* “Sen, yani senin nûrun hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.” (Kur’ân-ı Kerim; Şuarâ Sûresi, âyet 219-Tefsîr-i Mazharî)
* “Allahü teâla insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücûda getirdi. Sonra bu kısımlarından en iyisini (Arabistan’da) seçti. Beni bunlardan vücûda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyisini seçip beni bunlardan meydana getirdi. O hâlde benim rûhum ve cesedim, mahlûkların (yaratılmışların) en iyisidir. Benim silsilem (Şecere-i Pâk-i Muhammedî) ecdâdım (dedelerim) en iyi insanlardır.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Dünya çapında iftihar ettiğimiz kuruluşlarımızdan biri olan “Diyanet işleri Başkanlığımız” ile “Türk Hava Yolları” tarafından “Umre”ci vatandaşlarımız için hazırlanmış bulunan iki ayrı eser elimize geçti. Bunlardan birincisi “Umre Rehberi; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları-Dr. Ekrem Keleş; Ankara, 2015” ve ikincisi de “Skylife-Umre Özel; THY Skylife Dergisi’nin eki-İstanbul, 2013”tür. Bahis konusu yapmak istediğimiz üçüncü eser ile “Millî Gazete” tarafından geçen sene başında okuyucularına kupon karşılığı hediye olarak verilen “Siyer-i Nebî/Mekke Dönemi” adlı 720 sayfalık kitaptır.
Bunlardan “Umre Rehberi”; oldukça faydalı bilgiler yanında, başta “Agop Martayan Dilaçar” ile N. Ataç gibi (biri gayr-i müslim, diğeri de iftiharla “ateist” olduğunu söyleyen) “Arı Dil/Uydurukcacı”nın ağababaları iki dil devrimcisinin empoze ettikleri/kullandıkları “sözcükler”in sergilendiği bir eser olmasının yanında, yazarının THY’nın “Skylif Umre Özel Dergisi”nde “Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı” olarak “Umre ve Kulluk” (bkz: s. 6) başlıklı yazısında; “Kâbe, Azer oğlu İbrâhim’in yaptığı bir binâdır.” diyerek, Peygamberimiz Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”in yukarıya “serlevha” olarak aldığımız âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler hilâfına fikir beyân etmesi/lâf söylemesi ile, dolayısıyla da mânevî inançlarımıza saldırmaktadır…
Aynı durum; yukarıda adını verdiğimiz “Millî Gazete”nin hediye kitabı olan ve “Libyalı Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi” tarafından kaleme alınıp yine bu gazetenin köşe yazarlarından “Sn. Mustafa Kasadar”ın tercümesiyle dilimize kazandırılmış bulan eserde ve bu gazetenin köşe yazarlarından Sn. “Mahmut Toptaş Hocaefendi” tarafından yayına hazırlanıp sık sık tavsiye edilen “Kur’ân-ı Kerîm Şifa Tefsiri” adlı kaynak eserde de dikkat çekmektedir:
“Hani o, babasına ve kavmine: ‘Neye tapıyorsunuz?’ demişti. ” (Siyer-i Nebi: Kur’ân-ı Kerîm; Şuarâ Sûresi, âyet 70) (Sy: 241); “Hani babasına ve kavmine: …”, “Babamı da afv et. Çünkü o sapıtanlardan oldu.” (Kur’ân-ı Kerîm Şifa Tefsiri; Şuarâ Sûresi, âyet 70, 86)
=== * ===
Şehrimiz Büyük Camii karşısındaki Türkiye Gazetesi Samsun Bölge Temsilciliği Muhasebe Servisi’nde görev yaptığımız yıllarda, Amasyalı bir arkadaşımız vardı. Adı K. Selim Gökat. Şimdilerde emekli. Bir gün bir arkadaş gelerek kapıdan kendisine, “Selim Abi” dedi; “Baban aşağıda seni bekliyor.” diye seslendi.
O da boş mu bulundu, her nasılsa; “Hangi babam?” diye sorunca serviste arkadaşlar, ister istemez gülüştük.
