* “Allah yolunda şehîd olanlara ölü demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i Îmrân Sûresi, âyet 169-170)
* “…Allah’ın insanları birbiriyle önlemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulup gitmişti.” (Kur’ân-ı Kerîm; Bakara Sûresi, âyet 251’den)
* “Sakın yeryüzünde fesâd çıkarma. Doğrusu Allah, fesâd çıkaranları sevmez.” (Kur’ân-ı Kerîm; Kasas Sûresi, âyet 77’den)
* “…yeryüzünde fesâd çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da bulundukları yerden başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyâda onlar için bir zillettir. Âhirette ise onlar için büyük bir azab vardır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Mâide Sûresi, âyet 33’den)
* “Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her hâlde muhsinlerle (iyilik edenlerle) beraberdir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Ankebût Sûresi, âyet 69)
* “Gerçek mü’minler; Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân edip, sonra şüphe etmeyerek, Allah uğrunda mal ve canlarıyla Mücâhede edenlerdir. İşte sâdık olanlar, bunlardır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Hucürât Sûresi, âyet 15)
* “Doğru yol gösterildikten sonra Peygamber aleyhisselâma uymayan ve îmânda ve amelde mü’minlerden ayrılan kimseyi küfr ve irtidâdda bırakır ve Cehennem’e atarız. O Cehennem, çok kötü bir yerdir.”, “Sakın hâinlerin savunucusu olma!..” (Kur’ân-ı Kerîm-Nisâ Sûresi, âyet 104, 105)
* “Benim yolumda mücâhid kimse, benim uhdemdedir (zimmetimdedir). Rûhunu kabzedersem onu Cennet’e vâris ederim. Memleketine döndürürsem sevâb… ile döndürürüm.” (Hadîs-i kudsî-Râmûz-ül-Ehâdîs)
* “Hubb’ül vatan minel îmân”/Vatan sevgisi îmândandır.”, “Allahü teâlâya îmândan sonra en faziletli ibâdet, vatan savunmasıdır.” “El vahdetü rahmetün ve’l-fırkatü azabün (Birlikte râhmet, ayrılıkta azâb vardır)”, “Allah yolunda cihâd eden kimselerin hâli, gündüzleri oruçlu olup, gecelerini ibâdetle geçiren, Allahü teâlânın âyetlerine itâat eden, namâz ve oruçtan dolayı hiçbir gevşeklik hissetmeyen kimsenin hâli gibidir ki, yine Allah yolunda cihâd eden üstündür.”, “Bütün ibâdetlere verilen sevâb, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir.”, “Şehîd; ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, Kıyâmetin dehşeti, hesap-mîzân-sırât, onu rahatsız etme, doğruca Cennet’e gider.”,
“Bir gâziye veya mücâhide yardım edeni, Cenâb-ı Hakk mahşerde (gölge olmayan günde) gölgelendirir.”, ‘Ey Kitâbı (Kur’ân’ı Kerîmi) indiren, ey hesabı en çabuk gören, ey düşmanları hezimete uğratan Allah’ım! Sen şunları da hezimete uğrat, sars onları!’”, “Mü’minler, birbirlerinin Allah yolunda dökülen kanlarının öcünü almakla mükelleftirler.”, “Mü’minin öldürülmesi, Allah katında dünyânın yok olmasından daha büyük iştir.”, “Bir kimsenin, bir mü’mini sebepsiz yere öldürdüğü kat’i delilerle sabit olunca, öldüren hakkında kısâs hükmü tatbik olunacaktır.”, “Haksız yere öldürülen herkesin kanında Âdem’in ilk oğlu Kabil’in günâh payı vardır. Çünkü adam öldürme çığırını ilk açan o idi.”, (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Her günâh affedilebilir. Her günâhın cezâsı, muhakkak dünyâda verilmeyebilir, âhirete de kalabilir. Ama zalimin cezâsı hem dünyâda, hem âhirette verilmedikçe ölmez.” (Hüseyin Hilmi Işık “r. aleyh”-Sohbetler)
* “Devlete isyân etmemek, kanunlara karşı gelmemek vâcibdir.” (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; İst. 2012, s. 438)
* “Mücâhede: Çalışmak, mücâdele etmek, cihâd etmek.” “Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü; c. 2, s. 53)
* “Baş koymuşum Türkiye’min yoluna/Düzlüğüne yokuşuna ölürüm…” (Dilaver Cebeci)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere ülkemiz için “Millî Mücâdele” demek nasıl ki “Atatürk ve Silâh Arkadaşları” demek ise “Samsun ve Karadeniz/Canik Bölgesi için Mücâhede” de “Şefik Avni Özüdoğru ve Silâh Arkadaşları” demektir.
Diyoruz ve O’nun yakın dönem tarihimiz içerisinde kim olduğu ve eşine ender rastlanır bir şekilde nasıl (hem İsyâncılar/Pontus’çu Rûm Çeteleri ile olduğu kadar hem de bir kısım zevata karşı da nasıl bir mücâdele verdiğine dair) ibretlerle dolu nasıl bir örnek hayat yaşadığını, elde mevcut belge ve bilgiler ışığında, sayfalarımıza taşımak istiyoruz.
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
Hicrî 1302/Milâdî 1886 senesi 23 Haziran târihinde şehrimizde doğan “Şefik Avni (Özüdoğru)”nun soyu, "Samsun'u fetih eyleyen Türklere” dayanır. Hüseyin Avni Bey'in oğludur.
