Dünyanın her yerinde duvar ustaları önce ipi çekerler sonra duvarı örerler. Türkiye dahil dünyanın hiçbir yerinde önce duvar ören sonra da ipi çeken salak bir ustaya rastlayabileceğimizi söyleyemeyiz. Olması gereken de bu.
Türkiye’de yaşayan kimi insan; Kur’an’dan uzak, Sünnetten bihaber, şeriata küskün, şirki mucip kılan ortamlardan esinlenerek kendisine has bir doğruyu ve yine kendisine has bir yanlışı ortaya koyuyor sonra, sözüm ona, bu dandik doğrular ve bu akla ziyan yanlışlar sayesinde asıl doğruyu ve asıl yanlışı tartışmaya açıyor.
Olacak şey mi?
Doğrular ve yanlışlar ne Türklere ne Kürtlere ne Araplara ne de başka bir millete veya topluma göre tarif edilebilir. İman eden mü’minler için doğruların ve yanlışların tarifini, Kur’an ve Sünnetten başka hiçbir şey yapamaz. Kur’an ve Sünnetin doğru dedikleri doğru, yanlış dedikleri de yanlıştır. Dünyada da bu böyledir ahirette de bu böyle olacaktır.
İnsanın genetiği bozulunca asıl olan şeyleri kavraması, yorumlaması ve yaşaması mümkün değildir. Zihni tarumar olmuş bir insanın sarayda yaşıyor olmasının bir ehemmiyeti de kalmıyor haliyle. Günümüzün kapalı birer kutuyu andıran dairelere mahkum kılınan medeni(!) insanları gibi yanı başındaki Kur’an’a hiç dokunmuyor, emrini dinlemiyor, ömründe bir sefer dahi olsa okumuyor. Sonra ortalıkta afra tafra caka satıyor ben iyiyim, ben doğruyum, ben güzelim, ben vicdanlıyım diye.
Sormazlar mı adama kime göre neye göre?
Zihni Kur’an ile onarılmak suretiyle sapasağlam duran insanın evi tarumar olsa da kendisi için çok büyük bir sorun teşkil etmeyecektir. Filistin’de, Gazze’de evleri tarumar edilen ve çadırlarda yaşamaya mahkum edilen halk gibi... Her şeye rağmen Kur’an derslerini sürdüren, okuyan ve talimine devam eden bu halkın kursağına, kendinize ait doğruları da yanlışları asla yutturamazsınız.
Allah; insana iman etmesi için akıl vermiştir. Bu akıl inkar etmesi için değildir. İsteyen inkar edebilir tabi. Ve yine Allah insana kendisini sorgulasın diye değil teslimiyet sergilesin, emir ve yasaklarına ittiba göstersin, doğruları ve yanlışları bu minvalde bellesin diye akıl vermiştir. İsteyen istediği dini argümanları sorgulayabilir.
İnsanlar; zihinsel yapılarını ayetler ile hadisler ile şekillendirmezler ise; ayetleri anlamaları, hadisleri kavramaları, Peygamber ile tanışmaları, dini yaşamaya odaklanmaları da pek mümkün olmayacaktır.
Nasıl ki motorin ile çalışmaya programlanmış bir arabanın motoru LPG ile çalışmaz, hibrit bir araç da motorin ile çalışmıyor ise; Hristiyanlık kültürü ile büyüyen insanlar da İslam’ı anlayamayacaklardır. Yahudiler gibi düşünen insanlar da, Ateistler gibi yaşayan insanlar da, putların önünde başını eğmekten kaldırmayanlar da Kur’an’ı kavrayamazlar. Evvela Kur’an’a teslim olmaları gerekiyor ki insanları her türlü kirden ve her türlü nifaktan arındırsın. Unutmayın doktorlar, iyileşmek adına kendisine başvurmayan hiçbir hastaya tedavi uygulayamazlar.
En büyük handikabımız nedir biliyor musunuz?
En büyük handikabımız içinde yaşadığımız topluma ait yanlışları olduğu gibi, sorgulamadan, gökten indirilmiş birer gerçek gibi kabul ettikten sonra ilahi emirleri anlamaya çalışıyoruz. O yüzden havanda dövdüğümüz hep su oluyor.
Hâlâ âli olan İslâm’ı, içinde debelenip durdukları çöplükteki yaşantılarının seviyesine indirmek isteyenler var. Geçenlerde İsviçreli başbakan yardımcısı Busch’un kullandığı şu sözler de bu manaya geldiğini söylemek istiyorum: “Ya bizim işlemekte olduğumuz pisliklerimizi kabul edecekler ya da biz İslam’ı yasaklayacağız ve ret edeceğiz.” diyordu. Hiç kusura bakmayın sayın bakan, Yüce Allah’ın bundan bin dört yüz yıl önce yaşayan müşrikler için yaptığı “pislik” tanımlaması hala, olduğu gibi, aynen, kelimesi kelimesine geçerli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Namaz kılsın kılmasın, oruç tutsun tutmasın, zekat versin vermesin, puta tapsın tapmasın, tağutu ret etsin etmesin, şirke düşsün düşmesin her insan inandığı kendi ilahının emir ve yasaklarını yerine getirdiğine inanıyorum. Ahlaksızlık, terbiyesizlik, teşhircilik, yalan, dedikodu, rüşvet, ihanet, fitne ve iftira gibi kötü hasletleri yapsın yapmasın her insan inandığı kendi peygamberinin sözlerini sergiliyordur hayatında.
İçki, kumar, faiz, zina, domuz eti, kan davası gibi haramlardan sakınsın sakınmasın herkes inandığı kendi kitabının gereklerine göre yaşıyordur.
Her insan inandığı dinin vecibelerine göre bir hayat düzenliyordur kendisine.
Kim neye inanıyorsa onu yaşıyordur. Unutmayın, inanmayan insanlar da kendi inandıkları dinin gereklerine göre bir yaşam sürdürüyorlardır.
Mü’minlerin gönlüne su serpen bir ayet. Okudukça veya dinledikçe rahatlıyor insan. Gönlünü teskin kılıyor, huzur ve itmi’nana erdiriyor müntesiplerini: “(Nuh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.” (Hud/38)
Evet! Mü’minler, gün gelecek müşrikler ile alay edecekler kendileriyle dünyadayken alay ettikleri gibi... Ancak son gülen iyi güler.
Dini değerleri, dini kuralları ve dini tanımları ortadan kaldırmaya çalışanlar; Müşrikleri Mü’minler ile eşit konuma çıkarmak isteyenlerdir. Mü’minler, kabul edilsin veya edilmesin, her zaman ve her mekanda müşriklerden üstündürler.