Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Son bir-iki haftadır, günlük okuduklarımız arasına kattığımız “Diriliş Postası” adlı gazetede; genelde fikirlerine katıldığımız, ancak anlatım ifadesi olarak “Uydurukça /Arı Dil/Agop-Ataç’ça” bâzı “sözcüklerle” karşılaşınca, ister istemez “öfkemiz” kabarıyor ve bize“Necip Fâzıl” Üstâdımızın, “Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim/Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgâlcilerim/Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim” diye haykırarak dünyâya ilân ettiği bir gerçeği hatırlatıyor… Ardından da “Millî Gazetemiz Duâyen Yazarı Üstâdımız Mehmed Şevket Eygi”nin 26 Şubat 2017 günlü köşesinde dile getirdiği bir hakîkatı âdeta beynimize kazıyor. O hakîkat ise şudur:
“Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvas Bey (“Tarihi Hakikatler” isimli eserinde) anlatmıştı. Lozan’ın gizli protokollerinde şu maddeler varmış: 1- Hilâfet kaldırılacak; 2- Şeriat yasaklanacak; 3-Türkiye İslâm’dan ve İslâm dünyâsından uzaklaştırılacak.”
Bilindiği üzere; 1924’te, buradaki 1’nci madde aynen yerine getirilmiş, 2’nci ve 3’cü maddelerin işletilmesi ise zamana yayılmak suretiyle bir icraata konulmuştur…
= = = * = = =
* “(Her şeyi) yaratan Rabbinin adıyla oku!.. O keremine nihayet olmayan Rabbindir. Ki, kalemle yazı yazmayı öğreten O’dur… İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.” (Kur’ân-ı Kerîm; Alâk Sûresi; âyet 1, 3, 4-5)
* “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sâhipleri ibret alırlar.” (Kur’ân-ı Kerîm/Tibyân Tefsiri; Zümer Sûresi; âyet 9)
* “Benim ismim Allah’dır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibâdet ediniz. Allah diye yalvarınız!”, “En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’nu bu güzel isimlerle zikredin, anın… O’nun isimlerinde sapıklığa düşenleri de bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âraf Sûresi)
* “Bundan evvel ve bunda (Kur’ân’da) size Müslüman adını o Allah taktı.” (Kur’ân-ı Kerîm; Hacc Sûresi, âyet 72’den)
* “Ey Rabbimiz!.. Eşlerimizden, gözümüzün nûru olacak kimseleri (genç nesli) bizlere ihsân eyle!” (Kur’ân-ı Kerîm; Furkân Sûresi, âyet 74)
* “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sâhipleri ibret alırlar.” (Kur’ân-ı Kerîm/Tibyân Tefsiri; Zümer Sûresi, âyet 9)
* “Onlar, Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise nûrunu tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar.” (Kur’ân-ı Kerîm; Saff Sûresi, âyet 8)
* “Allah’ın lâneti, zâlimler üstüne olsun!” (Kur’ân-ı Kerîm; A’râf Sûresi, âyet 44’den)
* “Muhakkak Allah, (…) zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Nisâ Sûresi, âyet 168)
* “Ey îmân edenler; Yahûdî ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Kur’ân-ı Kerîm-Mâide Sûresi, âyet: 51)
* “Ey îmân edenler! Eğer kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, sizi îmânınızdan çevirirler, kâfir ederler!.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet 100)
* “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahûdîler ve ne de Hıristiyanlar, asla senden râzı olmazlar.” (Kur’ân-ı Kerîm-Bakara Sûresi, âyet: 120’den)
* “Zulmedenlere meyletmeyin (yakınlık göstermeyin) ki, size ateş dokunur ve Allah’tan başka dostlarınız da yoktur, sonra kurtulamazsınız” (Kur’ân-ı Kerîm; Hûd Sûresi, âyet 113)
* “İçinizden iyi ve yararlı olana dâvet eden, doğru olanı emreden bir topluluk çıksın. İşte gerçek kurtuluşa kavuşanlar onlardır.”, “Siz Müslümanlar; insanlığın iyiliği için çıkarılmış bir topluluksunuz, doğru olanı emreder, eğri olandan insanları sakındırırsınız.”, “Ey îmân edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin! Sizi şaşırtmakta kusur etmezler, işlerinizin sarpa sarmasını arzu ederler. Görmüyor musunuz buğzları ağızlarlından taşmakta…” (Kur’ân-ı Kerîm; Al-i İmrân Sûresi, âyet 104, 110, 118)
