(“3 Kafadar”ı “Taşlama, “Haşaratı Haşlama!..”)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere önceki gün başladığımız bu seri yazımızda; “Suudi” yetkililer tarafından “ABD”de yapılan bir müzayedede 450 milyon dolara satın alınan bir tablodan bahsetmiş ve böylelikle de aslında “Coni/Siyon hamilerine” yapılan dolaylı bir “malî desteğe” dikkat çekmiş, ardından da bu “Şer Üçgeni/Sacayağı”nın birinci ve ikinci unsurlarından söz etmiştik. Bu gün de üçüncü ve son unsur olan “Suudi Arabistan/Vehhâbîler”den bahsetmek istiyoruz...
İşte “Suudi Arabistan/Vehhâbîler”:
* “Mezhep: Gitmek, takip etmek, gidilen yol. Mutlak müctehîd (dinde söz sâhibi) bir âlimin, Müslümanların inanmaları ve yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dînî delillerden (Kur’ân-ı Kerîm, Hadîs-i Şerîfler ve İcmâ’dan) hüküm çıkarma usûlleri ve çıkarıp bildirdikleri hükümlerin hepsi. Mezheb iki kısma ayrılır: 1) îtîkâtda (îmânla ilgili hususlarda) mezhep, 2) Amelde (yapılacak işlerde) mezhep.
• “Ehl-i sünnet: Îtîkâtda (inanılacak şeylerde) ve yapılacak işlerde Peygamber Efendimizin ve O’nun Ashâbının (arkadaşlarının) ve sonra gelen müctehid İslâm âlimlerinin yolunda bulunan Müslümanlar, Sünnîler. Ehl-i sünnet olanlar bugün dört mezhepte toplanmışlardır. Bu dört mezhep; Hanefi, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir. Ehl-i beyti (Peygamber Efendimizin soyundan gelenleri) sevmek, Ehl-i sünnetin sermayesidir.”
* “Vehhâbîlik: Sapık bir fırka. On sekizinci yüzyıl ortalarında Arabistan yarımadasında Necd bölgesinde ortaya çıkan, Muhammed bin Abdülvehhâb tarafından kurulan dînî ve siyâsî bir yol, fırka. Bu fırkaya tâbi olanlara Vehhâbî adı verilir. Hanefî mezhebinden, dolayısıyla Ehl-i Sünnetten ayrılan bâzı kimseler, müteşâbih (mânâsı kapalı) âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere zâhirî (görünen) mânâlarına yapışarak, kendi akıllarına göre yanlış mânâlar verdiler. Teşbih ve tecsim (Allahü teâlâyı mahlûkuna benzetme) gibi bozuk bir inanışın içine düştüler. Sözlerine inandırabilmek için Selef-i Sâlihînin (Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiînin) yolunda olduklarını söyleyerek, kendilerine Selefîler adını verdiler. İbn-i Teymiyye’nin kitaplarını okuyarak tesirinde kalan ve İngilizlere aldanan M. bin Abdülvehhâb tarafından ortaya atılan bu bozuk fikirlere, Muhammed bin Suud yardımcı oldu. Vehhâbîler, Hicâz ve Irak taraflarında hâkimiyet sağladıktan sonra Osmanlı’ya baş kaldırdılar. İngilizlerin yardımıyla 1932 yılında Suudi Krallığını kurdular.
“Vehhâbîliğin belli başlı hususiyetleri şunlardır: Amel, ibâdet; îmânın parçasıdır. Farzı yapmayan, meselâ farz olduğuna inandığı hâlde bir namâzı kılmayan dinden çıkar. Allahü teâlânın; Kur’ân-ı Kerîminde bildirilen sıfatları ile el, yüz vb. ifadelerini, tevil etmezler, zâhirî (görünen) mânâsıyla anlarlar. Bunun için de Allahü teâlâyı, yarattıklarına benzetirler. Onlara göre, Allahü teâlâdan başkasından şefâat (yardım) istemek şirktir ( Allahü teâlâya ortak koşmaktır). Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) ve evliyânın rûhlarından şefâat isteyen, onların mezarlarını ziyâret edip, onların hürmetine diye vesîle ederek duâ eden, İslâmiyet’ten çıkar. Tasavvuf yoluna girmek bid’attır, sapıklıktır. Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyyeden başka kaynak kabul etmezler. İcmâ ve Kıyâsı ve dört hak mezhepten birine bağlanmayı reddederler. Peygamber Efendimizin hırka ve sakal-ı şerîflerinin ziyâret edilmesini şirk sayarlar.” (Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Yazımızın bu son bölümünde; yukarıda “serlevha” halinde verilen bilgilerin ışığında, önce, bu“İsrail’le savaş, câiz değil” diyen “Sözde Müftü”ye sesleniyor ve “Âşığımız Derebahçeli”nin kalemiyle, mısra-mısra bâzı hatırlatmalarda bulunalım istiyoruz. Ardından da sözü, “450 milyon dolarlık tablo” meselesine getirmek istiyoruz. Bakalım “Âşıklarımız” bu hususlarda ne söyledi ve de neyi nasıl tasvir eyledi?..
