28 Şubat’taki MGK’nin verdiği muhtıra veya Batı medyasının dediği gibi post-modern darbe vetiresinin, milletimizde ciddi sorunlara yol açtı. 28 Şubat tek tip devlet anlayışının kendi dışında olan herkesi düşman ilan edip hayatın her alanına müdahalesidir.
Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir darbeler tarihidir; hatta Osmanlı’nın son yüz elli yıllık tarihi de böyledir. Jön Türk, İttihatçı ve CHP zihniyeti kendi ideolojik statikosunu muhafaza etme adına her yolu meşru görmüştür. Darbelerin olduğu ülkelerde beynelmilel güçlerin destek ve kışkırtmalarının olduğu bir gerçek. Bunun temel saikinin başında İslam düşmanlığı gelmektedir.
Bu düşmanlık İslami şeairlere hücumla başladı önce. 28 Şubat’a adım adım götürülürken ülke, üniversite ve kamu alanlarında başlarken bilahare hayatın bütün sahalarına yayıldığına hep birlikte şahit olduk, tarihe “tanıklık” ettik; belki de farkında bile olmadan. Öyle ki dinî bir vecibe olan başörtüsü dahi siyasallaştırılmış ve baskıların merkezi hâline getirilmiştir.
Müslümanların hafızası başörtüsü çekilen, törenlerde aşağılanan, okul kapılarından alınmayan, ikna odalarında psikolojik baskılara maruz kalan ve onlarla birlikte mücadele eden Müslümanların anılarıyla dolu. Çevik Bir tarafından bin yıl süreceği söylenen o uğursuz dönem sekiz yıl bile sürmemiş, milletimiz Ak Parti ve Muhterem Cumhurbaşkanımızı iktidara getirerek bu “Süfyanist” postmodern darbeyi tarihin çöp sepetine atmıştır.
Bence 28 Şubat hadisesi tam bir turnusol vazifesi yapmış, kimin samimi kimin istismarcı olduğunu göstermiş, Yüce Dinimizi kullanarak genç beyinleri, fakirin zekat ve himmet hakkını gasp eden Fetö’nün maskesini indirmiş, mütedeyyin insanların oyu ile cumhurbaşkanlığı mevkiine gelen Demirel’in aslında tam bir resmî dinci, din istismarcısı ve resmî tarih yandaşı olduğu güneş gibi zahir olmuş, çok insan geçmişteki hatasından tevbe etmişti.
Geçende 28 Şubat’a giden yolun nasıl döşendiğini tefekkür edeyim derken hafızamla yüzleştim:
“Turgut Özal’ın siyaset sahnesine çıkması ile Türkiye’de dindarların önü açıldı. Müslümanlar hızlı bir gelişim gösterdiler ancak bu gelişme tecrübeden büyük ölçüde yoksundu. Kolay elde edilen bu imkânlar, elden gidince çok büyük reaksiyonlar gösterilmedi ve kolay kabul edildi. İslami sermayenin gözle görülür artış göstermesi, başörtülü kızların okullarda ciddi bir potansiyele sahip olmaları, kamu kurumlarında mütedeyyin insanların artması ve başörtülülerin ciddi bir sayıya ulaşmaları “o kafa”nın dikkatinden kaçmıyordu.
Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Uğur Mumcu suikastları, bu şahısların İslam karşıtı söylemlerine dayanılarak mütedeyyin insanlara yıkılıyordu. Sivas’ta sahnelenen provokatif olay neticesinde Madımak Oteli ateşe verilmiş ve 37 insanın ölümüne sebep olunmuştu. Bu olayla ilgili gözaltına alınanlar olay esnasında başka yerlerde olduklarını ispatlamalarına rağmen mahkûm edilerek, gerçek faillere ulaşılması engelleniyordu. Akabinde 33 kişinin can verdiği Başbağlar katliamının tetikçileri yakalanmış, ancak bazı siyasetçilerin devreye girmeleri ile salıverilerek gerçek faillere ulaşılması engellenmişti.
Refah partisinin 1994 yerel seçimlerde ve 1995 genel seçiminde gösterdiği başarıyı not etmişti rejim bekçileri. Erbakan’ın D-8 oluşumu, darbenin uluslararası ayağını rahatsız ediyordu. Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeği “Cumhuriyete Meydan Okuma” olarak servis edilmişti gazetelere. Halbuki bazı mütedeyyin kanaat önderleri bir araya gelip iftar yapmıştı sadece, halkla devletin barışması ameliyesiydi. Sahneye sürülen Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz tiyatrosu, Gülgün Feyman, Reha Muhtar, Ali Kırca vb gazetecilerin hünerleri eşliğinde günlerce televizyonlardaki yerini almıştı.
Vakit tamamdı. Darbe için beklenen şartlar olgunlaşmıştı. En uzun MGK toplantısı yapılmalıydı. Ve şartlar dayatılmalıydı iktidarın Müslüman başbakanına. Onun eliyle yapmak istiyorlardı her şeyi. MGK kararlarına imza atmamakta direnen Erbakan’a, dönemin içişleri bakanı Meral Akşener:
“ 28 Şubat kararları ya uygulanacak, ya uygulanacak” diyerek ayar vermeye çalışıyordu. Bugünün İYİ Parti lideri hızlı bir 28 Şubatçı idi anlayacağınız.
Bu kararların uygulanması için Erbakan hükümetinden kurtulmalıydılar. Bunun yolunu Süleyman Demirel açtı. Refah Yol hükümeti yıkıldı. Refah partisine kapatma davası açan Vural Savaş, hukuk brifinglerinde dersini iyi ezberlemişti. Verilen görev en iyi şekilde yerine getirildi. Refah kapatılma derdi ile uğraşırken, 28 Şubat süreci halkın üzerinden buldozer gibi geçiyordu. Ramazan Kayan, Zeki Şengöz ve daha niceleri on yıllarca ceza evlerinde yattılar. Meydanlarda tartaklanan, coplanan bacılarımızın feryatları hala kulaklarımızda… “
Bu hülasadan sonra şunu da diyorum ki -serde eğitimcilik ve yazarlık da olduğundan- eğitimdeki, okur kalitesindeki, teknik ara eleman eksikliğinden dolayı azalmayan işsizlik nispeti 28 Şubat iktidarlarının icraatları neticesidir; bugün bile... Zira İmam Hatip Liselerini bahane ederek tüm teknik liselere katsayı engeli getirilmiş, seviyeli öğrencilerin buralardan kaçmalarına sebep olunmuştur.