İlköğrenimini Samsun'da, Türk ve Fransız mekteplerinde yaptı. Daha sonra 14 Şubat 1901'de İstanbul'daki "Mühendishâne-i Berrî Hümâyun"a girdi ve buradan 1 Eylül 1903'te "İstihkâm Teğmeni" olarak mezûn oldu. Bir yıl sonra “Üsteğmen”liğe terfi etti ve girdiği "Erkânı Harp Mektebi/Harp Akademisi"ni, 26 Eylül 1906'da İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte bitirdi ve 20 yaşında iken “Kurmay Yüzbaşı” oldu.
2 yıl sonra Almanya'ya tahsile, meslekî eğitim ve öğrenime gönderildi (1909-11). Balkan Harbi başlayınca da yurda döndü ve “Erkânı Harp Mektebi”nde en önemli derslerin “Öğretmen”liğine başladı.
1. Cihân Harbi başlayınca da “Erzurum Müstahkem Mevkii Erkânı Harp Reisliği”ne tâyin edildi; burada iken “Binbaşı” oldu ve 31. ve 17.i Tümenlere kumanda etti. Bunu müteakip 1917 yılında Galiçya 4. Kolordu Erkânı Harp Reisliği'nde 46 ve 19. “Tümen Komutanlıkları”nda bulundu.
Mütarekede İstanbul'da ileri görüşlü bâzı subaylarla görüşerek Anadolu'ya geçmeyi ve burada vatanı için mücâdeleyi uygun gördü ve kendisini “Samsun'daki 15. Tümen’e Kumandan” olarak tâyin ettirdi.
1919 yılında Şehrimize gelerek Millî Mücâdeleye katılmış ve Ankara Hükûmeti'ne bağlılığını bildirmiştir. Bu görevde iken "Karadeniz Mıntıkası Örfi İdare/Sıkıyönetim Kumandanı" olarak vazifelendirildi. Yine bu görevi sırasında Pontus’çu Çetelere karşı kurduğu "Milis/Oymak Teşkilâtları" ile adını ülke çapında duyurdu.
“Samsun'un müdafaası ve Pontus’çulara karşı verdiği mücâdele”lerde emrindeki 175 subay ve 4508 erle birlikte önemli hizmetlerde bulundu.
Ankara Hükûmeti'ne katılması dolayısıyla İstanbul'daki Kürt Mustafa ve Saray Mahkemeleri tarafından gıyabında idâma mahkûm edildi.
1922'de, Ankara Hükûmeti zafere ulaşırken, bağlı bulunduğu Amasya'daki Nurettin Paşa (Sakallı) komutasındaki Merkez Ordusu ile yaşadığı bir anlaşmazlık yüzünden “Emekli”liğini istedi ve 1908 yılından beri ailesi tarafından neşredilen “Aks-ı Sedâ Gazetesi”nin başına geçti.
Samsun Belediye Reisi Nihat Bey'in, 1921'de Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atanması üzerine “Samsun Belediye Reisliği”ne getirildi. 1925 yılına kadar kaldığı bu görevde, “Şehir İçme ve Kullanma Suyu ile Elektrik temini ve Fener Bataklıklarının Kurutulması ile İtfaiye Teşkilâtının Islahı” konularında da örnek hizmetlerde bulundu.
Belediye Reisliği'nden ayrıldıktan sonra 1930 yılında “Samsun'da Serbest Fırka Şubesi”ni kurdu ve partisi henüz daha 13 günlük iken girdiği "Belediye Seçimleri"ni “% 90 ekseriyetle kazandı. Türkiye'de Serbest Fırka tarafından kazanılan 2-3 şehirden biri de Samsun oldu”. Bu durum, o zamanki ceberut İnönü İdaresinin dikkatini ve öfkesini çekti. Partisi kısa sürede kapatıldı.
“Şefik Avni Bey”, kendisini oldukça üzen bu gelişmeler üzerine 1946 yılına kadar siyâsî hayattan çekildi ise de aynı yıl kurulan “Demokrat Parti”nin ilk “Ocak Teşkilâtı”nı Samsun'da kurarak tekrar aktif politikaya döndü. “Demokrat Parti”, “Şefik Avni Özüdoğru” sayesinde “Samsun'da büyük bir gelişme gösterdi” ise de bu partinin yöneticileri ile de anlaşmazlığa düşünce bu partiden de istifa etti ve bir daha da faal siyâsî hayata girmedi.
Çok iyi Almanca, Fransızca ve İngilizce bilen “Şefik Avni Özüdoğru”, 3 Temmuz 1960 târihinde vefât etti.
"Keşif" ve "Ağır Topçuların Eğitimi" isimli iki tane de yayınlanmış eseri bulunan bu mümtaz asker ve idareci hemşehrimizin kabri, şehrimiz Asrî Mezarlığı'ndadır.
“Gürses Gazetesi”nin 28 Mayıs-2 Haziran 2007 günlü nüshalarının 6 ve 7. sayfalarında, tam sayfa olarak bu mümtaz halk adamı ve komutanın tanıtımıyla ilgili bir yazı serimiz olmuş ve bu tefrika dizisinde, “ Yarbay Özen Topçu”nun araştırması ve eseri esas alınmıştır.
“Şefik Avni Özüdoğru”yu daha iyi tanıyabilmek ve O'nun hizmetlerini kavrayabilmek için bu yazı dizisinden bâzı bölümleri aynen aktaralım istiyoruz:
"İSTİKLÂL HARBİ YILLARINDA EŞKIYALIK OLAYLARINA KARŞI ORTA KARADENİZ'DE TEŞKİL EDİLEN MİLLÎ BİR SİVİL DİRENİŞ "OYMAK TEŞKİLÂTI"
Teşkilâtın Yapısı, Gâyesi ve Faaliyetlerine Dair Kısa Bir Değerlendirme:
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin de saflarında yer aldığı İttifak Devletleri'nin yenilgiye uğraması, Avrupa'nın sömürgeci devletlerine Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşmaya yönelik projelerini uygulama fırsatı vermiş görünüyordu. Avrupa'nın güçlü devletleri olarak bilinen İtilaf Devletleri, savaşın sonunda Osmanlı Devleti'ne Mondros Mütarekesini kabul ettirmişler, "Şark Mes'elesi"ni çözdüklerinden emin bir şekilde Anadolu'nun paylarına düşen kısımlarının işgaline girişmişlerdi.