Bunun üzerine Selim Abi, bizlere şu açıklamada bulundu: “Niye gülüyorsunuz ki? Benim tam 3 tane babam var. Biri öz babam, biliyorsunuz ki ben evliyim; yani bir de kayın babam var, etti mi iki baba. Bir de, öz babamla annem ayrıldıktan sonra annem ikinci bir evlilik yaptı, yani üçüncü olarak da üvey babam. Bunda şaşacak ne var?” deyince bizler mahcup olup özür dilemiştik.
Bu hikâyeyi şunun için naklettik: “Dr. Keleş” gibi bâzı yazar, hâtip ve hoca efendiler; genellikle de Kurban Bayramı yaklaşırken “kurban”dan bahsederken veya “umre”den konuşurken konuyu Hazreti İbrahim “aleyhisselâm”a getirmekte ve Kur’ân-ı Kerîm’in En’âm Sûresi 74. âyetindeki “Ve iz kaâle İbrâhiyme liebiyhi Âzere… (Hani İbrahim atası Âzer’e ‘Sen kendine putları ilâh mı ediniyorsun? Muhakkak ben seni ve kavmini açık bir dalâlet içinde görüyorum’ demişti.) şeklindeki ifâdesinden, bu büyük peygamberin babasının ve dolayısıyla da Peygamberimiz Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”in, büyük-büyük babası olan bu şahsın putperest olduğunu söylemekte ve buradan da peygamberler halkasına olduğu gibi Resûlullah’a da “iftira” edebilmekte, dolayısıyla da O’nu “yalancılıkla” itham eyleyebilmektedirler…
“Dr. Keleş” ile “Prof. Sallabi” gibi bâzı “iftiracılar”ın en meşhurlarından biri de bir dönem CHP’den milletvekili olmuş, sonra yeni bir partinin Genel Başkanlığı’nı üstlenmiş, 2016 yılında ölmüş, medyatik şahsiyetlerden “Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk”tür. Onun “Hürriyet Gazetesi Yayınları” arasında çıkan “101 Soruda İslam Ahlakı” isimli, içinde “îmânî ve îtikâdî yönden” pek çok yanlış bulunan “Ramazan armağanı” kitapçığının 42. sayfasında, “İbrahim bir peygamber olmasına rağmen, babası putperesttir” sözüyle ‘Peygamberler Şeceresi’ne iftirâlar savurmaktan çekinmemektedir…
Gerçi; başta Tibyan ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi bâzı meşhûr meâl ve tefsirlerde de “İbrahim babası Âzer’e…” ifâdesi mevcutsa da bunlarda “İbrahim öz babası Âzer’e…” ibaresi geçmemektedir.
Başta “Altıparmak-Peygamberler Tarihi” (Hakîkat Kitabevi Yy. İst. 1982, s. 159) olmak üzere pek çok muteber eserde, işin doğrusu bildirilmekte ve “Âzer, İbrahim aleyhisselâmın amcası ve üvey babası’dır. Öz babası değildir. İbrahim aleyhisselâmın kendi babası Târûh idi. Nemrûd taraftarı idi. Târuh ölünce; Âzer, İbrahim aleyhisselâmın annesini aldı. Böylece üvey babası oldu. (Senâullah Dehlevî)
Târûh ile Âzer, iki kardeş idi. Araplar, amcaya da baba derlerdi. (S. Abdülhakîm Arvâsî)” denilmektedir. (Bkz: “Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye”, s. 938 ve “Türkiye Gazetesi Dinî Terimler Sözlüğü”, c. 1, S. 36)
Diğer taraftan; “Peygamberimiz Efendimiz” “sallallahü aleyhi ve sellem”in “Şecere-i Pâk-i Muhammedî” diye anılan “temiz soy kütüğü”nde hep îmânlı insanlar, hep namuslu temiz kimseler vardır. Bu husus, “Kur’ân-ı Kerîm”in Şuârâ Sûresi 219. âyetinde bizzat “Cenâb-ı Allah” tarafından şu şekilde haber verilmektedir: “Sen, yani Senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.”
