* “Yemin olsun ki asra, insan mutlak bir hüsranda; ancak, îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hep hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!” (Kur’ân-ı Kerîm; Asr Sûresi, âyet: 1-3)
* “Her nefs (canlı) ölümü tadacaktır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 185)
* “Şüphesiz ki Allah îmân edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyâda zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.” “Çünkü onlar Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimseler: Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? Bu onların Allah’ı gazaplandıran şeylere uymaları ve O’nun rızâsına sebep olacak şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Kur’ân-ı Kerim-Muhammed Sûresi, âyet 12, 26-28’den)
* “Ey îmân edenler!.. Şeytanın adımlarını takip etmeyin!.. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şüphesiz o şeytan çirkin ve kötü şeyler emreder…” (Kur’ân-ı Kerîm-Nûr Sûresi, âyet 21’den)
* “Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yalnız ve yardımsız bırakır.” (Kur’ân-ı Kerîm- Furkân Sûresi, âyet 29’dan)
* “(Ey Resûlüm) Mü’min erkeklere de söyle gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için (zan ve şüpheden) temizdir. Mümin kadınlara da söyle; gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînetlerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üstüne (kapayacak şekilde) koysunlar. Zînet (yer)lerini kendi kocalarından yahut kendi babalarından yahut kocalarının babalarından yahut kendi oğullarından yahut kocalarının oğullarından yahut kendi biraderlerinden yahut kendi biraderlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut kendi kadınlarından (…) yahut erkeklerden yana ihtiyaç olmayan (yani erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden yahut henüz kadınların gizli yerlerine muttalî olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zînetleri bilinsin diye, ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah’a tövbe edin ey müminler! Tâ ki, korktuğunuzdan emîn, umduğunuza nâil olasınız.” (Kur’ân-ı Kerîm; Nûr Sûresi, âyet 30-31’den)
* “Ey Peygamber! Kendi eşlerine, kızlarına ve Müslüman kadınlarına de ki, dış elbiselerini üzerlerine alıp örtünsünler! Bu onların (iffetli) tanınmalarına, eziyet edilmemelerine daha uygun olanıdır…” (Kur’ân-ı Kerîm; Ahzâb Sûresi, âyet 59’dan)
* “Kadın, yâ malı için veyâ güzelliği için, yâhut dîni için alınır. Siz dîni olanı alınız! Malı için alan, malına kavuşamaz. Cemâl için alan, cemâlinden mahrûm kalır.”, “Gübrelikte biten gülleri koklamayanız!”, “Kendinizi ve evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!”, “Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz! Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallât eder ve duâlarınızı kabûl etmez.”, “Zevcesinin ve çocuklarının haklarını ifâ etmiyenin namâzları, oruçları kabûl olmaz.”, “Bir kadın; beş vakit namâzını kılar, Ramazân ayında oruç tutar, nâmûsunu korur ve zevcine itâ’at ederse, dilediği kapıdan Cennet’e girer ”, “Beş şeyi yapan kadın Cehennem’den kurtulur: Beş vakit namâzını kılar, Ramazân ayında orucunu tutar, zevcini, anasını babasını üzmez, yüzünü ve saçlarını yabancı erkeklere göstermez, dünyâ sıkıntılarına sabır eder.”, “Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünkü, Allahü teâlâ, bâzı kullarını bâzısından üstün yaratmıştır. Hem de erkekler, kendi mallarını, onlar için harcarlar. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itâat eder ve zevclerinin haklarını gözetirler. Zevcleri hâzır olmadıkları zaman, onların nâmuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımı ile korurlar. Hiyânet etmesinden korktuğunuz kadınlara, zevc haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasîhat edin!”, “Hayâ îmândandır. Îmânı olan cennettedir.”, “Hayâ ile îmân, beraberdirler. Biri gidince, diğeri onu tâkib eder.”, “Örtülü olan çıplaklara ve erkek gibi giyinen kadınlara… lânet edildi.”, “Kim kendini bir kavme benzetirse, onlardandır.”, “Komşu kadına ve arkadaşların kadınlarına şehvet ile bakmak, yabancı kadınlara bakmaktan 10 kat daha günâhtır. Evli kadınlara bakmak, kızlara bakmaktan 1000 kat daha çok günâhtır. Zinâ günâhları da böyledir.”, “Günâhından tevbe eden kimse, hiç günâh işlememiş gibidir.”, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.”, “İnsanlara vâiz olarak (öğüt ve ibret verici nasîhat edici olarak) ölüm yetişir.”, “Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekten korur ve âhirete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebep olur.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”
* “Hayâsız insan, halk içinde çıplak oturan kimse gibidir.” (Hz. Ebû Bekir “r. anh”)
* “Hayırlı kadın; helâlinden başkasının dikkatini çekmeyecek şekilde giyinendir.” (Hz. Fatıma “r. anha”)
* “Sanma ki tesettür sâdece kadınlara farzdır. Erkeğin tesettürü, göz kapaklarındandır.” (Hz. Ali “k. vecheh”)
* “Hz. Aişe (r.anha): ‘Ebûbekir, Amir İbni Füheyre ve Bilâl aynı evde ikamet ediyorlardı. Üçü de sıtmaya yakalanmışlardı. Onları ziyâret edip hâllerini sormak için Resûlullah (sav)’den izin istedim. O da bana izin verdi. Onların hâlini sormak için bulundukları eve gittim. Tabii ki bu gidişim, üzerimize hicâb (tesettür) emri gelmeden önceydi’…” (Siyer-i Nebî-Prof. Ali Muhammed Sallabi; Millî Gazete Yy. İstanbul 2016, s. 514)
* “Âdem “aleyhisselâm” cenâb-ı Hakka, (Yâ Rabbî! Ehl-i nârın ameli nedir?) diye suâl eyledi. Cenâb-ı Hakk dahi (Bana şirk etmek ve gönderdiğim Resûl-i kirâmı tekzîb etmek ve kütüb-i ilâhiyyemde olan emr-ü nehyimi tutmayıp âsî olmaktır) buyurdu.”, “… Diğer bir fırka ise, avret yerleri gayet büyümüş, cerahat ve irin akar. Onların fena kokusundan etrafta bulunanlar gayet rahatsız olur. Bunlar, zinâ yapanlar ve başları, saçları, kolları, bacakları açık sokağa çıkan kadınlardır.” (Kıyâmet ve Âhiret-Îmâm-ı Gazâlî; İhlâs A. Şti Yy, İst. 1985, s. 7, 43)
* “Kızların, kadınların; başları, kolları, bacakları açık gezmeleri harâmdır. İnce, dar, süslü, renkli şeylerle örtünerek gezmeleri de harâmdır. Böyle gezenler, Allahü teâlâya âsî oldukları, günâha girdikleri gibi, bunların başında bulunan baba, zevc (koca), birâder ve amcadan hangisi, böyle gezmeye rızâ verir ise, bu da, isyân ve günâhta ortak olur.”, Bir kadın, edepten daha güzel bir elbise giymemiştir. Bir erkek de edepten daha güzel bir servet edinmemiştir.” (Îmâm-ı Gazâlî; Kimyâ-i Seâdet)
* “Hür olan kadınlardın ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, namâz için Hanefî’de avrettir.” (İbn-i Âbidîn)
* ”Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren/Bırak kardeşim tahsili; git önce edep, hayâ öğren!..”, “Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı millî, rûh-i millîdir/Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.” (M. Âkif Ersoy)
* “Kul hayâ sâhibi olduğu zaman, hayırlı ve iyi işlere yapışır. Hayâ kalbe yerleştiği zaman, nefsin arzu ve istekleri ondan uzaklaşır.” (Ebû Süleymân-ı Dârânî “r. aleyh”)
