Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Daha önce de birkaç defa belirttiğimiz gibi, başta “TGRT EF” olmak üzere, “Millî Gazete”, “Diriliş Postası” ve “Anadolu Gençlik Dergisi” gibi sesli ve yazılı basın-yayın organlarında “Millî Dil: Türkçe” üzerine gereken hassasiyetin gösterilmeyip şu mahût “Uydurukça/Ecerufça/Arı Dil” ile konuşulup yazıldığını gördükçe, “Hem Okudum Hem de Yazdım/3 (Dil ve Millî Kültür Konulu Köşe Yazısı-Şiirler” adını verdiğimiz (Samsun, Aralık 2015) adlı eserimizde yer alan bâzı köşe yazılarımızı buraya taşımanın faydalı olacağını düşündük. Bugün de, kaldığımız yerden devam eyliyor ve bu kitabımızda yer alan bu makâlelerimizi Siz Saygıdeğer Okuyucularımızın bilgilerine aynen sunuyoruz…
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
UYGUN ADIM… MARŞ!..
Türk-mil-le-ti… Türk-mil-leti…
Aşk-kiy-le-seeev-hür-ri-ye-ti…
Kah-ret-va-taaan-düş-ma-nı-nı…
Çek-sin-o-meeel-un-zil-le-ti!...
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
70–71 yıllarında Halıcoğlu Levazım Okulu’ndaki Yedek Subay Askerlik Hizmetimiz sırasında; öğrenci iken bizlerin öğrendiği, takım komutanı olunca da er ve erbaşa öğrettiğimiz yukarıdaki yürüyüş marşının sözleri, “Dil Bayramı” vesilesi ile birden hâtırımıza geliverdi…
Öyle ya; şu mahût “Arı Dilci/Uydurukçacı/Ecerufçacı” beyler ve de hanımlar, acaba bu güzel marşımıza da el uzatıp onu da marşlıktan çıkartarak âdeta bir papağancaya çevirmişler midir?...
Meselâ; “milleti” yerine “ulusu” veya “budunu”, “aşk” yerine “sevi” veya “tutku”, hürriyet” yerine “özgürlük”, “kahret” ile “zillet” ve “melun” yerine de “…?...” demişler mi acaba?.. Doğrusu bu son üç kelime için neler uydurduklarına/hangi uydurukça sözcük bulduklarına dair herhangi bir bilgimiz yok…
Onların ağzından, papağan veya ağaçkakanvari bir söyleyişle bu güzel marşı okumaya çalışalım:
Türk-bu-du-nu/Türk-u-lu-su…
Tuut-kuy-la-sev-öz-gür-lü-ğü…
Ne gırgır, ne şenlikli bir iş olurdu kim bilir?.. Belki de buna cesaret edemez, askerî cenahtan birilerinin şöyle bir “Höööt!..” demesi ile iştahları kursaklarında kalır ve “Agop” ile “Ataç” efendilerine karşı bir kere daha mahcup duruma düşerlerdi…
Öyle ya… Müsaade, müsaade de o kadar da değil… Size bir şeyler yapın denmiş ise bu kadarını da yapın denilmedi ya? Diye birileri bir “zılgıt” çeker ki “Güneş Dil Teorisi” bile onları kurtaramaz sonra…
İşin bir de “Telif Hakları” boyutu da var ki, o da “yürekte bir başka korku” olup karşılarına çıkıveriyordur. Bu “marş”ın bir “güftekârı” ve bir de “bestekârı” var ki “SESAM”, “MESAM” ve “İLESAM” gibi kuruluşlar, adama bir “kök söktürürler” ki öyle “Karamanoğlu Mehmet Bey”in “Şimden geru…” diye başlayan feryâdına ve dahi fermanına benzemez…
Diyoruz ve bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz…
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
* - * - * - * - * -
Ne “Agop”un, ne “Ataç”ın kurtarır;
Bir zillet ki, şaşar melun şeytanlar…
“Dil işi”dir, uzar “îmân”a varır;
“Hikmet”ini, “Üstâd Bâkiler” anlar;
“Kökü” uzar, “Yesevî”ye dayanır…
Ne “Agop”un, ne “Ataç”ın haltıdır;
Zehirli ok, sayıları 6’dır;
Bölücülük, dilde sümenaltıdır;
“Hikmet”ini, “Üstâd Bâkiler” anlar;
“Kökü” uzar, “Yesevî”ye dayanır…
“Agop” gitti, “Ataç” gitti; bak neler?
“Boynuz-kulak”, misâlidir yetmeler;
Elde “Sözlük”, uyduruk-türetmeler;
“Hikmet”ini, “Üstâd Bâkiler” anlar;
“Kökü” uzar, “Yesevî”ye dayanır…
KAYIKÇ’Ali, bu kaçıncı yazıdır?
Elde kalem, dilde kelâm özüdür;
“Millî sevgi”, vatandaşlık cüz’üdür;
“Hikmet”ini, “Üstâd Bâkiler” anlar;
“Kökü” uzar, “Yesevî”ye dayanır…
(Devam edecek)
Derebahçeli/Ali KAYIKÇI