Bunu yaparken, bir taraftan da Anadolu'nun bâzı bölümlerini kendilerine vermeyi vaad ettikleri Rûm ve Ermeni azınlığı kışkırtmaktan geri kalmamışlardı. İşgalcilerin Rûm ve Ermeni azınlığa vaad ettikleri yerler arasında Orta ve Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu yöresi bulunmakta idi.
Savaşın sonunda, Mondros mütarekesini imzalamak mecbûriyetinde bırakılan Osmanlı Devleti, Mütareke Dönemi (1918-1922) olarak adlandırılan yıllarda pek çok zorluklara göğüs germek durumunda kaldı.
Mütareke hükümlerine göre orduların terhisi, silâh ve cephanenin teslimi söz konusu iken, Anadolu'daki subayların anlaşma hükümlerini hiçe sayarak başlattıkları silâhlı direniş hareketi, kısa bir süre sonra doğacak olan Türk İstiklâl Mücadelesi'ne zemin hazırladı.
ORTA KARADENİZ'DE EŞKIYALIĞIN ARTMASI
Mütareke hükümlerinin doğurduğu kargaşa ortamı yanında, taşrada öteden beri devam edegelen otorite boşluğu ve idarî mekanizmadaki aksaklıklar, o sırada memleketin her yanında eşkıyalık olayları ile ayrılıkçı hareketlerin artmasına sebep oldu. Bu tür faaliyetlerin en yoğun olduğu mekânlar, gayr-ı Müslim unsurların nüfus îtibariyle çokça bulundukları ve Osmanlı kolluk kuvvetlerinin yetersiz kaldığı bölgelerdi. Nitekim, Orta Karadeniz ve Anadolu'nun merkez bölgesi buna örnek gösterilebilir.
Bu dönemde Pontus’çu faaliyetlerin yanı sıra, İngiliz emellerine hizmet eden Kürt Teali Cemiyeti'nin organize ettiği çeşitli eşkıyalık olaylarında da bir artış olduğu görülmektedir.
Başlangıcı bir hayli eskilere uzanan Pontus Meselesi, Millî Mücâdele öncesinde -özellikle Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra- tehlikeli bir hâl almıştır.
Bilindiği gibi, Anadolu'nun Karadeniz kıyılarında bir Pontus Rûm Devleti'nin kurulması tasarısı, XIX. asrın ilk yarısına kadar uzanmaktadır.
Tanzimat ve Islahat Fermanları ile azınlıklara verilen geniş imtiyazlar yanında, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi'nden sonra Rusya'nın istekleri Rûm azınlığın harekete geçmesine sebep olmuştur. Amerika Rûm göçmenlerinden Rahip Klematios tarafından teşkil edilen Pontus Merkezi, bir müddet sonra cemiyetleşerek 1904 yılında Merzifon Amerikan Kolejinde teşkilâtlanmasını tamamlamış ve zamanla bu teşkilât genişletilmiştir.
Pontus Meselesini doğuran sebepler incelenirse iki konu belirginlik kazanır: Biri kilisenin taassubu, diğeri ise Avrupalıların entrikalarıdır.
Pontus Rûm Devleti'nin kurulması Megalı İdea'da ifadesini bulan Yunan emperyalizminin hedefleri arasında olup, içeride ise bu fikir o sırada Fener Patrikhânesi tarafından desteklenmekte idi.
Bu arada, ayrılıkçı faaliyetler ve eşkıyalık olaylarının giderek artması, Anadolu'da görev yapan askerî ve mülkî devlet idarecilerinin, devlet merkezine gönderdikleri raporlarda kolluk kuvvetlerinin yani jandarmanın sayıca çoğaltılması yolunda tekliflerde bulunmalarına sebep olmakta idi . Nitekim, 1919 yılı Mayıs ayında bu tekliflerden hareketle jandarma sayısının arttırılması doğrultusunda İstanbul'da Hey'et-i Vükelâ (Vekiller Hey'eti)'nde kararlar alınmış ve bu kararların ilgili mercilere aktarılması gereği vurgulanmıştır.
Gerçi terhis edilen askerlerin bir kısmı jandarmaya tahvil edilerek yine bulundukları mahallerde istihdam edilmeleri yolunda Harbiye Nezareti ile Dahiliye Nezareti ortak bir çaba sergilemişlerse de, Anadolu'nun ücra köşelerinde eşkıyalık olaylarının önünü almak mümkün olamamıştır.
Öte yandan, Millî Mücâdele hareketinin teşkilâtlanma devresinde bulunması sebebiyle, yukarıda ifade edilen bozguncu faaliyetlerin önüne geçmek maksadıyla (İstanbul'daki) Hükûmet kanadında etkili tedbirlerin alınamadığını belirtmek gerekir.
İstanbul'un işgali ve diğer bir takım şartların da oluşması üzerine, Ankara'da açılması bir zarûret hâline gelen TBMM ve bu meclisin bünyesinden çıkan TBMM Hükûmeti de bölücülük, bozgunculuk vs. gibi her türlü eşkıyalık hareketine karşı sert tedbirler alınmasını kararlaştırdı.
