* “Ve lillâhil esmâ-ül Hüsnâ…” (En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’nu bu güzel isimlerle zikredin, anın… O’nun isimlerinde sapıklığa düşenleri de bırakın. Onlar, yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.)” (Kur’ân-ı Kerîm; Â’raf Sûresi, âyet 180)
* “Muhakkak Allahü teâlânın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri ezberler, mânâlarını öğrenir, inanır, bunları ihlâsla okursa (azapsız) Cennet’e girer.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlâk, yeni bir tarih, hattâ, Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır.” (Kemalizm-Tekin Alp; Prof. Dr. M. Fuad Köprülü’nün önsözü ile Cumhuriyet Gazete ve Matbaası-İstanbul 1936, s. 171.
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi; bu uydurukça/arı “Agop-Ataç zehirli” dil, bu Eceruf’ça, edebiyat tesirinde kalan, bir kısmı da maalesef bizlere yakın olan gazete ve dergilerde yer alan bu şâir, yazar ve edebiyatçı dostlardan/kalemlerden bâzıları, üzülerek ifâde edelim ki bu “Tanrı” kelimesine âdeta balıklama dalmakta ve ikide bir, kimlere ve hangi inançlara, hangi kesimlere hizmet ettiğini bilmeden ve düşünmeden, “Tanrı” aşağı, “Tanrı” yukarı demekte, hatta bunun hatâlı olduğunu sözlü ve yazılı olarak ifâde ettiğimizde de bize tepki göstermekte ve susturmaya çalışmaktadırlar…
Sizlere, rahmetli “Ayhan Songar” hocanın güzel tespit ve teşhisine paralel olarak çok önemli bir araştırma ve incelememizden bahsetmek istiyoruz…
Bakınız şimdi; 3 ayrı Kur’ân-ı Kerîm meâlinden, aynı âyet-i kerîmelerin izahlarının nasıl farklı yapıldığını göstermeye çalışacağız:
Ele aldığımız ilk temel meâl, “Tibyân Tefsiri” isimli eser olup hicretin 1110. yılında kaleme alınmış, 3 asrı aşan bir süreden beridir de İslâm Dünyâsında aranıp okunan bir kitaptır.
İkincisi ise yakın dönemin Emekli-Müftü yazarlarımızdan “Celâl Yıldırım” tarafından hazırlanıp Tercüman Gazetesi’nce 1982 yılında okuyuculara Ramazân hediyesi olarak dağıtılan Meâl ve Tefsîri’dir.
Üçüncüsü de İttihat ve Terakkicilerin isteği üzerine hareket edip 27 Nisan 1909 günü toplanan Ayan ve Mebuslar Meclisi’nde, Cihân Padişâhı ve Müslümanların Halifesi Sultan Abdülhamîd Hân Hazretlerinin tahttan indirilmesi için “iftirâ ve yalan”larla dolu “Hal’ Fetvâsı”nı hazırlayan sonra da mebus olan “Elmalılı M. Hamdi (Yazır) Hocaefendi” (Bkz: Türkiye Gzt-Mehmet Oru; 27.4.2010, s. 15 ve Millî Gazete-Mustafa Kasadar; 12.02.2018, s. 17), (Elmalı/Antalya, 1878-İstanbul, 1942)’ye ait “Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali’dir…
Bu sıralamaya göre açıklamaları vereceğiz ve sûre isimleri yerine de Kur’ân-ı Kerîm’deki sıra sayısını, âyet sayısı ile zikredeceğiz:
Tibyân: 2/255: “Allah!.. O, yegâne mâbud-ı bilhaktır, O’ndan başka mabûd yoktur.”
Yıldırım: 2/255: “Allah ki O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, ancak O vardır.”
Elmalılı: 2/255: “Allah!.. Başka tanrı yoktur, ancak O vardır!..
Tibyân: 3/2: “Allah teâlâ, Mâbûd-ü bilhak O’dur. O’ndan başka mâbud yoktur.”
Yıldırım: 3/2: “Allah, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.”
Elmalılı: 3/2 “Allah!. Başka tanrı yoktur, ancak O vardır.”
Tibyân: 3/6: “Döl yataklarında sizi (erkek, dişi, beyaz, siyah, çirkin, güzel) dilediği şekil ve keyfiyette tasvir eden O’dur. O’ndan gayri ilâh yoktur.”
Yıldırım: 3/6: “Ana rahminde size dilediği (hikmet ve kanunla) şekillendiren O’dur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur…”
Elmalılı: 3/6: “Rahimlerde size dilediği şekli veren O’dur. Başka tanrı yoktur, ancak O vardır.”
