizim geri ödeme risk primimiz çok olumsuz olduğu için bize fahiş oranlarla borç veriyorlar.
Uygulanan bu ekonomik model, insanların mutluluğunu ve adaletli gelir dağılımını değil, zenginin malının ve servetinin arttırmasını hedefleyen bir modeldir.
Bu durum üretici-tüketici, işçi-işveren, satıcı-müşteri ve iş hayatının tüm aktörlerinin ahlaki değerlerini erozyona uğratmaktadır.
Demokrasilerde, içki, kumar, fuhuş gibi fiil ve eylemler, normal fiil ve eylemlerdir ve insanların demokratik hakları olarak kabul edilir. Bunlarla ilgili her türlü üretimi ve ticaretini yapmak serbesttir ve yasal koruma altına alınırlar.
Bunun getirdiği sonuç maalesef vahim ötesi bir durum.
Mesela,
TUİK kaynaklarına göre, 10 yılda (2009-2019) işlenen suçlar,
Öldürme % 532, cinsel suçlar % 932, hırsızlık % 642, uyuşturucu kullanımı % 1060, kaçakçılık % 767 oranında artmış.
Genel ahlakta ki bu bozulmalar, iş ahlakımızı da fazlasıyla etkilemektedir.
Bu durumda, günümüzde farklı bir düşünce yapısına sahip yönetici modeline ve eğitim sistemine duyulan ihtiyaç daha fazla hissedilmeye başlanmıştır.
Yani başarı ölçütleri içerisinde şeffaflığı ve hesap verebilirliği uygulayan, ahlaki değerleri öne alabilen, madde ve manayı bir arada kucaklayabilen, mesleki özelliklere de sahip olan erdemli insanlar gündeme gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruluyor ki:
Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Nisa, 58
Genelde dünyayı, dolayısıyla da ülkemizi saran bu olumsuzluklar ve ahlaksızlık çemberi içerisinde Müslümanların iktisadi hayattaki sorumlulukları daha da artmaktadır. Erdemli ve ahlaklı iş adamlarının sorumluluğu büyük ve yükü ağır olmaktadır.
Zira iş hayatında ahlaklı ve erdemli insanın özelliklerinin neler olduğunun tespit edilmesi ve bu özelliklerin nasıl geliştirilerek, daha etkili biçimde hayata geçirileceği hususunda ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir.
Doğruları uygulamanın birinci kuralı yanlışlıklara karşı çıkmayla başlar. Bu konuda maalesef bizim STK’ların büyük bir kısmı hipnozlanmış vaziyetteler.
İnsanoğlu her konuda olduğu gibi, iktisadi konularda da vahyin yol haritasına ihtiyaç duymuştur.
İslam dininde de ahlak kavramı üzerinde önemle durulmuş ve insanı güzel ahlaklı olmaya sevk eden pek çok ilke ve hüküm ortaya konulmuştur. Güzel ahlakın kaynağı da imandır.