Evvelâ memleketin istiklâlini temine yönelik olmak üzere "Düzenli Ordular"ın kurulması gereği kabûl edildi. Ardından dış düşmanlarla mücâdele ederken, içtekilerle de mücâdele edilmesi gereği üzerinde duruldu. Bu maksatla bâzı yerlerde milis teşkilâtına geçilerek mücâdele başlatıldı.
OYMAK TEŞKİLÂTININ KURULMASI ve ŞEFİK AVNİ BEY'İN FAALİYETLERİ
Mondros Mütarekesi'nden sonra başta İngilizlerle Yunanlıların desteğini temin eden yerli Rûmlar, çeteler teşkil ederek Pontus’çu faaliyetleri Orta ve Doğu Karadeniz ile İç Anadolu'nun kuzey kesiminde yoğunlaştırdılar . Mütarekeyi takip eden dönemde siyasî amaçlı azınlık çetelerinin yanında, âdî şekavet çeteleri sebebiyle memleketin genel meseleleri arasında asayişin sağlanması önem kazanıyor, asayişsizlik görülen bölgeler ise işgâl tehdidine maruz kalıyordu.
Rûm çetelerinin en yoğun bulunduğu mekânlar ise, yukarıda ifade edilen bölgelerdi. 1919 yılında Canik Sancağı'nda faaliyet gösteren Rûm cemiyeti sayısı ise on civarındadır.
Rûm halkın bu dönemde Osmanlı Hükûmeti'yle münâsebeti kesilmiş gibiydi; özel ve resmî işler için Samsun'daki Metropolithâne'ye müracaat ediliyordu. Hatta bu dönemde Metropolithâne, Rûmları silâhlandırmaya ise ayrı bir önem veriyor ve gayret gösteriyordu.
Türk ordularının terhis edilip silâhtan arındırıldıkları bir dönemde, Rûmların devamlı saldırılarına maruz kalan Canik Sancağı ve mülhakatında yaşayan Müslüman yöre halkı, hâliyle canlarını koruma kaygısına düştüler ve Rûm çetelerine karşı mücâdele edebilmek gâyesiyle milis teşkilâtları vücuda getirmekten başka çâre olmadığına karar verdiler.
Bu durum, Hükûmet merkezine gönderilen raporlardan çıkan sonuca bakılırsa, Rûmların taşkınlıklarına ve zulümlerine son vermek, diğer taraftan da İtilaf Devletleri'nin bir müdahalesine meydan bırakmamak için, Canik Sancağı'nda asayişin temini âcil bir mesele olarak gündemi işgal ediyor olmasından da anlaşılmaktadır.
Öte yandan, bölge ile yakinen ilgilenen İtilaf Devletleri temsilcilerinden İngiliz Amirali Galthorpe ve Fransız Amirali Amet, Patrikhânenin teklifi ve Yunanistan'ın istekleri doğrultusunda, 1918 Kasım'ı sonunda; "Samsun'da mütareke hükümlerinin uygulanmamış olduğu ve Hıristiyanları toptan öldürmek için Müslüman ahalinin silâhlandırıldığı" iddiasıyla Hükûmete şikâyette bulunurlar.
Hâlbuki, bölgede görevli mülkî ve askerî idarecilerin gönderdikleri raporlara bakılırsa, buradaki asayişsizliğin asıl sebebinin, "çoğunluğu Rûm asıllı olan asker kaçaklarından” teşekkül eden çeteler olduğu ve onların da Müslüman halkı "jenosit/soykırım"a tâbi tutarak topyekûn imhâ etmek istediği, böylelikle de çoğunluğu sağlamak suretiyle bir devlet kurma hayâli peşinde oldukları anlaşılmakta idi.
Orta Karadeniz'deki bu çete faaliyetlerinin artması ve vaki şikâyetlerin önünün alınamaması üzerine, Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ile Harbiye Nezareti, Mirliva Mustafa Kemâl Paşa'yı IX. Ordu Kıt'aatı Müfettişi Umumisi (bilâhare bu III. Ordu Müfettişliğine tahvil edilmiştir) sıfatıyla Anadolu'da görevlendirdi.
Mustafa Kemal Paşa'ya verilen yetkiler özetlendiğinde; bölgenin asayişsizlik sebeplerini araştırmak, mütareke hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığını tespit etmek ve iddia olunduğu üzere teşkil edilmiş olan şûrâları lağvetmek olarak belirlenmişti.
Samsun'a vardıktan sonra mıntıkasında faaliyete geçen Mustafa Kemâl Paşa, asayişsizlik sebeplerini araştırarak ve halktan ileri gelenler ile görüşmelerde bulunarak alınması gereken bir dizi tedbirleri de İstanbul'a bildirmiştir.
Mustafa Kemâl Paşa'nın kesin çözüm olarak ileri sürdüğü konu ise, "yeni neferlerin silâh altına alınması ve jandarmaya yardımcı bir kuvvetin oluşturulması" teklifi idi.
IX. Ordu Müfettişi Mustafa Kemâl Paşa'nın, bu bölgeden doğu illerine gidişini takip eden dönemden sonra asayişsizlik had safhaya ulaşmıştır.
TBMM Hükûmeti'nin kuruluşundan bir süre sonra askerî teşkilâtta yeniden yapılandırılmaya gidildi. Henüz düzenli ordu birliklerinin kurulamamış olmasından dolayı, asayişsizlik hemen hemen bütün yurt genelinde hissediliyordu.
