* “Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine (Kur’ân’a) îmân edin’ denilince, ‘Biz sâdece bize indirilene (Tevrât’a) inanırız’ deyip, ondan sonra geleni (Kur’ân’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrât’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: ‘Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Kur’ân-ı Kerîm; Bakara Sûresi, âyet 90-91)
* “Gerçekten bu Kur’ân, en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan müminler için büyük bir mükâfat olduğunu ve âhirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (Kur’ân-ı Kerîm; İsrâ Sûresi, âyet 9-10)
* “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zâlimlerin tâ kendileridir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Maide Sûresi, âyet 45)
* “Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür. Allah, zâlimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âraf Sûresi, âyet 157)
* “Ey münâfıklar! Allahü teâlâ sizi kendi hâlinize bırakmaz. Hâlis müminleri münâfıklardan ayırır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, ayet 179)
* “Şüphe yok ki münâfıklar, Cehennem’in en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” (Kur’ân-ı Kerîm; Nisâ Sûresi, âyet 145)
* “Münâfık, iki sürü arasında bulunun bir koyun gibidir ki, o, bir defa bu sürüye, diğer defa öbür sürüye katılır.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Münâfık: İnanmadığı hâlde, Müslümanları aldatmak için, Müslüman görünen kimse. İslâmiyet’ten bahsedip de onunla amel etmeyen, ona uymayan.” (Türkiye Gazetesi dînî Terimler Sözlüğü, c. 2, s. 67)
* (Münâfık: Kalbinde küfrü gizlediği hâlde Müslüman görünen kimse için bir ıstılah olarak kullanılır. Günlük hayâtımızda da ‘ikiyüzlü adam’ mânâsına da gelmektedir.” (Tercüman Gazetesi Ansiklopedik İslâm Lügâti; C. 2, s. 486)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Pek çok insan tarafından bilindiği üzere; yıllar önce idi: “Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu”, bir panelde aynen şöyle demişti:
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devrimi yaptı. Hukuk devrimi, Batılı yasaların resepsiyon yoluyla Türkiye’ye getirilmesi demekti. İtalya’dan ‘Ceza Yasası’ aldık. Fransa’dan ‘İdare Hukuku’ ilkeleri aldık. İsviçre’den ‘Medeni Hukuk’u aldık. Almanya’dan ‘Ceza Yargılaması Hukuku’nu aldık. Bir gülmece dergisindeki şu tanım olayları yeterince sergiliyor:
‘Türk ne demektir? Türk vatandaşı kimdir? Türk vatandaşı; İsviçre Medenî Kanunu’na göre evlenen, İtalyan Ceza Yasası’na göre cezalandırılan, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü yasalarına göre yargılanan, Fransız İdare Hukuku’na göre idare edilen ve İslâm hukukuna göre gömülen kişidir.’
Mustafa Kemal ve düşün arkadaşları Batılı ve laik sistemi benimsediler. 1928 yılında Anayasa’dan devletin İslamcı devlet olduğu maddesi kaldırıldı. 1930 yılında da okullardan din dersleri, 1939’da ise köy okullarından din dersleri kaldırıldı. Bunlar niçin yapıldı? Çünkü dünyada ya olayları teokratik açıdan göreceksiniz, böyle bir eğitim anlayışınız olacak, ya da laik anlayış olacak. Karma ekonomi gibi hem İslâmcı, hem laik anlayış olmaz. Ya laiklik, ya İslamcılık. Eğitim bu… Mustafa Kemal ve düşün arkadaşları laisizmi benimsediler.”
“Millî Gazete İlâhiyatçı Yazarı Sn. Burhan Bozgeyik”, 25.05.2018 günlü makâlesinde bu olayı naklettikten sonra özetle söyle devam etmektedir: “1921, 1924, 1928 ve 1937 Anayasalarında pek çok madde değişti; bunlardan kaçının Batı normlarında olduğunu bilmiyorum. Ancak bildiğim bir husus var: Bir tane bile doğrudan Kur’ân ve hadis referans gösterilmek suretiyle çıkarılmış kanun maddesi yok.
Lozan Antlaşmasının ‘Azınlıkların Korunması’ üst başlığıyla belirlenen 37-45’inci maddelerine göreyse, Ülkemizde çıkarılacak bütün kanunların, azınlıkların inancına aykırı olmayacağı açıkça belirtilmekte. Madde 37’de şöyle deniliyor: ‘Türkiye, 38’den 44’e kadar olan maddelerde açıklanan hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere zıt ve karşı olmamasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin sözü edilen hükümlerden üstün olmamasını yükümlenir.’
