Terazinin kefesine konulan her durumun, zihne sirayet eden her düşüncenin, yapılagelen her davranışın doğru olduğunu iddia eden insanlar ile her zeminde karşılaşmak mümkündür. Bahane üretmekten, gerçeklerin üstünü kapatmaktan başka ileri sürecekleri bir bilgi, bir argüman sahibi değillerdir.
Yüce İslam dinini ana kaynaklarından öğrenmeyen insanlar çevreden devşirdikleri düşünceleri, ileri sürdükleri fikirleri, hoşuna giden fiilleri inanca dönüştürmemeleri için hiçbir neden yok. Bu gibi insanların ellerinde hak ve hakikati ölçen bir terazi de yok. Kendilerini her şeyi bilen bir ilah sayarak doğru ve yanlışı yeniden tarif etmeye kalkışırlar.
Her Müslümanın, helal ve haram olan iş ve işlemleri, dinden çıkaran söz ve eylemleri ana kaynağından öğrenmeleri farzdır. Müslüman olmanız hasebiyle aldığınız bilginin kaynağına dikkat etmeniz son derece önemlidir. Yoksa çevreden devşirdiğiniz düşüncelerin, sosyal hayatta icra ettiğiniz davranışların, size empoze edilen fikirlerin, kural haline getirilen yanlışların gerekli ve zorunlu olduğunu kabul etmemeniz için hiçbir neden kalmayacaktır ortada.
Pisliği, kiri ve çürüğü ayıklanmamış hiçbir sebzeden yemek yapılmayacağını artık bilmemiz ve kavramamız gerekiyor. Bu minvalde bir yaşam sergilememiz de kaçınılmaz bir durum olmuştur. Bozulmuş sebzelerden yemek yapılmış olsa dahi yenilmeyeceğini de öğrenmemiz gerekiyor. Rengi değişmiş, kokusu farklılaşmış ya da tadı bozulmuş sebzeler yenilecek olsa, Allah muhafaza, kişiyi bu hayattan koparabilir. En basit ifadeyle ya mideyi bozar ya da baygınlığa sebebiyet verir.
Küfür, şirk, nifak, cibt, tağut ve put gibi pislikler de bundan farksızdır. Zihin temizlenmeden, bu pislikler bir tarafa savrulmadan imanın kalpte sarih ve sahih bir şekilde yerleşmesi ve yeşermesi mümkün değildir. Yeşeren de iman değildir.
İnsan sağlam bir bakış açısına, olması gereken bir imana sahip olması için içinde yaşadığı çevreyi bu pisliklerden temizlemesi kaçınılmazdır. Allah’ın vahdaniyetini ve hükümranlığını temiz bir ortamda ortaya koymalıdır ki iman, olması gerektiği vechiyle yeşerebilsin. İman sağlam olmadan da savunulacak doğrular ve yerilecek yanlışlar da değişmeyecektir.
Evvela bize ait olan kavramlardan yola çıkalım. Dilimizi temizleyelim. Zihnimizi berraklaştıralım. Bize ait olan ve bize ait olmayan kavramları birbirinden tefrik edelim: “Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)” demeyin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.” (Bakara/104) ayeti bu dediklerimizden başka bir şey ifade ettiğini düşünen varsa buyursunlar bizi de ikna etsinler.
Adam İslami kavramları kullanmamak için eğitimini almış gibi büyük bir gayret sarf ediyor. Sonra da ortaya atılıp; “Ma iş ve işlemler yürütülürken kavramların ne ehemmiyeti var? Hangi kavramı kullanırsan kullan, fark eden bir şey olmaz?” diye dikleniyor. Böyle tepki veren insanlar ya bozulmuş sebzeden besleniyorlardır ya da haramlardan karınlarını doldurmuşlardır. Konuşabilmemiz, aynı kulvarda ilerleyebilmemiz için bu insanların evvela; aklen, fikren ve lafzen temizlenmeleri gerekiyor. Yoksa akıntıya kürek çekmeye devam ederiz.
Ben de “Madem kavramların ehemmiyeti yok o zaman iş ve işlemleri yürütürken, insanlar ile iletişim sağlarken buyurun İslam’a ait İslami kavramları, kitabi ifadeleri hep beraber kullanalım. Nasıl olsa kavramların ehemmiyeti yok, öyle değil mi!” diyorum ama nafile. Bu gibi insanların bu cümlemi duymaları ile en az beş metre geriye zıplamaları bir oluyor.
Hangi konuyu dile getirirsen getir, hemen bahane üreten, farklı noktalara çekme girişiminde bulunan, alternatif sunan bir tayfa var bizim memlekette.
Ben boykot diyorum, adam hemen “Bir kişi ile bu işler yürümez, devlet bu dediklerini yapmalı, bir kişi ne yapılabilir ki?” diyerek bu işten yakasını sıyırdığını düşünüyor.
Namaz diyorum; “Kalbim çok temiz, kimseye kötülük yapmadım, şimdiye kadar kimse için kötülük de istemedim. Namaz, kalp temizliğini istediğini biliyorum. Benim kalbim de zaten temiz.” diye kendisini avutuyor.
Ağzımdan daha faiz kavramı çıkar çıkmaz; “O işler olmadan ticareti nasıl yürüteceğiz, dünya arenası faize mahkum. Ahtapot gibi dört koldan ekonomiyi sarıp sarmalamış iken ne alıp ne satacağız?” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başlıyor.
Yalan deyince hemen; “He yav, bu zamanda doğru söyleyen kimseyle karşılaşmak mümkün değil. Küçük büyük, kadın erkek, amir memur demeden hemen her insan gözümüzün içine baka baka yalan söylediğini görüyorum.” diyerek bir elbise gibi üstünden sıyırıp atıyor vasıflarını.
Kitap diyorum: “Hah işte kitabımızın ilk emri oku değil midir? Allah oku diyor ben de okuyorum. Allah neyi verirse. Hangi kitabı okuduğumuzun ne önemi var? Okudukça bilgim artacak, diğer milletlerden haberdar olacağım.” diye ortalığı vaveylaya veriyor.
Şirk, küfür ve nifak kelimelerini daha duymadan; “Benim sergilediğim davranışlarım ortada, hiç bir puta ibadet niyetiyle saygı duruşunda bulunmadım, benim öyle bir niyetim zaten yok, bunu da nereden çıkardın?” deyiveriyor.
Dedim ya adamın bahanesi çook.