Eşkıyalık olaylarına karşı halk, kendi kendine teşkilâtlanma ihtiyacından dolayı harekete geçmekten geri kalmıyordu. Bunun temini için de Canik Sancağı'ndaki Türkler; Pontusçular'a karşı bir takım savunma ve asayiş tedbirlerini görüşmek üzere, 27 Haziran-3 Temmuz 1920 tarihlerinde Merzifon Asayiş Kongresi'nin toplanmasına karar vermişler, bu kongrede alınan kararlara göre de, jandarmaya yardımcı olacak vazifesi sâdece asayişi sağlamak olan gönüllü bir kuruluşun teşkilini gündeme getirmişlerdi. Alınan kararlara göre, bu teşkilatlanmanın yapılmasında yörede bulunan askerî birliklerden de istifade edilecekti. Nitekim, yukarıda cereyan eden olayların olduğu tarihlerde, karargâhı Samsun'da bulunan 15’nci Fırka (Tümen) komutanı Şefik Avni Bey'in önderliğinde milis kuvvetleri teşkili yoluna gidilmiş ve bu teşkilatlanmaya "Oymak Teşkilâtı" adı verilmiştir.
Şefik Avni Bey, bağlı bulunduğu 15. Kolordu Komutanlığı vasıtasıyla TBMM. Hükûmeti Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine ( Genelkurmay Başkanlığı'na) gönderdiği 26 Haziran 1920 tarihli bir yazıda, Oymak Teşkilâtı hakkında şu bilgileri veriyordu:
"15. Kolordu Komutanlığı
1. Şube nr: 584, 26 Haziran 1336
1- Teşkilât-ı Milliye'sini ikmâl eden köyler şimdiden emniyet tertibatına alışmalı: Kanları biraz askerce akıtılmalı. Bunun için her köy, gece ve gündüz köyün yakın emniyet tertibatını ittihaz ederek hariçten tasallut etmek isteyecek olan eşkıyayı men'etmeli ve mücavir İslâm köyleriyle devriyeler vasıtasıyla temasta bulunularak ittihat ve muvasalayı hâleldar etmemeli ve birbirlerinin hâlinden haberdar olmalı.
2- Bu tertib etrafa heyecan vermek için değildir. Binaenaleyh sakin gürültüsüz hareket edilmeli.
3- Beher köyün biri köyde kalacak muhafızların (ihtiyar, genç, misak-ı seferiyeye gayr-ı muhtemel olanlar) başı ve diğeri köy harici toplu olarak kullanılacakların başı olmak üzere iki nevi reis vardır ki; bunlara Bey denir. Ve birinci nevine Köybeyi, ikincisine Kırbeyi ismi verilir. Bir kaç köy Oymak teşkil eder. Oymakların da bir mıntıkada kalacaklara kumanda eden Köy Oymakbeyi ve diğeri mıntıka civarında kalacak olan mezra mesakinine muhtemel Kır Oymakbeyi namıyla iki beyi vardır. Köy Oymakbeyi, Köybeyi tarafından yapılacak olan ve birinci maddede musarrah bulunan yakın müdafaa tertibatını emr ve emrin icrasını temin edecek ve suret-i icrasını teftiş ve murakabe etmekle beraber Kır Oymakbeyi de haberdar edilecektir. Mıntıka komutanlıkları aylık raporlarında bu tertibat hakkında tafsilât vereceklerdir.
4- Böylece Kırbeyi, Köybeyi suretiyle iktisam, mahaza emr ü kumandayı kolaylaştırmak içindir. Yoksa cümlemiz daima elbirliği etmeğe mecbûruz. 15. Fırka Kumandanı
Şefik Avni Zeyl: Teşkilât-ı Millîye, emsali silâhaltında bulunanlar dâhil edilmez. Bunlar askere gelir. 315-316 (1899-1900) tevellütlülerden yani henüz silâhaltına alınmamışlardan ithal olunabilir ve atiyen hem sînleri toplanınca bunlar yine askere gelir."
* - * - * - * -
Şefik Avni Bey iki gün aradan sonra, Oymak Teşkilâtının gâyesini şu ifadelerle açıklamaya çalışmıştır:
"15. Fırka Komutanlığı
1. Şb. nr: 584
1- Millî teşkilâtın (yani Oymak teşkilâtının) vücuda getirilmesindeki maksadın Hıristiyan köylülerine bervech-i âtî izah edilmesi ve Hıristiyanlar tarafından bu hususta her hangi bir İslâm'a vukubulacak istifsara ayni suretle cevap i'tası içün Beyler vasıtasıyla ahaliye telkinâtta bulunulması lâzımdır: (Biz; dinimiz, memleketimiz ve padişahımızın muhafazası için elbirliği yapıyoruz. Bunlara karşı gerek hariçten, gerekse dâhilden vukubulacak hainane her teşebbüsü imhaya yemin ettik. Zaten bu toprakların yabancı ellere geçmemesinde sizin de menfaatiniz vardır. Binaenaleyh bizim bu teşkilâtımıza memnun olmalısınız. Düşmanlarımıza alet olmaktan sakınınız. Temiz yüreklerimize muavenet etmek isterseniz bu arzunuzu kabûl ederiz.)
2- Teşkilâta arz-ı hizmet etmek isteyen Hıristiyan köylerin isimleriyle kuvvet miktarı fırkaya bildirilecek ve bunlar hakkında suret-i harekete dair emir bilâhare verilecektir.
15. Fırka Komutanı: Şefik Avni"
Erkân-ı Harp Kaymakamı (Kurmay Yarbay) Şefik Avni Bey, 3 Temmuz 1920 tarihinde Köybeyi ve Kırbeyleri'ne gönderdiği bir emirde, Yunanlıların Rûmları kışkırtacağından bahsederek, her ân hazır olmaları gerektiğini belirtir ve Kırbeyleri'nin Müslüman köyleri arasında devriyeler çıkartmalarını, herhangi bir tecavüz vuku'unda ise toplu olarak hareket etmelerini ister.
