Birtakım güçler tarafından yönetilen, dünya siyasetine yön veren dünyanın en büyük medya kuruluşları, işgalleri, soykırımları ve katliamları dünya kamuoyuna, “TERÖRÜ ÖNLEME VE DEMOKRASİYİ GÖTÜRME” olarak sunuyorlar. Gündemleri hep aynı.
ABD ve şürekası bir yeri işgal ettiyse, orada özgürlük yoktu, hak ihlalleri vardı ve oralar terörü besleyen ülkelerdir ve işgal edilmelidirler. Oralara demokrasi ve özgürlük götürülmelidir. Böylece küresel medya devleri, kendilerince işgalleri, savaşları ve katliamları meşrulaştırıcı önemli bir görevi yerine getirmektedir.
Bu küresel medya devleri, Batılı özellikle de Amerikan menşeili olduğu için, emperyal operasyonların merkezi de Amerika olarak kabul edilmektedir.
Demokrasiyi yayma projesi ile Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da medya yoluyla tetiklenen ve yaygınlaştırılan Arap Baharı, dünya kamuoyunda hoş görünse de, hedef alınan ülkelere demokrasi yerine kan, zulüm ve gözyaşı getirmiştir.
Mesela; Sömürgeci güçler, Irak’ta önce nükleer ve kimyasal silahların olduğunu ileri sürdü. Bölge ülkelerinin muhtemel bir tehlikeden kurtarılması için bunların imha edilmesi ve Irak’ın demokrasiye kavuşturulması gerektiği kamuoyunda bir süre medya vasıtasıyla gündemde tutuldu. Sonunda her kesimden insanlar bir an evvel Irak’a müdahalesine ve kimyasal silahlarının imha edilmesine destek verdi. Başta Saddam Hüseyin olmak üzere Iraklı yöneticiler defalarca dünya kamuoyuna, “Elimizde nükleer, biyolojik veya kimyasal silah yok” demelerine rağmen Irak işgal edildi. Israrla var olduğu iddia edilen silahların hiçbirisi bulunamadı.
Yalan haberlerle, çarpıtma ve iftiralarla önce kendi toplumunu sonra da dünyayı uyutmaya çalışır. Emperyalizm; demokrasi, özgürlük yalanlarıyla, Batıcılık ve Batı hayranlığı ile dünyanın farklı bölgelerinde destekçiler buluyor. Acı olan, bu desteklerin emperyalizme karşı savaşması gereken coğrafyalardan ve halklardan da çıkıyor olması.
Buna benzer bir şekilde, ABD’de yapılan 11 Eylül 2001 saldırıları bahane edilerek Afganistan, ABD ve koalisyon güçleri tarafından işgal edilmiştir. ABD Başkanı George W. Bush’un; medya yoluyla “terörle mücadele, Usame Bin Ladin’i ele geçirmek ve Afganistan halkını demokratik düzene kavuşturmak” açıklaması dünya kamuoyuna sunuldu. Gerçekte ise ABD’nin ülkeyi doğalgaz, petrol boru hattı ve madenleri nedeniyle işgal ettiği bilinmektedir.
Terör devleti ABD’nin, Taliban Hükümeti’ni sıklıkla suçladığı uyuşturucu kaçakçılığını engelleme politikası bahanesiyle uzayan işgale meşruiyet kazandırılmaya çalışmış. Hâlbuki 2000’de, Taliban afyon üretimine yasak getirdi ve bu da afyon üretiminde % 90’a varan bir düşüşe sebep oldu. 2001’de Amerikan işgalinden sonra, afyon üretiminde gözle görülür bir artış yaşandı. 2005’te, Afganistan tekrar dünyanın bir numaralı afyon üreticisi konumuna geldi ve dünyadaki üretilen afyonun % 90’ını üretip ve birçoğunu da işleyerek eroin haline getiriyor ve Avrupa ve Rusya’ya satıyordu.
İran’a karşı kışkırtılan Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, bir zamanlar ABD’nin en önemli müttefikiydi. Batılılara biat etmekten vazgeçince en büyük cani oldu. O dönemin ABD Başkanı George W. Bush; “Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’taki petrol yatakları ile hiçbir ilgisi yoktur. Petrol, Irak halkınındır” diyordu. İngiltere Başbakanı Tony Blair ise; “Irak savaşına petrol için girdiğimiz iddiası saçma bir komplo teorisinden başka bir şey değildir” diyordu. Ancak çok geçmeden ABD Bush yönetiminin Irak savaşından hemen önce Irak petrolleri ile ilgili Amerikan petrol şirketleri ile görüştüğü, işgal sonrasının planlarının yapıldığı medyaya yansıdı. Ayrıca İngiliz hükümetinin ilgili bakanlıkları ile İngiliz petrol şirketleri BP ve Shell arasında Irak savaşından 5 ay önce Irak petrollerinin paylaşımı konusunda görüşmeler yapıldığı The Independent gazetesinde yayınlandı.
Sonunda Saddam Hüseyin idam, Irak’ın başta petrol olmak üzere bütün zenginlikleri talan edildi.
1996 yılında bir televizyon programında sunucu, ABD’nin Demokrat Partili, eski dışişleri bakanı Madeleine Albright’a Irak Savaşı ile ilgili şu soruyu sormuştu: “Duyduğumuza göre yarım milyon çocuk ölmüş. Bu, Hiroşima’da ölen çocuk sayısından fazla. Sizce buna değdi mi?” Albright, şu cevabı vermişti: “Zafer için gerekliydi, buna değdi.”
Libya için de Batılıların saldırılarına Arap Baharı ve demokrasi palavraları gerekçe gösterildi.
Kaddafi, tüm Afrika’da altın dinar temelli yeni bir ortak para birimine geçme planını uygulamaya kalkıştı.
Bu küresel finans sistemi için büyük bir tehdit(!) idi. Batı basını harekete geçirildi, Libya, terör devleti ilan edildi.
Fransa’nın öncülüğünde 2011 yılında Libya’ya askerî müdahale gerçekleştirilmişti. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Libya’nın zenginliklerinin sorunsuz bir şekilde Avrupa’ya akışı sağlanmıştır.
İşgalden sonra, bir Fransız gazetesinde Fransa’nın Libya petrollerinin %35’ini işletmek üzere bir anlaşmaya varmış olduğu haberi yayımlanmıştır.
Dünya Medyasının büyük bölümü, emperyalizmin uluslararası bir yapısı ve onun bir uzantısı.
Bu yapı, istediği haberi yayınlamakta, istemediğini engellemekte veya çarpıtmakta, gündem oluşturmakta ve kamuoyunu istediği yönde şartlandırmaktadır.
Yani aynı zamanda zihinleri ve düşünceleri yönetmektedir.