* “Tesettür, İslâmiyet’te pek mühim bir mevzûdur. Avret yerini örtmek, namâzda da, namâz dışında da farzdır, mutlaka lâzımdır. Mükellef olan yani âkil (akıllı) ve bâliğ (ergen ve evlenecek yaşa gelmiş olan) insanın namaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının bakması harâm olan yerlerine avret mahalli denir. Hanefi ve Şâfiî mezhebinde erkeklerin namâz için avret mahalli, göbekten diz altına kadardır. Hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı namâz için Hanefî’de avrettir.” (Türkiye Gazetesi Dîni Terimler Sözlüğü, c. 2, s. 258)
* “Örtmekten kasıt, avret mahallini gizlemektir. Bu açıdan şeffaf ve vücut hatlarını gösteren dar giysiler, örtü sayılmaz. Kadın dışarıda tesettüre tam mânâsıyla uymak zorundadır. Çünkü örtünme, kadın ile erkek arasındaki mesafeyi korur. İslâm’ın şekle değil de kalb temizliğine baktığını ileri sürerek bu devirde artık örtünmenin gereksiz olduğunu söylemenin İslâmî hiçbir dayanağı yoktur.” (Tercüman Gazetesi Ansiklopedik İslâm Lugatı; C. 2, s. 554’ten)
* “Türkiye’de ‘Kıyafet tercihimde modayı takip etmeye özen gösteririm’ diyenlerin oranı % 31. Bu oran 14-17 yaş grubundaki gençlerde % 51’e çıkıyor.” (Türkiye Gazetesi: 22.12.2013, s.1)
* “Araştırmaya göre; dîni hassasiyeti en zayıf yaş aralığı 18-25 olurken, 5 vakit namâz kılanların oranı yüzde 24, Cumâyı kılanların oranı yüzde 31, hiç namâz kılmayanların yüzdesi ise 18, âhirete inananların oranı yüzde 81, inanıyorum ama şüphelerim var diyenlerin oranı ise yüzde 9 ve hiç inanmayanların ise yüzde 4. Halkın yüzde 65’i, son yıllarda toplumda bir ahlâkî çöküntü yaşandığını düşünüyor.” (Türkiye Gzt. 13.07.2015, s. 12)
* “Ne başını kapat, altını göster. Ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, îmânını göster.!..” (N. Fâzıl)
* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere dünkü “ŞU MODA HASTALIĞI SALGINLAŞIYOR!..” başlıklı yazımızda; önceki “YAZ-BAHAR”LA BİRLİKTE “MODA HASTALIĞI” DA GELİYOR!..” başlığı altında “Ar”ve “Hayâ” kelimeleri üzerinde durmuş ve “Utanma arama, arlanma gitmiş”, “Bir hastalık şu moda”, “Bilmiyor bu kadın kızlar bilmiyor” dedikten sonra da “Hicâb Âyeti”nin “Hicret’ten sonra Medine Dönemi”nde geldiğini vurgulamış ve “, havaların iyice ısınmaya başladığı şu yaz-bahar ve Ramazân günlerinde; şehirlerimizde, giderek köy ve kasabalarımızda sokak ve meydanlara çıkan kadın ve kızlarımızın giyim ve kuşamları ile söz ve davranışlarına şöylece bir baktığımızda; maalesef o eskilerin uygulamalarını, hâl ve hareketlerini göremediğimiz gibi ağızlardan çıkan cümlelerin de geçmişlerde kullanılan ve hemen hepsi de birer nezaket ifadesi olan kelimelerden çok çok uzak kaldığına” dikkat çekmiştik…
Bugün de Sizlere; “Türkiye Gazetesi” yazarlarından olan ve 2015-2016 yıllarında adı geçen gazetenin “Kültür-Sanat Yönetmenliği”ni de bir süre yapmış bulunan Sayın “Halime Gürbüz”ün, 6 yıl önceki haftalık sohbet köşesinde (22.06.2012, s. 2), “Kabak Çiçeği” başlığı altında çıkan bir yazısını aynen sunmak istiyoruz. Sayın “Gürbüz”, şunları yazmıştı:
“Havalar bir hayli ısındı ve pek tabii tipsiz hatunların dekolteyle hedef şaşırtma mevsimi de açıldııı.. Geçen yaz da böyle olmuştu. Bol bol söylenmiş, “Cık, cık…” diye son bulan sohbetler etmiştim. İşte bu yaz da aynısı. Hatta daha da beteri! Alışveriş için Bakırköy’deyim. Özgürlük Meydanı’nda dikiliyorum, oluk oluk insan akıyor. İnanamıyorum… Dilim tutuldu! Tamam, hava sıcak, bir hayli sıcak. Asfalta yumurta kırsak pişer. Ancak görüyorum ki; yumurtaya hacet yok. Bu insanların beyni resmen cılk cılk, değerleri rafadan, kültürel erozyon ise lop lop!