O'nun 4 Temmuz 1920 tarihli bir yazısından, Oymak Teşkilâtı'nda bâzı takım değişikliklere gidildiği anlaşılmaktadır. Yapılan değişiklikler şunlardır:
"15. Fırka Komutanlığı
1. Şb. Nr: 584
1- Teşkilât-ı Milliye hakkında verilen emirlerde Bey yerine Ağa kelimesi ikame olunacaktır. Köy Ağası ve Oymak Kır Ağası şeklinde kullanılacaktır.
2- Her köyün ve oymağın adına tabi olduğu yer adı ilâve olunacaktır. Alanus Köy Ağası, Kadı Murad Oymağı Kır Ağası gibi.
3- Kasabaların her mahallesi bir köye ve hey'et-i umumiyesi oymağa mukabildir. Mahalle ve kasabanın ismi de baş tarafa gelecektir. Pazar Kır Ağası, Giresun Oymak Ağası, Havza Oymak Kır Ağası gibi.
4- Kır ve Köy efrad ve ağaları hep bir arada bulunurlar. Köyün emir ve kumandası Köy Ağasında, kırın Kır Ağasında bulunur.
15. Fırka Kumandanı: Şefik Avni"
ÖRNEK HAYATI (Özet):
Aile Durumu: 23 Haziran 1884 yılında Samsun'da doğdu. Hüseyin Avni Bey'in oğludur. 3 Temmuz 1960'ta öldü.
Öğrenim Durumu: 14 Şubat 1901'de Mühendishâne-i Berrî Hümayun'a girdi. 1 Eylül 1903'te Mühendishâne-i Berrî Hümayun'u bitirdi. 26 Eylül 1906'da Harp Akademisi'nden mezûn oldu. 1909-1911'de Almanya'da meslekî eğitim ve öğrenim gördü. Almanca ve Fransızca biliyordu.
Terfi/Yükselme Târihleri: 1 Eylül 1903'te teğmen; 18 Eylül 1904'te üsteğmen; 26 Eylül 1906'da yüzbaşı (kurmay) 7 Kasım 1908'de kıdemli yüzbaşı; 14 Haziran 1915'te binbaşı; 1 Mart 1918'de yarbay.
Askerî Görevleri:
*26 Eylül 1906'da kurmay stajları için 3. Ordu emrinde;
* 26 Haziran 1909'da meslekî eğitim ve öğrenim için Almanya'da;
* 8 Ekim 1911'de 5 nci Kolordu Kurmay Heyeti'nde;
* 15 Aralık 1911'de 8 nci Kolordu Kurmay Heyeti'nde;
* 20 Ocak 1912'de Genel Kurmay 3 ncü Şube'de;
* 14 Haziran 1912'de İzmir Mürettep Kolordu Kurmay Heyeti'nde;
* 3 Ağustos 1912'de tekrar Genel Kurmay 3 ncü Şube'de;
* 2 Şubat 1913'te 10 ncu Kolordu Kurmay Heyeti'nde;
* 5 Mart 1913'te tekrar Genel Kurmay 3 ncü Şube'de;
* 7 Temmuz 1913'te 29 ncu Tümen Kurmay Heyeti'nde;
* 8 Aralık 1913'te tekrar Genel Kurmay 3 ncü Şube'de;
* 18 Şubat 1914'te Almanca Öğretmen Yardımcısı olarak Harp Akademisi'nde;
* 3 Ağustos 1914'te Erzurum Müstahkem Mevki Komutanlığı Kurmay Heyeti'nde;
* 22 Nisan 1916'da 3 ncü Ordu Karargâhında 1 nci Şube Müdürü;
* 7 Haziran 1916'da 17 nci Tümen Komutan Vekili;
* 9 Ekim 1916'da 15 nci Kolordu Kurmay Başkanı (Galiçya)
* 24 Aralık 1916'da 14 ncü Kolordu Kurmay Başkanı;
* 10 Ağustos 1917'de 4 ncü Kolordu Kurmay Başkanı;
* 18 Eylül 1917'de 3 ncü Kolordu Kurmay Başkanı;
* 6 Şubat 1918'de 8 nci Kolordu Kurmay Başkanı oldu.
* 6 Nisan 1918'de muharebe hizmetleri (dağlık arazideki muharebeler) hakkında
inceleme ve araştırma yapmak üzere Avusturya'ya gönderildi.
* 23 Temmuz 1918'de 55. Tümen Komutan Vekilliği'ne atandı.
* 29 Temmuz 1918'de 46. Tümen Komutanlığına atandı ise de, idareten 19 ncu
Tümen Komutanlığı yaparken 23 Eylül 1918 tarihinde Suriye'de (Sina
Cephesi'nde) esir düştü. 27 Ağustos 1919'da esaretten döndü.
* 7 Mayıs 1920'de 15. Tümen Komutanı oldu.
* 19 Şubat 1921'de isteği ile emekliye ayrıldı.
Katıldığı Harpler:
1911-1912 Osmanlı-İtalyan; 1912-1913 Balkan; 1914-1918 Birinci Dünya; 1919-1922 İstiklal (7 Mayıs 1920'de katıldı. 19 Şubat 1921'de isteği ile emekliye ayrıldı.)
Nişan, Madalya ve Takdirnameleri:
Katıldığı harplerde Osmanlı, Alman, Avusturya-Macaristan Devletleri'nce nişan ve madalyalarla; TBMM tarafından da İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Yazdığı Eserler: "Keşif" ve "Ağır Topçuların Eğitimi" dir.
YB. ŞEFİK AVNİ BEY'İN SAMSUN'DA KURDUĞU TEŞKİLÂTLARDAN "TEDKÎK HEYETLERİ AMİRLİKLERİ", "SAHİL GÖZETLEME" ve "SAVUNMA HATLARI"
Yarbay Şefik Avni Bey'in kurduğu 10'dan fazla teşkilât bulunmasına ve bunlardan her biri ayrı bir değer ifâde etmesine rağmen, içlerinde "Tedkîk Heyetleri Amirlikleri" ile "Sahil Gözetleme" ve "Savunma Hatları"nın kurulmasının, sağladığı faydalar bakımından çok büyük önemi vardır.