* “Güzel bir söz; kökü yerde sabit, dalları semâda olan güzel bir ağaç gibidir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her zaman verir. Habîs (kötü) bir söz de yerinden sökülmüş, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.” (Kur’ân-ı Kerîm; Tibyân Tefsîri-İbrahim Sûresi, âyet: 24-26)
* “Habîs söz söylemek, habîs adamlara lâyıktır. Habîs adamlara, habîs kelâm yakışır.” (Kur’ân-ı Kerîm- Mevâkib Tefsîri; Nûr Sûresi, âyet: 26)
* “Kul lev kânelbahrü midâden likelimâti rabbiy lenefîdel bahrü… kelimâtü rabbiy…” (De ki: Rabbimin kelimeleri/sözleri’ni yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin kelimeleri/sözleri tükenmeden denizler tükenirdi.) (Kur’ân-ı Kerîm; Kehf Suresi, âyet 109)
* “Muhakkak Allahü teâlânın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri ezberler; mânâlarını öğrenir, inanır, bunları ihlâsla okursa, (azapsız) Cennet’e girer.” Dîn, nasîhattır.”, “Benim ümmetim, bâtılda ittifak etmez.”, “İyi bir iş yapmaya niyet edip de yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevâb verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevâba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevâbı verilir, niyet edip de yapana ise sâdece bir günâh yazılır.”, “Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda îmân etmiş olamazsınız!”, “Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.” , “İnsan, dünyâda kimi seviyorsa, âhirette onun yanında olacaktır.”, “Kim kendini bir kavme benzetirse, onlardandır.”, “Zâlime yardım eden, ondan zarar görür.”, “Bir zâlime yardım edene Allahü teâlâ o zâlimi musallat eder.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mademki böyledir, o hâlde Allahü teâlâya ibâdet edenlerle beraber bulun, onları sev!..” (İmâm-ı Şâfiî “r. aleyh”: Gazze-H. 150/M.767, Mısır-204/820)
* “Söz ola kese savaşı,söz ola kestüre başı/Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz/Kişi bile söz demini, dimeye sözün kemini/Bu cihân cehennemini, sekiz uçmağ ide bir söz.” (Yûnus Emre “r. aleyh”)
* “Rabbimiz kendi isimlerinden ‘Allah’ ismini Kur’ân-ı Kerîm’de 2697 defa tekrarlamış. Diğer Esmâ-il Hüsnâları ve zamirlerle beş binin üzerinde kendinden bahsetmiştir.” (Mahmut Toptaş-Millî Gazete, 18.10.2010, s. 5)
* “Allah ismi yerine, ‘Tanrı’ demek, çok günâh olur.” (Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü, C.1, s. 110, C. 2, s. 231)
* “Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvas Bey anlatmıştı. Lozan’ın gizli protokollerinde şu maddeler varmış: 1- Hilâfet kaldırılacak; 2- Şeriat yasaklanacak; 3-Türkiye İslâm’dan ve İslâm dünyâsından uzaklaştırılacak.” (Mehmed Şevket Eygi-Millî Gazete; 26.02.2017, s. 3)
*“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” (İsmet İnönü-Hâtıralarım; C. 2, s. 223)
* “İslâmlık terakkiye mânidir. Bu dinle yürünemez, mahvoluruz.” (Mahmut Esad Bey-İktisat Vekili; Ankara, 18.07.1923)
* “Mevcut dinlerin telkin ettiği itikada göre Allah birdir, kâinatı o yaratmıştır. Fakat fenni terakkiler günden güne bu itikadın boş olduğunu ve Allah denilen varlığın mevcut olmadığını göstermektedir.” (Hayat Ansiklopedisi; İstanbul 1932)
* “CHP bavê wan dikuje, piştê wî jî diçe dibêje ‘ez dostê we me’, li pey min werin.” (CHP babalarını öldürüyor, sonra gidip ‘Ben sizin dostunuzum, peşimden gelin’ diyor.)” (Kürtçe/Türkçe)
* “Biz her ne şekil ve surette olursa, memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak, dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.” (Vedat Nedim Tör-TC Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürü; 17.05.1942)