Tibyân: 3/18: “Allah teâlâ, kendisinden gayri ilâh olmadığını, vahdâniyetine delâlet eden delillerle, âyetlerle açıkladı… O’ndan gayri ilâh yoktur.”
Yıldırım: 3/18: “Allah kendinden başka ilâh olmadığına şehâdette bulundu, (varlığının ve birliğinin delil ve belgelerini varlık âleminde sergiledi)… O’ndan başka ilâh yok.”
Elmalılı: 3/18: “Allah kendisinden başka tanrı olmadığı gerçeğine şahittir… O’ndan başka tanrı yoktur, ancak O vardır.”
Tibyân: 20/8: “Allah teâlâ, O Mabûd-ı bilhaktır ki, şerik ve nazîri yoktur. O en güzel isimler (esmâ-i Hüsnâ) O’nundur.”
Yıldırım: 20/8: “Allah, O’ndan başka hiçbir ilâh yok. En güzel isimler O’nundur.”
Elmalılı: 20/8: “Allah’tan başka tanrı yoktur, ancak O vardır! Hep O’nundur (esmaü’l-hüsna) en güzel isimler.”
Tibyân: 22/34: “…İlâhınız tek bir ilâhtır…”
Yıldırım: 22/34: “…İlâhınız tek bir ilâhtır…”
Elmalılı: 22/34: “…Şimdi hepinizin tanrısı tek bir tanrıdır…”
Tibyân: 23/23: “Yalnız Allah teâlâya ibadet edin. O’ndan gayri, mâbud-i bilhak ilâhınız yoktur.”
Yıldırım: 23/23: “Allah’a ibâdet edin, O’ndan başka sizin hiçbir (hakikî) tanrınız yoktur.”
Elmalılı: 23/23: “Allah’a kulluk edin, O’ndan başka bir tanrınız yoktur.”
Tibyân: 23/32: “Allah teâlâyı tevhid ve O’na ibadet edin ki O’ndan gayri, mâbud-i bilhak ilâhınız yoktur.”
Yıldırım: 23/32: “Allah’a ibadet edin, O’ndan başka sizin için (hakikî) hiçbir tanrı yoktur…”
Elmalılı: 23/32: “Allah’a ibadet edin, O’ndan başka bir tanrınız yok!”
Tibyân: 23/117: “Kim Allah teâlâ ile beraber… başka bir ilâhı mâbud edinirse…”
Yıldırım: 23/117: “Allah’la beraber başka bir ilâha… ibâdet edip tapan kimse…”
Elmalılı: 23/117: “Kim Allah’la birlikte diğer bir tanrıya taparsa…”
Tibyân: 25/3: “Müşrikler ise, Allah teâlâyı bırakıp kendilerine hiçbir şey yaratamayan, bilâkis kendileri yaratılan, nefisleri için ne bir zararı def’e ve ne de bir menfaati celbe, ne de öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra ba’se muktedir olmayan ilâhlar edindiler.”
Yıldırım: 25/3: “(Öyle iken inkârcı sapıklar) O’nu bırakıp başka tanrılar edindiler ki, bunlar bir şey yaratamazlar, kendileri yaratılmışlardır, kendi kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarara sâhiptirler; ne ölüme, ne dirile, ne de öldükten sonra yeniden dirilmeye güç getirebilirler.”
Elmalılı: 25/3: “Kâfirler, O’ndan başka bir takım tanrılar edindiler. Edindikleri o tanrılar, hiçbir şey yaratamazlar, kendileri yaratılıp duruyorlar, kendi kendilerine ne bir zarar, ne de bir fayda verebilirler; ne öldürmeye, ne diriltmeye, ne de öldükten sonra diriltmeye güçleri yetmez.”
Tibyân: 25/42–43: “Şayet ilâhlarımızın ibadetinde sabır ve sebat etmiş olmasaydık, neredeyse bizi onlara ibadetten saptıracaktı… O hava ve hevesini mâbud edinen kimseyi gördün mü? Sen onu bundan menedecek bir muhafız olabilir misin?”
Yıldırım: 25/42–43: “‘Tanrı edindiğimiz (putlara tapmakta) sabretmemiş olsaydık neredeyse bizi saptıracaktı’… Arzu ve hevesini tanrı edineni gördün mü? Yoksa sen mi onun üzerinde (koruyucu, kurtarıcı) vekîl olacaksın?...”
Elmalılı: 25/42–43: “‘Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı’ diyorlar… Gönlünün arzuladığı kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Artık ona sen mi vekil olacaksın?”
(Devam edecek)
Derebahçeli/Ali Kayıkçı