Toplumsal körlük girdabına kapılmış öyle kesimler var ki gerçekleri görmek istemiyor, hakikati reddediyor, yoksulluğa ve mağdurluğuna rağmen çarpıklıklara karşı körlüğe devam ediyorlar.
Buna toplumsal körlük diyoruz. Toplumsal körlük salgın bir hastalık gibi yayılır. Bu hastalık bir toplumda hâkim olması sonucu korku ve panik ileri safhaya taşınır. Ahlaki değerlere gittikçe irtifa kaybettirir.
Toplumda çok geçmeden karmaşa başlar, şiddet yayılır. İnsanlar birbirlerini ezerek hayatta kalmaya çalışırlar.
Körlük yalnız gözleri değil yürekleri de örterek insanları zalimleştirir. Ortalık felakete döner. Kadınlar fuhuşa zorlanır, körler pisliğin içerisinde debelenip dururlar.
Şehirlerde çeteler oluşur. Eşkıyalık başlar, gözetim ortadan kalkar, güvenlik kaybolur. Adalet yok olur. Devlet sarsılır. İnsanlar görme yetilerini kaybettiği için ahlaki değerlerini de kaybetmiş olurlar. Artık bundan duyulan utançta da kaybolur.
Aslında körlerin harabeye dönmüş dünyası fiziki karanlık bir yer değil, ahlaki bir çöküntüdür.
Körler görmeye başladıklarında iş işten geçmiş olur. Şehirler harabeye dönmüş, sistem çökmüş, düzen dağılmıştır. Eski değerlerin yıkıldığı bir dünya görürler.
Toplumların körleşmesini sağlayan en etkili unsurlar, iktidarlar, din tüccarlığı ve insandır.
İktidar, önce yapay krizler çıkarır. Sonra o krizleri çözmek için insanları manipüle eder. Sonra krizle inandırdığı insanlara her şeyi yaptırır. İnsanları belirli bir pencereden dünyaya bakmaya zorlarlar. Akıl ve iradelerine ipotek koyuyorlar. Hatta buna karşı çıkanları krizi arttırdığı gerekçesiyle susturup, sindirir, düşman ilan eder ve kaos oluşur. Kaos körlüğün bir sonucudur.
Baskı, açlık ve can korkusundan düşünemeyen insan topluluğu meydana gelir. Toplumsal sorunları göremez. Korku insanın gözünü kör eder. Buna düşünce körlüğü diyoruz.
Baskı, açlık ve korku neticesinde insanların içindeki vahşi ilkel güdü açığa çıkar. İnsanlar, kendi çıkarları için diğer insanları ezmeye çalışırlar.
Toplumsal körlükte en etkili silahlardan biri de din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan müşterisi kör ve cahildir. Din üzerinden ticaret özellikle siyasette en etkili kazanç kapısıdır.
Merhum Azeri Müslüman şair Mirza Ali Ekber Sabir, din istismarının yarattığı korkuyu şöyle ifade ediyor.
Şafak vakti düşirem ben çöllere bala çöllere
Kükremiş aslan görirem
Kan yiyen sırtlan görirem
Cin görirem can görirem
Korkmirem bala korkmirem
Nerde bir yobaz görirem
Nerde bir bağnaz görirem
Korkirem bala korkirem
Yazıklar olsun o kimselere ki: Kitabı elleriyle yazıyorlar, sonra da az bir kazanç elde etmek için "Bu Allah'ın katındandır." diyorlar. Bakara (2/79)
Körlüğe neden olan bir de insan unsuru vardır. İnsanlar kendi çıkarları uğruna diğer insanları ezmeye ve çeteleşmeye başlar. Yaşamsal ihtiyaçlar için körler arasında şiddet ve hırsızlık ve ahlaki çöküş yaygınlaşır.
Adalet, temizlik, mahremiyet ve insani değerler yok olur. İlkel güdüler, Sevgi merhamet ve adaletin önüne geçince artık vicdanlarda körleşmiştir. Kalpleri olduğu halde hakkı/gerçeği anlamazlar.
Artık onların gözleri, kulakları, kalpleri ve gözleri mühürlenmiştir.
Gelişen olaylara kayıtsız kalan, tüketim alışkanlıklarının esir aldığı; mevcudiyetlerinin hiçbir anlamı olmayan, hiçbir duruşu, tavrı, projesi olmayan insanlardan oluşan bir topluluk oluşur.
Burada körlük dediğin şey, basit bir tıbbi durum değil aksine, iliklerine kadar işlemiş bir insanlık hastalığıdır.
Ama öyle karanlık bir körlük değil bu, bembeyaz, süt gibi bir körlük. Yani, ortalık aydınlık ama kimse bir şey göremiyor.
Nitekim A'râf sûresinde (7/179) “... Onların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler, kulakları vardır ama onlarla işitemezler.”
Körlük salgını bütün ülkede yayıldığında ülkede ne yönetim kalır ne de düzen kalır. Bireylerin gerçek anlamda yaşam kalitesini düşüren, gelir dağılımını allak bullak eden, toplumsal dayanışmayı zayıflatan ve derin insanî ilişkileri eksilten bir durum yaratır. Gelinen son durak, ahlaki ve kültürel yozlaşma durağıdır.