Son ve elimizden alınamayacak güzel yurdum!
Neler neler çekmedin bu CHF ziniyetinden...
Bugün bile kafası karışık olan "bizim mahallenin" insanları -belki farkında olmadan- CHF zihniyetinin sari illetini taşıyor.
Hürmet ettiğim ve bazı fikirlerini beğenmediğim bir "eski tüfek", bu tip insanlara SÜFYAN ÇARPIĞI derdi ki benim de kabulümde bu...
Ele alacağım mevzu yerli tabiriyle İstanbul Sözleşmesi.
"Abes işle uğraşmak ahmaklığın alameti..." fehvasıyla mesele apaçık biçimde "saçma" olduğundan üzerinde durmayacaktım ancak...
... Ama geçenlerde akittv'deki bir açık oturumda Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU'nun İstanbul Sözleşmesi'ni savunan KADEM için bir kaç Ayet okuyup:
" Sen kiminle harbediyorsun KADEM? HARBETTİĞİN ALLAH'TIR, ALLAH..." dediğini duyunca irkildim ve mevzuyu ele almazsam Allah indinde mesul olacağımdan korktum...
Mezkur ayetlerden sadece biri şuydu:
Nisa Suresi'nin 34. Ayeti'nde:
" Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdırlar. Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar." (Kur'an Yolu)
Burada yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır:
a) Allah insanların bir kısmına diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir, bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır.
b) Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üstlenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizikî güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler. İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır.
İslâm’ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir.
İslâm hukuk kurallarına göre erkek hem –geniş mânada– ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır.
Erkeğin “kavvâm” olması hangi yetkileri ve vazifeleri ihtiva etmektedir? (Kur'an Yolu tefsiri)
Bu soruya verilen cevaplar eskiden yeniye değişik olabilmiştir. Yalnızca âyet ve hadislerin lafızlarını değil, bunların yanında uygulamayı ve dolayısıyla örf ve âdeti de göz önüne alan müctehid ve müfessirler, sözlük mânası “bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren, onunla yakından ilgilenen” demek olan kavvâmlığa, “reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme” mânalarını yüklemişlerdir.
Çağımızda kelimeye yüklenen hâkim mâna ise “aile reisliği”dir. Âyetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler gözönüne alındığında burada, aile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik mânasının ağır bastığı görülecektir. Ailede kurucu unsur karı-kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlâkî, hukukî kurallar vardır.
Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbir ve müeyyideler devreye girecektir. Bu âyette kadının, 128. âyette ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene baş kaldırması (nüşûz) ele alınmıştır.
Kadın Allah’ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, aileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler. Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma (nüşûz) belirtileri gösteren, böylece nâşize olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yapılacak, aile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır?
Peygamberimiz kadınların dövülmesini menetmekte, eşlerini dövenlere “hayırsız” demekte, bu davranışla aynı yuvayı ve yatağı paylaşmanın bağdaşmazlığına, insanî ve ahlâkî olmadığına dikkat çekmektedir (Buhârî, “Nikâh”, 93). Bu âyetin geliş sebebi olarak zikredilen bir olay da, esasen Araplar’da âdet haline gelmiş bulunan kadın dövme eylemine Hz. Peygamber’in olumsuz bakışını ve bunu ortadan kaldırma iradesini yansıtmaktadır (bk. Cessâs, II, 188; Ebû Bekir İbnü’lArabî, I, 415). Fıkıh kitaplarında dövmenin şekli ve miktarı üzerinde durulmuş, kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması genel olarak kaydedilmiştir. Bazı tefsircilere göre vurma tamamen semboliktir, meselâ müfessir Atâ’ya göre misvak (dişlerin temizlendiği, fırça büyüklüğündeki özel, yumuşak ağaç dalı) gibi bir şeyle yapılacaktır (Cessâs, II, 189; İbn Atıyye, II, 48).
Gelelim gündemdeki sözleşmenin sıkıntılı maddelerine:
1 – 3/b madde ve fıkrası, PARTNER DEYİMİNİ GETİRMİŞ Kİ, BU DEYİMLE HOMOSEKSÜELLİK YASAL ALT YAPIYA KAVUŞTURULMUŞTUR.
2 – 4/3 madde ve fıkrası, CİNSEL YÖNELİMİ TEMEL HAKLAR ARASINA ALMIŞ OLUP YASAL ALT YAPI OLUŞTURULMUŞTUR.
3 – 4/4 madde ve fıkrasıyla, KADINLAR LEHİNE ALINACAK HİÇ BİR KARAR AYRIMCILIK SAYILMAYACAK.
4 – 4. maddede “AİLE” OLARAK TERCÜME EDİLEN KELİME ASIL METİNDE, “DOMESTİK” OLARAK GEÇİYOR. DOMESTİK, ORTAK EV ARKADAŞLIĞI OLUP, HOMOSEKSÜEL İKAMETLERİ DE KAPSAR.
5 – 7. maddeye göre, DEVLETİN ALACAĞI TEDBİRLER, TÜM SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİ DE KAPSAYACAK.
6 – 9. maddeye göre, devlet sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına itibar edecek ve onlarla bu konuda her türlü birlikteliği sağlayacak, teşvik edecek ve güç verecek.
7 – 12/1. madde ve fıkrasıyla, aile içinde bulunan din, örf ve adetlerimizdeki esasa göre, karı-koca görev ve sorumlulukları kalkıyor. Eşler birbirlerine karşı bağımsız ve sorumsuz oluyor.
8 – 12/1. madde ve fıkrada, “ortadan kaldırma” olarak yapılan tercümenin asıl metindeki, kelimenin karşılığı, “kökünden kazıma” olup, böyle tercüme edilmesinden korkulmuş ve yumuşak mana verilmiş.
9 – 12/5. madde ve fıkraya göre, homoseksüellere karşı, din, sözde namus ve kültür kuralları gibi bahanelerle karşı çıkılmayacak.
10 – 13. maddeye göre devlet, toplumsal tepkileri önlemek için, bunların dernek ve kuruluşlarına yardım edecek, yanlarında olacak ve işbirliği yapacak. Homolara karşı tepkileri yok edecek ve onlara karşı anlayışlı olunmasını sağlayacak.
11 – 14. maddeye göre, tüm eğitim kurumlarında, cinsel yönelim (homoseksüellik) in temel hak olduğu işlenecek. Bunlara saygı gösterilmesi gerektiği öğretilecek. Çocukluk çağında, beyinlerine homoseksüelliğin normal olduğu işlenecek ki, bu teşvik ve yönlendirmek anlamına gelir.
12 – 16. maddesiyle, homoseksüellere karşı tepki ve şiddetin önlenmesiyle ilgili tedbirleri alacak.
13 – 36. maddeyle, EŞ VE PARTNERLERE RIZALARI OLMADAN CİNSEL İLİŞKİ KURULAMAYACAK.
14 – 48. maddeyle, BU SÖZLEME TARİFİ YAPILAN ŞİDDETE MARUZ KALANLA, YAPANLARIN UZLAŞTIRILMASI VE ARABULUCULUK YAPILMASI KESİNLİKLE YASAK VE KANUNLA YASAKLANACAK.
15 – 80. madde, bu sözleşmenin her zaman müeyyidesiz feshedilebileceğini ifade ediyor.
Görülüyor ki -en azından- bu maddeler ayıklanıp, ailenin temeline dinamit koyan maddeler cemiyeti izin realitesine uygun hale getirilmeden devam ettirilmesi akıl ve mantığa da ters olacaktır.
Mehmet Nuri BİNGÖL