Tedkîk Heyetleri Amirlikleri:
Görev teşkilât yapısı bakımından Askerî Polis Teşkilâtı'nın devamıdır. Görevlerine ilâve olarak limanlara gelen gemilerin kontrolü de eklenmiştir.
15. Fırka mıntıkasındaki Tedkîk Heyetleri Amirlikleri önemli istihbarat faaliyetlerinde bulunmuştur. Verdikleri istihbarat bilgileri arasında İstanbul'daki azınlık faaliyetleri hakkında da bilgiler vardır.
Bunun sebebi, İstanbul'dan kaçıp Anadolu'ya geçmek isteyenlerin çoğunun ilk uğrak yeri Samsun olması ve buradaki istihbarat teşkilâtının bunlar üzerinde yapmış olduğu tetkîkler neticesinde elde ettiği bilgilerdir.
Tetkîk Heyeti Amirlikleri, 15. Fırka'nın Mayıs 1921'de Samsun'dan ayrılışından sonra da faaliyetini devam ettirmiştir.
Nihayet 22 Haziran 1922'de teşkilâtın faaliyetlerine son verilmiştir. Teşkilâtın ortadan kaldırılmasında, görevli personelin tanınmış olmaları yüzünden gizliliğin öneminin kaybolması önemli rol oynamıştır.
Sahil Gözetleme Faaliyetleri:
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı sıralarında özellikle Rus Donanması'nın Karadeniz'deki şehirlere yönelik olarak yürüttüğü bombardıman saldırıları karşısında, Karadeniz'deki önemli limanlarında sahil gözetlenmesine dair ciddi bir takım tedbirler alma ihtiyacını duymuştu.
Bu doğrultuda Samsun, Giresun ve Sinop limanlarında Sahil Gözetleme Birlikleri tesis edilmeye başlanmıştı. Anılan bu faaliyetlere Millî Mücâdele Dönemi içerisinde de büyük önem verilmiştir.
16 Mart 1920'de İstanbul'un işgali, Samsun'u da işgal tehlikesi ile karşı karşıya bırakmış, bunun üzerine Fırka Komutanlığı derhal harekete geçerek sahilin karadan ve denizden olmak üzere gözetlenmesi için bir takım tedbirler almıştır.
29 Temmuz 1920'de 15. Fırka Komutanı Şefik Avni Bey, Canik Mutasarrıflığına gönderdiği yazıda, sahilin mıntıkalara taksim edilmek suretiyle gözetlenmesini ve önemine göre süvari jandarmalarından devriyeler teşkil ederek düzenli bir şekilde sahilde dolaştırılmalarını ve Sahil Gözetleme Postaları'nın bir ân önce teşkil edilmesi üzerinde durmuş ve bu yönde tedbirlerin alınması hususunda fırka ile işbirliği yapılması teklifinde bulunmuştur.
Ayrıca, sahilin gözetlenmesinde önemli rol oynayacak olan süvari birliğinin kurulması için 29 Temmuz'da Sivas'taki 3. Kor. K. Alb. Selahattin Bey'e de bir yazı gönderen Şefik Avni Bey, bunun için gerekli olan süvari ihtiyacının karşılanması hususunu ifâde etmiştir.
Bu çalışmalar neticesinde ilk etapta Samsun'da 15. Fırka bünyesinde olmak üzere, 2 Ağustos 1920'de geceli gündüzlü vazife yapacak bir "Gözetleme (Tarassut) Postası" teşkil edilmiştir. 15. Fırka Komutanlığı emrinde olmak üzere iki Gözetleme Mıntıkası oluşturulmuştur:
1. Mıntıka: Fatsa'nın doğusunda Canik sancağı hududundan başlayarak Samsun (dahil) olan kısımdır.
2. Mıntıka: Samsun (hariç) sancağın batı hududuna kadar olan sahil kısmıdır. 1. Mıntıka daha çok denizden, 2. Mıntıka ise daha çok karadan denetlenerek kontrol altında bulundurulmuştur.
Şefik Avni Bey, Pontus’çu Çetelere deniz yoluyla yapılan silâh yardımlarını da kesmek gâyesiyle, ayrıca Samsun'da sahil denetimini daha etken bir hâle getirebilmek için, Samsun, Muşta ve Mentoğlu'nda olmak üzere Çarşamba-Bafra arasında 3 süvari Takımından oluşan Süvari Bölüğü'nü kurmuştur.
Kavak'ta Savunma Hattı Teşkili:
İstanbul'un 16 Mart 1920'de işgali üzerine Samsun'un da işgal edileceği endişesi doğdu. Elde bulunan kuvvetler Anadolu'da Türk varlığının tek garantisiydi. Samsun'da bulunan tam teşekküllü fırkanın bu bakımdan önemi çok büyüktü. Bunu lâyıkıyla bilen ve önemini kavrayan Şefik Avni Bey, bu doğrultuda bir takım tedbirlere başvurdu. Kavak'ta Savunma Hattı oluşturuldu ve güçlü bir hat tahkim edildi.
Samsun'da önemli ölçüde askerî ambarlar mevcuttu. Bu ambarlarda sıhhiye malzemelerinin yanı sıra mühim miktarda eşya, askerî teçhizat ile silâh, cephane ve telefon malzemesi bulunmaktaydı.