Madde 42’de şöyle deniyor: ‘Türkiye hükûmeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile hukuku veya kişisel hakları konusunda, bu sorunların adı geçen azınlıkların gelenek ve göreneklerine göre çözümlenmesine yardımcı olacak her türlü yasayı çıkarmaya (olur) verir. İşbu yasalar Türk hükûmeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan komisyonlarca düzenlenecektir.’ (Mondros, Sevr, Lozan Antlaşmaları; İbrahim Sadi Öztürk, Ankara Ticaret Odası Yy.)”
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bu satırları okuyunca hatırımıza; “Libyalı Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi” tarafından yazılan ve “Millî Gazete- Ravza” işbirliği ile hazırlanıp abonelere sunulan “İslâm İnanç Esasları” adlı eserin 232’nci sayfasında verilen şu bilgiler geliverdi:
“Üzerinden çağlar geçse de, kültür ve medeniyet farklılıkları oluşsa da Kur’ân, tazeliğini hep korur; çünkü o, bakidir. Çünkü milletlerin ta eskiden beri tanıdıkları ve uyguladıkları yasalar, yeni yasalar ve anayasalar onun karşısında hep çaresizdirler. Hiçbir topluma sağlıklı bir hayat getirmeyi başaramamışlardır. Hatta birçok anayasal kuruluşlar ve devletler, yasalar hazırlarken mutlaka ondan yararlanmışlar ve ondan alıntılar yapmışlardır. Hatta şunu bile söylemek mümkündür. Mevut beşeri yasalar, toplumlar ilerledikçe giderek Kur’ân hükümlerine yaklaşmakta ve çözümü orada bulmaktadırlar.”
Okuduğumuz bu bilgiler ışığında his ve düşüncelerimiz bizi, aşağıda okuyacağınız mısraları yazmaya yöneltti, diyoruz ve beğeneceğiniz ümidi ile bu şiirimizle Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz…
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = * = = =
“Medenî”den “Ceza”ya, “İdarî Hukuk” aldık;
“Mecelle”yi boşladık, “o gün sınıfta” kaldık;
“İsviçre”den “Alman”a, “gâvura” bakakaldık!..
“Fransız”a hayranlık, “İtalyan”a sevdâlı;
“Şapka Kanunu” ile, “yıllarca korku” saldık!..
“Devlet dinî İslâm”dı, onu bi “güzel(!)” kovduk;
“Osmanlı’yı yok saydık”, “hangi anadan” doğduk?
“Babayı inkâr” ettik, “tarihle cenin” boğduk!..
“ABD”ye hayranlık, “AB”ye de sevdâlı;
“Lozan”da “bi kaçırdık”, “DP’yle biraz” ovduk!..
“Azınlığı koruduk”, “inancına teminat”;
“Laikliği” de aldık, “uygulama” bin berbat;
“İrtica” diyen öttü, “Müslümanlar” bi feryat!..
“6 Ok”a hayranlık, “ladinî”ye sevdâlı;
Bir “şahlandı”, bi çöktü; “mazi” oldu şu “Kırat!..”
“60’ın Darbesi”yle, “merkepler atı” geçti;
“Coni: Yandaş Kalem”i, kendine “vezir” seçti;
“Ayran: Tu kaka” oldu, “bay-bayan kola” içti!..
“Kennedy”ye hayranlık, “çiklet gibi” sevdâlı
“NATO Aşkı” yüzünden, “Kore Mehmed”i biçti!..
“Pusan Şehitliği”nde, “kim için, niçin” öldük?
“Doğu-Batı” diyerek, o yıl “ülkeyi” böldük;
“AB Kriter” koydu, “Fasıl” yedikçe güldük!..
“Brüksel”e hayranlık, “Avru” gibi sevdâlı;
“Turkey” olmak az geldi, “kaz misali” ütüldük!..
“Borsa” O’na çalışır, “Banka” O’na çalışır;
“Kredi”ymiş, “faiz”miş; “Türk uyumlu, alışır;
“PKK” sönse biraz, “DEAŞ” anında ışır!..
“Washington”a hayranlık, “Dolar” gibi sevdâlı;
Bir “Trump” çıkagelir, “Halk Bankası”nı kaşır!..
“Obama”ya aldandık, “Huseyn” bizdenmiş sandık;
“Irak” ve “Libya” gitti, “Suriye”de tıkandık;
“IŞİD” olmadı “YPG”, nice “yalana” kandık!..
Şu “USAF”a hayranlık, “Hollywood”a sevdâlı;
“Makara” koptu-kopar, “film gibi” yine yandık!..
KAYIKÇ’Ali “Öz”e dön, “Kur’ân”a hakça sarıl;
“Şeytân” varsın sevmesin, önce “nefsine” darıl;
“Ehl-i Sünnet” ne diyor, şöyle “şer’i” bi karıl!..
“Osmanlı”ya hayranlık, “ecdâdına” sevdâlı;
“Din-î İslâm” hamuru, kovanda “petek balı!..!
Derebahçeli/Ali Kayıkçı