Genç, yaşlı, anne, teyze, çocuklu, kocalı bir sürü kadın yarı, hatta dörtte üç çıplak dolaşıyor! Ayıp denen bir şey var. Bebelere zıbın diye giydirilen şeyleri, bluz diye giymişler. Tek askılar, transparanlar, vitrinlere kıyafet diye konan el kadar kumaşlar, abartılmış düşük belli etekler, pantolonlar… İnsanın; bir top basma alıp üzerlerine atası, pazardan bir deste lastik alıp “Al kardeş, şu lastiği geçir de düşmesin” diyesi geliyor. Nasıl yani mi? Neden mi? Aaaa! Sıcak hava bir tek onlara mı dokunacak? Beynim bir gitti geldi.
Meydanın tam ortasına “Edeb ya hu” pankartı açacağım, alıp beni götürecekler… “Yiğidin malı meydanda olur” atasözünün gerçek anlamı üzerine bir kompozisyon yazıp dağıtacağım, yine beni götürecekler… Yalpalayarak yürüyen teyzeye “Ben Tüketiciyi Bilinçlendirme Merkezi’nden geliyorum. Üzerinizdeki elbise değil gecelik. Sizi kandırmışlar!” diyeceğim kızacaklar… Elinde çocuğu, kolunda hanımı (ama içi dışı bir hanım) keyifle bakınan adama yaklaşıp “Beyefendi, siz olmuşsunuz. Üstüne üstlük bir de uçmuşsunuz. Bu engin kayıtsızlık felsefenizin ışığında, paylaşma anlayışınızı bizimle paylaşır mısınız?” diye soracağım, celallenecekler… Mini bluzlu kızcağızı durdurup, sabit gözlerle bakıııp bakıııp, usulca; “Karın Deşen Jack aramızda dolanıyor. Bana seni sordu!” deyip yürüyeceğim, olmayacak… Elime bir megafon alıp “Hanımlar, sakin olun. Teşhir Nevrozu yaşıyor olabilirsiniz. Lütfen panik yapmayalım. İlgili tedavi merkezlerinin telefonlarını veriyorum” diye bağıracağım, beni tedavi etmeye kalkacaklar…
Modacılar, tekstilciler, reklâmcılar, yayıncılar, onlar, bunlar ve tabii ki bunlardan bu kadar pervasızca etkilenenler… Halkı inceden inceden işleyerek bu hâle getirip, eserlerini gazetelerin üçüncü sayfasında üzücü haberlere malzeme yapanlar… Her kim ise bunlar çok ayıp ediyorlar! Herkes istediğini giymekte özgür. Ama kimse, hiç kimse benim anne modelimi, teyze modelimi, nine modelimi böyle sarsamaz. Bunu yapmaya hakkınız yok!!!”
* - * - * - * - * -
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Aynı gazetenin usta kalemlerinden; kıymetli ağabeyim, aziz üstâdım “M. Ali Demirbaş” ise bir gün sonra, aynı konunun fıkhî yönüne âdeta dikkat çekercesine “İnkâr Eden Mahrum Kalır” diyerek şunları hatırlatmışlardı:
“Büyükler buna şöyle bir örnek veriyorlar: Başörtülü ihtiyar bir nine ve yanında da açık gezen torunu var. Biri torununa, (Sen bu hâlinle Allahü teâlânın emirlerine isyân ediyorsun. Bu yaptığının günâh olduğuna inanıyor musun?) diye sorsa, o da, (Evet, yanlış yapıyorum. Allah beni affetsin! İnşallah bir gün ben de Rabbimin emirlerine uygun yaşarım) derse, bu sözü onun imânlı olduğunu gösterir.