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = (1 ) = = =
“Vehhâbî’yim” dedi, “dindar”a vurdu;
“Osmanlı düşmanmış”, “plânlar” kurdu;
“Lawrence”lar üretti, İngiliz burdu!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Trump” büyülemiş, bunları zahir;
“Riyad” “Tel-Aviv”e, olmuş müzahir;
“İtikâd” bozuksa, değilse tahir!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“17 Eylül”de, “Südesy” konuştu;
“ABD” övgüsü, “îmân” tutuştu;
“Ulemâ-i Sû” var, isim konmuştu!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Silâh Siparişi”, “ilk avans” olmuş;
Onca “Petro-Dolar”, “Coni”yi bulmuş;
“Siyon’un Sevgisi”, kalblere dolmuş!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“İmâm”ın şu “lâfı”, “Müftü’nün gâfı”;
“Kral Selman” seçti, gösterdi “safı”:
“Ehl-i Bid’at” idi, “Küfür Tarafı!..”
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Arap-İsrail”, “boşa savaş”mış;
“Akan kanlar” yanlış, boşuna “yaş”mış;
“İsrail”le “Riyad”, meğer “kardaş”(!)mış!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Büyük Şeytân” övmek, “İblis”in işi;
“Frenler boşalmış”, “ölüm” gidişi;
“Riyad”ın yakındır, “finiş/bitişi!..”
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Küçük Kral” derken, “Baş Müftü” çıktı;
Nice “çam devirdi”, “kaleler” yıktı;
Bir çift lâf söyledi, cılık-cılık’tı!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Light İslâm’ câiz;
“İsrail’le savaş, câiz değil”miş!..
“Light İslâm” gâyeymiş, “dînen câizmiş”;
“Küçük Kral” “taviz”, sıraya dizmiş;
“Yanki” dostluklar, eskiden gizmiş!..
“Suud’dan son fetvâ: ‘Ilımlı’ câiz;
“ABD’ye taviz, üstüne taviz!..”
DEREBAHÇELİ der: “Bu nasıl hâldir?!..
‘Gök Sultan’ım başın, şöyle bir kaldır!..
Bu ‘Velî” eliyle, ‘Bir Arzuhâl’dir:
‘Rabbim bunları Sen, eyle bir mariz;
Görsün helâl neymiş, bilsin ne câiz!..’”
= = = ( 2 ) = = =
Saymış “Bizim Suudi”, “Milyon-Milyon Doları”;
“ABD’ye bent olmuş”, boynunda bak yuları;
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
“450 Milyon” bu, “saçmışlar” paraları;
“Siyon Uşakları”nı, Rabbim eyleye mevta!..
Bir “Tablo”ya bu para, “ekmek” bekler fukara;
“Sam Amca-Selman” ile, açıldı ufuklara;
“Katar-TC tu kaka”, Mısır’da “Sisi” ara!..
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
“Suriye” ağır hasta, “Irak” da komalara…
“Filistin” kan ağlıyor, “Afgan…” cenaze evi;
“Sam Amca muhabbeti”, “dost”tan öte “kör sevi”;
Hani sen “Müslüman”dın, onlar ise “Musevî!..”
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
“Vehhâbîlik” kurtarmaz, sarar “Cehîm alevi!..”
“Arakan’da kan” durmaz, Suud “Çin”e hiç vurmaz;
Varsa-yoksa bir “İran”, “Coni’den hesap” sormaz;
“Fitne-fesât” kol-kola, “İblis” aynısın kurmaz!..
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
“TC bir rüyâ” görse, bunlar hiç “hayra yormaz!..”
“Washington” ve “Tel-Aviv”, “Riyad” olmuş “sacayak”;
“Trump” ve “Netanyahu”, istiyorlar “bi dayak”;
“PKK”ydı, “DEAŞ”tı; bu “üçlüye dayanak!..”
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
“Prens Selman” efendi, sahnedeki “Avanak!..”
Saymış “Bizim Suudi”, “Milyon-Milyon Doları”;
“ABD’ye bent olmuş”, boynunda bak yuları;
“450 Milyon” bu, “saçmışlar” paraları!..
“Leonardo Vinci”ye, bu “sevdâ” nasıl sevdâ?..
KAYIKÇ’Ali yakındır, dökülür foyaları!..
Derebahçeli/Ali Kayıkçı