İşte bu depolar, Samsun'un işgali senaryoları gereği Kavak'a nakledilmiş ve buralardaki silâh ambarlarında muhafaza edilmiştir. Kavak'taki bu silâh ambarları Millî Mücâdele boyunca ordumuzun silâh ve cephane ihtiyacının karşılanmasında çok önemli bir rol oynamıştır.
BİTİRİRKEN
Samsun'u Pontus zulmünden kurtaran Şefik Avni Bey'in kısa süren subaylık yılları gerçekten çok verimli geçmiştir.
Değişik coğrafyalarda farklı görevler üstlenen Şefik Avni Bey'in 1 yılı, Sina Cephesi'nde, İngilizlere esir düşmesiyle hapislerde geçmiştir.
Erkânı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi) birincisi olan Şefik Avni Bey'in en büyük özelliği teşkilatçı bir ruha sahip olmasıdır.
Üç Batı dilini bilen, Avrupa'da yayınlanan mecmualara abone olan böylesine kültürlü bir subayın, henüz 35-36 yaşlarında iken, ordu içindeki bir anlaşmazlık yüzünden (Bu anlaşmazlık onunla, merkezi Amasya'da bulunan Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa “Sakallı” arasında olsa gerek) emekli olması kendisi için bir talihsizlik, Türk Ordusu için bir kayıp olmuştur. Böyle olmasıydı, belki de biz onu bugün başka bir konumda anlatıyor olacaktık.
Çok dürüst bir kişiliğe sahip olan Şefik Avni Bey, aynı zamanda büyük bir hayırseverdi. Samsun'un Çatalarmut Köyü'ne yaptırdığı ve üzerinde "Aks-ı Seda Gazetesi Sahibi Şefik Avni Özüdoğru Hayratıdır" yazılı olan çeşmeler, maalesef günümüze erişmemiş, yol yapımı vs. sebepler yüzünden yıkılmıştır.
Şefik Avni Bey'i tanıyanlar, onun Almanya'da gördüğü eğitimler sırasında mikroplar ve bulaşıcı hastalıklar konusunda edindiği bilgiler sebebiyle çok titiz bir insan olduğunu ve ömrünün sonuna kadar eldivensiz pek dolaşmadığını söylerler.
Şefik Avni Bey, 15. Fırka Komutanlığı sırasında bölge insanlarının canlarını kurtarmanın, Belediye Başkanlığı dönemindeki temel hizmetleri ve Aksiseda Gazetesi'ndeki eğitici çalışmaları ile Samsunluların gönlünde âdeta taht kurmuş, millî ve mâneviyatçı büyük bir lider olarak târihteki mümtaz yerini almıştır…" (*)
Şehrimizin batı dolgu sahasında “Amazon Adası” kuran ve onu “Amazon Çadırı”, “Amazon Heykeli” ile donatan, diğer taraftan bunlara “Tekkeköy ilçesi Belediyesi’nin bir yıllık bütçesi kadar masraf eden” yetkililerimizin, O’nun bu örnek hayatından ibret almaları, O’nu hâtırlatacak bir “kitâbeyi” olsun akıllarına getirmeyişleri karşısında nedâmet duymaları dilek ve temennisiyle… bilcümle etkili ve yetkili makamlara ithâf olunur…
Diyoruz ve bu duygu ve düşünceler ile kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı baş başa bırakıyoruz…
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
Şefik Avni 30’larda, “Serbest Fırka” destanını;
Yüzde 90 oyla yazdı, Samsun ülkede örnekti:
Savaşta da şanlı asker, 5 Tümenin kumandanı;
CHP’yi korku sardı, demokraside de dönekti;
Kapattılar partisini, deme bunlar dünde anı…
Şefik Avni Özüdoğru, 46’da Demokrat’ın;
Yaktı burda meş’alesin, yemini verdi Kırat’ın;
İnönü’yü sardı korku, sonu geldi saltanatın;
Menderes’le köylü-kentli, tanışınca para-pulla;
Refah-huzur geliverdi, yüzler güldü yetim-dulla…
Üç seçim üçünde zafer, Demokrat oldu muzaffer;
Haset cephesi durmadı, devreye sokuldu asker;
27 Mayıs günü, gök karardı titredi yer;
Demokrasi darbe yedi, iftiralar arşa erdi;
Süngü girdi siyâsete, zalimlere pirim verdi…
Batı-Kuzey çekişmesi, yıllar yılı sarstı bizi;
Yıktık bütün köprüleri, kapattık Karadeniz’i;
Önümüzü göremedik, karattık hep ensemizi;
Özal geldi koltukladı, sınırları aşar olduk;
Yeni doğmuş bebek gibi, hürriyetler yaşar olduk…
Emaneti ehline ver, Hakk katında hesabı var;
Her gönülden takdir-yetki, tek bir oy’un nisâbı var;
KAYIKÇI der candan yazdım, âhirette sevâbı var;
Dilerim Samsun’um güler, olur bölgenin gözdesi;
Bak 60 yıl öncesinden, geliyor “sağduyu” sesi… (*)
------------------------------------------------------------------
(*): Samsun’un Mânevî Mîmarları (Dünkü ve Bugünkü Örnek Şahsiyetler)-Ali Kayıkçı; Samsun 2008, s. 140-155 ile Samsun Saadet Gazetesi, Ekim 2009 S. l, s. 5-7; Sanat Sokağı Dergisi-Bolu, Mart/Nisan 2010, S. 36, s. 66-67 ve Statüko Dergisi-Samsun, Nisan 2010, s. 5l ve de Samsunlu Şâirler ve Yazarlar Ansiklopedisi (275 İsim/Bindörtyüz 55 Eser)-Ali Kayıkçı; Samsun 2011, s. 413-425; Samsun 2013, s. 641-653; Samsun 2016, s. 678-688’den.
Ali Kayıkçı