“Allah Resulü” de açıklamalarında, “Allahü teâlâ insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi. Sonra bu kısımlarından en iyisini (Arabistan’da) seçti. Beni bunlardan vücuda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyisini seçip beni bunlardan meydana getirdi. O hâlde benim rûhum ve cesedim mahlûkların (yaratılmışların) en iyisidir. Benim silsilem, ecdâdım en iyi insanlardır” (Müslim) ve “Her asırdaki insanların en iyilerinden dünyaya getirildim” (Buharî) ve “Dedelerimin hiçbiri zina etmedi. En iyi babalardan, temiz analardan geldim. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların, en iyisinde bulunurdum.” (Mevahib) ve “Hazret-i Âdem’den babama kadar hep nikâhlı ana babadan geldim. Ben ecdat olarak sizin en hayırlınızım.” ve “Soy bakımından da insanların en şereflisiyim. Öğünmek için söylemiyorum” (Deylemî) şeklinde buyrulmaktadır.
“Beydavî Tefsiri”nde de konu hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Azer kelimesinin baba kelimesinin atf-ı beyanı olduğu; yani bir kimsenin iki ismi olup, birlikte söylenmesi durumunda, birinin meşhur olmadığı, ikincisinin meşhur olduğu anlaşılır demekte ve meşhur olmayan birincisindeki kapalılığı açıklamak için ikincisi söylenir. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm da iki kimseye baba demektedir ki bunlardan birincisi kendi öz babası, diğeri ise üvey babası ve amcası olan Azer’dir. İcaz, belagat ve fesahat kaidelerine göre âyet-i kerimenin mânâsı, “İbrahim, ismi Âzer olan babasına dediği zaman” demektir ki böyle olmasaydı, sadece “Azer’e dediği zaman” veya “Babasına dediği zaman” şeklinde söylemek yetişirdi. Eğer Azer kendi öz babası olsaydı ‘babası’ kelimesi fazla olurdu. Türkçede bile (Babam Ali geliyor) denmez. (Babam geliyor) denir. Ama meselâ kayınpederi de varsa, hangisi olduğunu belli etmek için, (Ali babam geliyor) denebilir.
Kur’ân-ı Kerim’de amcaya, ‘baba’ denilmektedir. Hazret-i İsmail, Hazret-i Yakup’un ‘amcası’dır. Fakat Kur’ân-ı Kerim’de, (Amcan İsmail) denmiyor, “Baban İsmail) deniyor. Tefsirlerde; Kur’ân-ı Kerim’de, amcaya baba denildiği bildirilmektedir. Peygamber Efendimizin yaşlı köylüye, amcaları olan Ebu Talip’e ve Hazret-i Abbas’a da baba dediği, çeşitli muteber kitaplarda yazılıdır.
Yalnız Araplar değil, çeşitli millerde de amcaya, üvey babaya, kayınpedere ve yardımsever zatlara ‘baba’ demek âdettendir.
Ülkemizde bunun yanında insanlara iyilik eden, onları himayesine alan kimselere de mecaz olarak ‘Baba adam’, “Fakir babası” dendiği hepimizce malûmdur. Hatta yaşlı kimselere de ‘Baba’ dendiği bilinmektedir.
İmam-ı Süyutî Hazretleri, “Kitab-üd-derc-il-münife” isimli eserinde, “Âzer’in, Hazret-i İbrahim aleyhisselâmın amcası” olduğunu, vesikalarla ispat ekmektedir.” (Bkz: M. Ali Demirbaş-Türkiye Gazetesi, 15–16 Nisan 2007, s. 17)
* * * * * & * * * * *
Boş unvanlara aldanmadan, ilmî yetersiz kalemşorlara kanmadan ve o büyüklere dil uzatıp da nar-ı Cehîm’de yanmadan kendimize gelelim ve işin doğrusunu bilelim; söyleyelim, yazalım ve yayalım…
Diyoruz ve bu his ve düşünceler ile kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı bir kere daha baş başa bırakıyoruz.
Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
* - * - * - * - * -
Âzer Peygamber emmisi/Sonra üvey babasıdır.
Resûl demiş en iyisi: Târûh nûr’un halkasıdır…
Doğru tefsir, doğru kitap/Yerinde olmalı hitap;
Yoksa îman düşer bîtap/Hadis işin esasıdır…
Soy babası, nikâh baba/Bir de okutan, Elif-Ba;
Asıl budur, üçlü halka/Üveylik baş belâsıdır…
KAYIKÇI doğru îtikât/Doğru îman-hakîkat
Kesilmeli pür dikkat/İhlâs, ilmin cilâsıdır…
Ali Kayıkçı