* “Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bâhis bazı yazı, mütâlâa, ima ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek mütalâa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi ve başlamış bu gibi tefrikaların en son 10 gün zarfında nihayetlendirilmesi…” (Ankara 1945; Başvekâlet Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi- İzzettin Nişbay)
*“CHP iktidarının şairleri, Peygamber diye, bazen Allah diye bahseden şiirler yazdılar. Edip Ayel diye biri, aynı şiir içinde Atatürk’e hem peygamber, hem de Allah diye yaltaklanıyordu. Kemâlettin Kamu’ya göre, ‘Kâbe Arabın olsun/Çankaya bize yeter’di. Behçet Kemal Çağlar, Peygamberimiz için yazılan Mevlîd’i, baştan sona kadar Atatürk’e çevirmişti: ‘Kim dilersiz bulasız oddan necat/Atatürk’e, Atatürk’e esselat’” (Yavuz Bülent Bâkiler-Türkiye Gazetesi-10.06.2011, s. 17)
* “Mehmet Âkif, Sultan Hamid’e söver sayar. Baykuş demiş, Kızıl Kâfir demiş, zalim demiş korkak demiş. Kime? Müslümanların halifesine…” (Ahmet Sağırlı-Türkiye Gazetesi; 02.06.2015, s. 9)
* “İlk modernistlerden Mehmet Âkif’e baktığımızda da İngilizlerle derin bağları olan Efganî ve Abduh’un tesiri altında kaldığını görüyoruz.” (Prof. Dr. Bedri Gencer-Türkiye Gazetesi; 04.09.2017, s. 12)
* “Biz Yahûdiler, 20. Yüzyılda, Orta-Doğu’da yıkılmaz denen Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıp iki devlet kurduk! Onlara, öyle güzel bir sistem inşa ettik ki, Türkler, bize Filistin’i vermeyen Abdülhamid’e 200 sene daha söverler!..” (C. Weizman: İsrail Cumhurbaşkanı-Türkiye Gzt; 03.11.2014, s. 9)
* “İsrail, 1948’de kurulurken 5 bin yıl evvel kullanılan İbraniceyi resmi alfabe olarak kabul etti. Kaybolup giden bir dil, yeniden hayat buldu. (…) Tek parti zihniyetinin Osmanlı muhalefeti, İslâm düşmanlığından ileri gelmektedir. İslâm’a düşman olanlar; imâna da, ezâna da, namâza da, camiye de, elifbaya da düşmandır.” (Rahim Er-Türkiye Gazetesi; 11.12.2014, s. 3)
* “1930’lar milliyetçiliğinin ırkçılığa yaklaştığı, ilmî temellerden uzaklaştığı iddia edilebilir. Ancak daha ağır hata, din unsurunu bertaraf eden bir milliyetçilik anlayışıdır ki, bu Türk milliyetçiliğinde mümkün değildir. Zira İslâm olmaksızın Türk milliyeti düşünülemez.” (Yılmaz Öztuna-Türkiye Gazetesi, 23.10.1994)
“Osmanlı Devleti, Sünni esaslar üzerine kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ise Alevi esaslar üzerine kurulmuştur.” (İdare Hukuku Ordinaryüs Profesörü Sıddık Sami Onar)
* “Üstâd Gazeteci-Yazar M. Şevket Eygi” ise Osmanlı Dönemini en güzel bir şekilde şu cümleler ile tanıtır: “Osmanlı’da din ve devlet birliği vardı. Devlet ile din kavgalı değildi. Devlet; dine hizmet etmekle, dini yüceltmekle yükümlü idi.”
* “Şükrü Saraçoğlu, İnönü’nün ilk başbakanıdır ve ‘Bu devletin A’dan Z’ye kadar her şeyi değişmelidir’ demiştir.”, “CHP döneminde dinsizler yönetime hâkimdi.” (Reşat Nuri Erol-Millî Gazete; 16.10.2016, s. 4)
* “Türkçeye mâlolmuş, milletimiz tarafından anlaşılan ve kullanılan Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri atarken, asıl hedefleri, Türk insanının dinî inancı ile olan bağlarını koparmaktı.” (Prof. Dr. İsmet Miroğlu-Türkiye Gazetesi, 27.11.1995)
* “Rahmetli Peyami Safa” bu konuda şu tespitte bulunur ve de; “Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur; târihini unutturmak, dilini bozmak, dîninden soğutmak ve dolayısıyla mânevi değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak kâfidir.” Derken dünün “Çarlık Dönemi Rus Lideri Lenin” bu doğrultuda talimatını çoktan vermiştir: “Bir toplumu bozmak mı istiyorsunuz, önce dilini bozunuz.”
* Prof. Doktor Oktay Sinanoğlu: “Bir milleti yok etmek için tarihte Romalıların uyguladıkları, onlardan İngilizlerin aldığı en önemli metod, milletin dilini unutturmak var. Bir milleti tarih sahnesinden silmek için en önemli metod, Batıda da herkesin bildiği, o milletin dilini yok etmektir.”