Aynı kişi, nineye de, (Nine, bu ne vaziyet? Bak sen ne güzel tesettürlüsün, senin torunun açık geziyor) dese, nine de, (Ah evlât, biz gençliğin kıymetini bilemedik, hayatımızı yaşayamadık, torunum yaşasın, bu zamanda böyle yapması gerekir) dese imânı gider! Açık gezen torun günahkâr olur, kapalı nine kâfir olur!
İnsan büyük günâh işlemekle küfre girmez. Ama küçük bir günâhı, bir sünneti, hattâ müstehabı bile inkâr etse, (Bu zamanda böyle şey olmaz) dese kâfir olur. İslâmiyet bir bütündür parçalanmaz. Netice şudur ki, suçunu kabûl etmemek küfre düşürür. Bu iş kıldan incedir, çok tehlikelidir. Onun için, her zaman, her yerde, her ne olursa olsun insan kendini suçlu bilmeli ki, kurtulabilsin! Ama suçunu kabûl etmezse, kendi hastalığını itiraf etmezse, ilâç da almazsa tedavi olamaz.”
* - * - * - * - * -
Onlar böyle-böyle dediler ya, onlardan ilhâm alan ve de cadde ve sokaklarda gördüklerinden ziyâdesiyle etkilenen “Âşığımız acaba ne söyledi?” diye merak edip soranlara da işte cevabımız…
Diyoruz ve bu his ve düşüncelerle kaleme alınmış aşağıdaki mısralar ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz…
Kalbî sevgi ve saygılarımızla..
* - * - * - * - * -
“Turist” desem “yerli”ye, “yabancı”dan az değil;
Tarlada “kabak” desem, “çiçeği” biraz değil;
Aylar “Mayıs-Haziran”, “Yemen”deki yaz değil…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Halime” “Cık, cık…” diyor, bence “Çuş, çuş!..” demeli;
“Yarı çıplak kadınlar”, sanırsın “çok memeli”;
“Cılk cılk olmuş beyinler”, “erozyonun temeli”…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Bebelere zıbın”ı, “bluz diye giymişler”;
“Transparan giysi”ler, “tek askı”yı eğmişler;
“El kadar kumaş” ile, “manav türü yemişler”…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Düşük belli etekler, rengârenk pantolonlar;
“Sutyen bağı askı”lar, ince-sırma kolonlar;
“Uçuk-kaçık lâf”lar çok, kahkahadan balonlar…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Edeb yâ hû!” diyeni, “alıp-götürme”ler var;
“Yiğit malı meydanda”, bu lâf “keçi”ye uyar;
“Gecelik”li genç kızlar”, sorsan “moda-son ayar”…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Kolunda hanımlı”ya, “Siz ….. olmuşsunuz”;
Desen “suçlu” çıkarsın, “Biraz da uçmuşsunuz!”
“Mini bluzlu kıza”, “Nevrozu bulmuşsunuz!”…
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Teşhir Nevrozu” sarmış, genci-orta yaşlıyı;
“Yarı Tesettürlüler”, bulmuş “ağır başlıyı”;
Manzara “mânen” bozmuş, hem “bekârı-eşliyi…”
“Halime Gürbüz” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
“Üstâdım” dikkat çekti, “küfür” ile “günâh”a;
“Her daim tevbe gerek, senet yoktur sabaha;
İmân temel taşıdır, ona biçilmez paha!..”
“Demirbaş Abi” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
“Gelin”e sözüm geçmez, “bizim kız”a söyledim…
KAYIKÇI der “Tablo bu ve dahi ahir zaman;
Gâye imân kurtarmak, fitnelerden elâman;
İki yazar sohbeti, ben de yazdım bitamam…
Onlar “köşeye” yazdı, ben de “saz”(*)a söyledim;
‘Gelin’e sözüm geçmez, ‘bizim kız’a söyledim...”
---------------------------------------------------------
(*): Bizim “saz”ımız, “gönül teli”mizdir.
Derebahçeli/Ali Kayıkçı