Birkaç gün önce face'de, mahallimdeki tanıyıp hürmet ettiğim bir büyüğün başka bir paylaşıma yaptığı yorumu gördüm. Katıldığım ve imzaladığım beyanı şöyleydi:
"Büyük ekseriyet Risale-i Nur'ları ibadet kastı ve niyeti ile okuyor. Onun için de anlamayı gerek görmeyen bir anlayış hakim . Halbuki Rn'lar tefekkür , tedebbür edilerek okunur ve yaşanır ise ; Üstadın ifadesi ile , tefekküri ibadet olur .
Müslümanlar ve Rn talebeleri de dahil , her hal ve tavırda keramet görmek istiyorlar . Üstadın bazı cümlelerini sündürüp , günlük olaylara uyarlıyorlar. Bu hal ilerlemeye ve hakim unsur olmaya manidir. Müslümanların bu halden süraatle çıkıp , gerçek hayatla yüzleşmeleri gerekir . ( Kamil Nazım KANKILIÇ)
Geçende bir Nur grubunun “mütelaalı ders” namı verilen sohbetinde bulundum. Umumi hatlarıyla faydalı gördüğüm çalışma, metin tahlili ve “Usul’id-Din” kaideleri çerçevesinde, bütün mahallerde yaygınlaştırılsa uygun olur.
Mâlum; eğer Risale-i Nur “usuliddin” dairesinde anlaşılmazsa yanlış yaşanılır, hizmetin “tarz-ı telakkisi” tam kavranılmadığından da kimi ekstrem hiziplere yol açabilir.
Metin tahlilinin anahtar kelimesi “bütünlük”, yani külliyattır. “Külliyat” mefhumunu, kırmızı kapakların üzerindeki “külliyat” namı ile karıştırmamak gerekir ama... Ele alınan, anlaşılmaya çalışılan, izahına yeltenilen risalenin bütünlüğünden bahsediyoruz. Eğer bir ifâde veya cümle (vecize), içinde bulunduğu metnin bütününden koparılarak izaha kalkılırsa, tamamen yanlış bir mâna çıkar demiyorum ama çok eksik bir mânaya varılmış olur!
İşin bir de şu handikabı var. Eğer bir ifâde risale bütünlüğünden koparılırsa, o paragrafı izah eden kişi indî fikirleriyle – farzı muhal- kendisini dinleyen grubu yönlendirmek istediği düşünceye iteleyebilmek için Üstad Bediüzzaman’ı “istimal” etme gibi bir vebalin altına da girer. Belki de bilmeden, şuuruna bile varmadan…
Üstad’ımızın Şualar eserindeki tasnifiyle bu asırdaki Usuliddin şu sıralama ile ele alınmalı:
1- Kur’an
2- Sünnet
3- Risale-i Nur
Sünnet âlimlerinin daha umumi tasnifi ise mâlum:
“1-Kur’an
2- Sünnet
3- İcma’-ı Ümmet
4- Kıyas-ı Fukaha” (Ehl-i Sünnet İtikadı, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi)
Demek ki Risale-i Nur, bu asırda hem İcma’ı Ümmet’e dayanılarak telif edilmiş, hem de kıyas-ı fukaha rolünü üstlenmiş bir “eser”dir. Anlaşılması için, 25. Söz’de Kur’an-ı Kerim Âyâtı’nın idrâki için lüzumlu hususların Risale-i Nur için geçerli olmadığını ya açıkça ya da zımnen savunmak -söylemeyim, arif olan anlar- oldukça veballi bir hâl olur!
Kur’an-ı Kerim’i tefsir için hangi soruları sormak gerekiyordu?
“1- Kim söylemiş?
2-Kime söylemiş?
3- Hangi makamda söylenmiş?
4- Ne maksatla söylenmiş.”
Bunların bir kısmına “lisan-ı Şeriat’ta nüzul-ü sebeb" dendiğini biliyoruz. Şu itikad esasını atlamamak lazım ama; “Bir ayetin nüzul sebebinin hususi olması, hükmünün umumi olmasına mani değildir.” Dikkat edelim ki “ayet” deniyor, “tefsir” değil…
Dikkat edilmesi gereken bir husus da şu olmalı. Üstad Hazretleri Risale altlarına yapılan lügat çalışmasına:
“Risale-i Nur okuyan biri lügat karıştırmasını da bilmeli, sa’yetmeli…”
Buyurarak mâni olduğu gibi, imlâyı düzeltiyorum diye yapılan noktalama değişikliğiyle, herhangi bir noktalamanın kaldırılmasına da izin vermiyor. O hâlde bir cümlede kullandığı bir kelimenin atlanması veya ehemmiyet verilmemesi, o risale “metninin” tam anlaşılmamasını, hatta bazen tam ters bir mâna neticesine varılmasına yol açabiliyor!
Demek ki risale, telif edildiği şart ve sebepler düşünülmeden anlaşılamaz, hele “Usulid-Din”den tecrit edilerek anlaşılırsa, sünnet itikadından apayrı neticelere varılır ki o zaman ilim ehli “dindar kuvvetler”le el ele vererek, “Bolşeviklik” ve “bir nevi Bolşevizm” olan ateist, deist, bid'acı ve süfyanist olan zihniyetlerle mücadele mümkün olmaz...
Tefekküri bahisleri müstesna tutmak belki o kadar zarar vermez gibi!..