* Rahmetli Seyit Ahmet Arvâsî”nin “Sizlere Sesleniyorum” adlı eserinde vurgulandığı üzere; “Millî dil, sâdece yaşayan nesillerin dili değildir. O, geçmiş ve geleceği ile bir milleti kucaklar. Onun için, milletler ve devletler, ‘millî dil politikalarını’ sâdece yaşayan nesillere göre değil, geçmiş ve geleceklerini de düşünerek plânlamak zorundadırlar. Halk, ‘yaşayan dille’ konuşur ve yazar, fakat aydınlar, hiç olmazsa kendi sahalarında ‘en geniş mânâsı ile millî dilini’ anlamak mecburiyetindedirler.”
* “Biz; şehîdler, yiğitler, velîler yurdu Anadolu’yu garbın tırnakları kanlı istilâcı güçlerinden yalnız toprak ve yalnız coğrafya olarak kurtardık. Ankara’nın, Afyon’un kalelerine Türk Bayrağı çektik ama îmânın bütün burçlarını teker teker yıktık. Yunan’ı İzmir’de denize döktük ama İstanbul gümrüğünden bütün kozmopolit fikirler, garbın en pespâye felsefesi, elini kolunu sallayarak girdi. Garb bizi topuyla, tüfeğiyle değil; şapkasıyla, kitabıyla, müziğiyle tepeden tırnağa esir aldı. Devlet felsefemiz, garba kapılanmanın ve tapulanmanın yolunu araladı yarım asır…” (Rızâ Akdemir-Türk Gençliğine Mektuplar; s. 8’den)
* “Şapkalarını aldık. Alfabelerini aldık. Saatlerini aldık. Rakamlarını aldık. Takvimlerini aldık. Tatillerini aldık. Tartılarını aldık. Kanunlarını aldık. Ölçülerini bile aldık… Bir dinleri kalmıştı, onu almadık.” (Mustafa Koç-Türkiye Gazetesi; 20.03.2017, s. 16)
* “Geçmiş, geleceğin malzemesidir.” (Cemil Meriç)
* “Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim/Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgâlcilerim/ Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim…” (Necip Fâzıl Kısakürek-Çile; s. 344)
* “Bugün birkaç yüz kelimelik uyduruk, sade suya tirit, canına okunmuş Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz, medeniyet olmaz. Agop Martayan’ın uydurduğu arı ve duru Türkçe ile İslâmi eğitim olmaz; İslâmî kültür olmaz; İslâmî ilerleme olmaz.” (Mehmed Şevket Eygi-Millî Gazete; 02.01.2014)
* “Allah’ım; izzetine sahip çıkmak için tanklara meydan okuyan bu Millete zevâl verme!.. Asırlar boyunca mazlumların umudu olmuş, mağdurların yanında yer almış, muhacirlere kucak açmış bu Milletin üzerinden rahmet ve nusretini eksik etme!.. Ümidimizi ve huzurumuzu bozmak isteyenlere, topraklarımıza fesât tohumları ekmeye çalışanlara fırsat verme!.. Dînimizin, Devletimizin, Milletimizin bekasını sarsacak her türlü dâhili ve harici düşmanlardan bizleri halâs eyle!.. Biz sırtımızı Sana dayadık, Sana güvendik, gücümüzü Sana ettiğimiz îmândan aldık, yıkılmamıza ve dağılmamıza izin verme Allah’ım!.. Ezânları susturan darbelerden, darbeleri susturan salâ seslerini bize lütfettiğin için Allah’a hamd ediyorum.” (Diyanet İşleri Başkanı-Prof. Dr. Mehmet Görmez; Kocatepe Camii, Cuma namâzı-22.07.2016)
* “Lisan bir binâ ise, yapı taşı ‘kelime’/Her bir taş eksildikçe, dökülür lime lime!/Dîni, târihi seven, basiretli her kişi/Önem verir lisâna, hafife almaz işi/Asıl maksat dîne ve târihe saldırmaktır/Yazılmış eserleri, raflara kaldırmaktır.” (M. Hâlistin Kukul-Uyanmak Zamanı; İstanbul 2017, Yakın Plan Yy. s. 125’ten)
* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)
* “Anlamsız kısaltmalar, aralara serpiştirilen yabancı kelimeler, bozuk cümleler; giderek sıradan hâle geliyor.” (Başbakan-Binali Yıldırım; Basın)
* “Dilimizin zenginliklerinin tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkçemize sahip çıkacağız.” (CB-R. Tayyip Erdoğan; Basın)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
“Vezirköprülü Hemşehrimiz, Eğitimci Şâir ve Yazar Sn. Hayrettin İvgin“in “Sahibi” bulunduğu “Kültür Çağlayanı Dergisi”nin Temmuz-Ağustos 2017 tarihli 45’inci sayısı, 21-22’nci sayfalarında Dr. Reşide Gürses” tarafından kaleme alınan “Doğru Güzel Türkçe Üzerine Birkaç Söz” başlıklı makâledeki bir ifade oldukça dikkatimizi çekmişti. Burada aynen şöyle denilmekte idi: “Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Türk Dil Kurumunun öncüğünde 2017 yılı, ‘Türk Dili Yılı’ olarak belirlendi. Bu noktada, ‘2017 Türk Dili Yılı Dilimiz Kimliğimizdir’ konulu tanıtım toplantısı 15 Mart 2017 tarihinde Ankara’da gerçekleştirildi.”
