Ülkemiz, yıllardır tabulaşmış politikacı ve politikalarla yönetilmektedir. Sadece politikacılar ve politikaları tabulaştırılmadı, toplumun düşünce tarzı ve kültürü de tabulaştırıldı.
Tabuların dört bir yanımızı sardığı bu ortamda, toplumsal düşünceler gelişmez, yenilikler olmaz. Bilgi çağında bilgi üretemez, ilerleme kaydedilemez.
Tabulaşmış politikacılar, zihniyetler ve yönetimler despotluğa ve buyurganlığa boyun eğmeyi meşru görür, halkın zayıflığını derinleştirir. Bu durumda halk siyasi olarak da olgunlaşamaz.
Bu ortamda yönetici, halkını hakir görür ve nefret dilini kullanır. Halkına karşı kullandığı üslup, hakaret ve küçümseyici bir üsluptur. Bu üslupların arkasında kendi ezilmişlik duygusu yatar.
Kendisine dayatılan dar itaat kültürünün kuşatması altında kalan toplumlar, geleceği okumaktan ve yorumlamaktan korkan, olumsuzlukların sebebini irdelemeyen bir toplum olurlar.
Hâkim olan zihniyet, kendi dar öğretilerinin dışındaki yorumları bir saldırı, hakaret ve itibarsızlaştırma olarak algılar. Bunları daima terörist, vatan haini vs. gibi suçlayarak cezalandırma yoluna giderler.
Despotluğun payandaları, yalakaları ve beslemeleri kendine güvenemeyen ve aklını kullanmayan cahil kitlelere sorgusuz sualsiz itaati pompalarlar.
Tabulaşmış siyasetin girdiği yerden akıl, mantık, ahlak, iman ve vicdan çıkıp gider. Geriye hırs, öfke, kin ve düşmanlık kalır.
Tabuların şekillendirdiği ekonomilerde, siyasetçiler toplumsal hedefleri geri plana iter, bireysel hayallerini gerçekleştirmeye çalışırlar.
Tabuların şekillendirdiği ekonomilerde yolsuzluklar, hortumlamalar, yalanlar, talanlar hâkim olur. Deveyi hamutlarıyla götürenler paralarını riske atmamak için bir kısmını daha güvenli gördükleri dış ülkelere kaçırırlar. Ardından da vatan, millet, sakarya edebiyatı yaparlar.
Bu ekonomik sistemin sonucunda, sistemden beslenenlerin dışındakilere fakirlik, geri kalmışlık ve insanlık trajedisi kalır.
Tabuların hüküm sürdüğü yerde, afetleri, olumsuzlukları, trajedileri ve fakirliği kadere bağlarlar. Kendilerini bundan muaf görür, iyi ve faydalı işlerin kendi maharetlerinden kaynaklandığını anlatıp dururlar.
Tabuların hükmü, siyasi ve ekonomik politikalar, eğitim sistemimiz, sanatsal ürünlerimiz ve toplumun her katmanında etkili olur. Bunlarda toplumun büyük kesiminde sorunların ve sıkıntıların artmasına vesile olurlar.
Toplumun önünde, direnme, karşı koyma ve haksızlığa itiraz etme bariyerleri oluşturulur. Toplum böylece, yenilgi, ümitsizlik, acziyet ve teslimiyet kültüründen bir türlü kurtulamaz.
Maalesef ibadet deyince bir çoğumuzun aklına, namaz, oruç, zekât ve hac gibi bir kısım ibadetler geliyor. Neden din, ibadet, ahlak denilince, hak, hukuk, adalet, hırsızlık, yalan, yoksulluk, ahlak, eğitim, aile, çarpık kentleşme, trafik ve çevre akla gelmiyor.
Kur’an’ı Kerim’den, Hz. Salih’i hatırlayalım. Onun diliyle ifade edersek, gerçek uyarıcıları/dostları, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışanları sevmeyenlerden olduk. Hatta onları düşman ilan ettik.
Kur’an’ı Kerim’de buyruluyor ki;
“Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Ant olsun ki ben size Rabbimin vahiy ettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” (Araf, 7/79)
İslamiyet’in başörtüsüne indirgenmesi, laik sisteme sahip çıkılması İslam’ın diğer önemli hükümlerini, bilhassa toplumları en fazla ifsat eden fuhuş, içki ve kumar gibi haramların yaygınlaştırılması nasıl göz ardı edilir. Televizyonlardaki ahlaksız dizi ve programlara ne diyeceğiz. İnternet ve yazılı medya ayrı bir sorun.
Zina yasaklanmıyor. İstanbul sözleşmesi kaldırıldı ama onun uzantıları olan Cedav sözleşmesin ve 6284 sayılı yasa halen yürürlükte.
Tekel özelleştirildi. Özel sektörün içki üreten fabrikaları sürekli artıyor. Onlarca yeni markalar oluşturuldu. Kumar da özelleştirildi. Kumarı alan yabancı ortaklı grup bütün teknolojik kumar yöntemlerini uygulamaya soktular. Artık her yaştan insan istediği yerden istediği zaman kumara erişebiliyor. Uyuşturucuda, içkide ve kumarda kullanma yaşı 12-13 yaşlara kadar düştü.
Şimdi başörtüsü mücadelesi kazanıldı diye bunlara tepkisiz kalınabilinir mi? Bu tepkisizlik ancak statükonun ve liderlerin tabulaştırılmasıyla veya akıl tutulmasıyla izah edilebilinir.
Başörtüsü bir kesimin zafer sembolü oldu. Artık, bedenin dine aykırı durumu vicdanları rahatsız etmiyor, tesettür önemsenmiyor. Üstte başörtüsünün bulunması statü ve kamusal alan için yeterli oluyor. Bu da birçok muhafazakarların nezdinde, dinin tüm kurallarının kazanılması algısını oluşturuyor.
Buradaki İslâm’a uymayan çarpık durum, muhafazakarların diğer yaşantılarını da etkiledi. Namazlarını kılan, oruçlarını tutan, fırsatını buldukça sık sık hac ve umre ibadetlerini yapan, hırsızlar, ihaleciler, rüşvetçiler, yalancılar, istismarcılar ve kazandığını istediği gibi harcayıp, israf edebilen lüks yaşantı içerisinde sistemden beslenen bir kesim oluştu.
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” Bakara, 2/85
İnançlarımıza ters düşmeyen, insanı merkeze alan, ahlaklı, ileri teknolojiye uygun sanayi ve tarıma ağırlık veren bir kalkınma modeli oluşturulması elzemdir. Bunun için önce mevcut tabularımızdan kurtulmalıyız.
Özgür düşünceye dayalı yeni bir kültür oluşturmalıyız.
Tabulaştırılmış, korku pompalayan buyurgan devlet ve lider çemberinden kurtulmalıyız. Bunun için de itaat kültüründen eleştiri kültürüne geçmeliyiz.
Mevcut tabuları yıkarken de yeni tabular oluşturmamak için çok dikkatli olmalıyız.
Bunları da yapmak için önce düşünce ufkumuzu geniş tutup, zihinlerimizde ve düşüncelerimizde inkılabı gerçekleştirmeliyiz.
İslami zihniyet, bilim ister bilgi ister evrensel bakış ister. Bağımsız düşünme ve eleştiri kültürü ister. Bunları da yapabilmek için akıl ister. Ancak tevhit merkezli inkılapçı bir inançla bunları başarabiliriz.
FATİH ORUÇ