Bunu okuyunca hâtırımıza, meselenin öyle bir-iki sayfalık bir yazı ile izah edilemeyecek kadar önemli olduğu gelivermişti.
Çünkü dil; millî kimliğimizle ilgili olduğu kadar, devlet olarak varlığımızı ebediyete kadar devam ettirebilmemiz bakımından da çok ama çok önemlidir. Kaldı ki “âhiret âlemi için de mânevî sermayemiz olan duâ ve niyâzlarımız, sözlü ve yazılı ifadelerimiz” de hep “dil” iledir.
Bunu çok iyi bilen “Türk düşmanı devletler, kuruluşlar” ve “İslâm düşmanı kâfirler ve bilcümle putperestler, ateistler, komünistler, bölücüler, Siyonistler… vb.”, dün; dîni yıkmak için dile, dili yıkmak için de hep dîne saldırmışlar, bu gün de aynı şekilde saldırılarına devam etmektedirler…
Yukarıda “serlevha” hâlinde sunduğumuz seçilmiş iktibas/alıntı cümlelerinin dikkatli bir şekilde incelenmesinde bu durum mutlaka sarahaten görülecek ve bu haklı ve yerinde teşhis ve tespitimizde mutlaka bize hak verilecektir; demiş ve bu düşüncelerimizi de 23 Eylül 2017 günlü bir mahallî/yerel gazetede köşe yazısı olarak dile getirmiştik…
Ve ardından da bu konunun değer ve mahiyeti hakkında birkaç kısa açıklamada bulunmuştuk. Sonrasında da, iki günlük seri yazının devamında, bizim muhtelif tarihli köşe yazılarımızda olabildiğince kaynak belge ve bilgilere dayanarak aktarmaya çalıştığımız konuyu gündemine taşıyan “Gazeteci-Şâir ve Yazar Hemşehrimiz Sn. Recep Yazgan”ın “Şehir Manzaraları” (Samsun Etüt Yy. Şubat 2017, 398 sy) adlı eserinde özellikle vurguladığı bir cümlesi vardı ki; onu oraya taşımamak olmaz, dedik. O da, “Türkçenin öztürkçeleştirilmesinde maksat, yeter ki Kur’ân’dan uzak olunsun” sinsi gâyesi idi.
Bunu gerçekleştirmek için de, “Lozan’ın Gizli Protokol Maddeleri”nin bir gereği olarak, okul ders kitaplarından “Türk Dil Kurumu” tarafından hazırlanan kılavuz eserlere ve günlük gazete yazılarına kadar hemen her şeye müdahale ettiler.
“Türk Dil Kurumu”nun tespitlerine göre; Arapça’dan dilimize geçmiş “6.500 kelime” var. Bunların çoğu da “îmân-îtikâd ve amellerle” ilgilidir.
Bu kelimelerden olan; “farz, , vâcib, sünnet, müstehab, helâl, harâm, mubah, müfsid, Kâbe, kıble, namâz, oruç, zekât, hac, umre, hayr-hasenat, sadaka, sevâb, günâh, Muharrem, Ramazân, Mirâc, Mevlîd, Kandil, Cuma, bayram, Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîf, îmân, ihlâs, ibâdet...” gibi kelimeleri kişi hayâtından çıkarırsa, geriye ne “İslâmiyet” ve ne de “Müslüman ve Müslümanlık” kalır…
Diğer bir ifade ile bu kelimeler ve benzerleri eğer hayâtımızı şekillendiriyor ise “İslâmiyet” vardır ve orada “Müslümanlar” yaşamaktadır… Birileri bu kelimeleri ve onların ifade ettiği uyumu, hayât tarzını yasaklıyorsa, orada “İslâmiyet (bugün Çin’de, Uygur Özerk Bölgesi’nde veya Myanmar (Arakan)’da olduğu gibi) yok edilmek isteniyor” demektir…
(Devam edecek)
Ali Kayıkçı