* “Her nefis (canlı) ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 185) * “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” (Hz. Muhammed “s.a.v.”)
* “Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde/Ruhu her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter Ve serin serviler altında kalan kabrinde/Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.” (Rindlerin Ölümü-Y. Kemâl Beyatlı)
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Önümüzdeki haftanın ikinci günü olan 17 Nisan Salı; “8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal”ın ve de “Çarşambalı Hemşehrimiz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil”in “ölüm yıldönümleridir.” Unutulmamalı için bir hafta öncesinden şöyle bir hatırlatalım ve “Mübârek 3 Ayların 2’inci olan Şabân-ı Mübârek”in ilk gününde her ikisini de rahmet ve minnetle analım istedik.
Bir önceki dönem “İstanbul Milletvekili” olarak da hizmet etmiş bulunan ve “Türkiye Gazetesi”nde de köşe yazarlığı yapmış olan “Sayın Fuat Bol”, 18 Nisan 2013 günlü makâlesinde; “(…) Özal’a kadar bu millet, tabir caizse hep itilmiş ve kakılmış kötü bir kadın şeklinde telâkki edildi. O anlayışa göre; bu kötü kadının sırtından sopası, karnından sıpası eksik edilmemeliydi! Nitekim öyle de yapıldı. Mütemadiyen askerî müdahaleler ve sözüm ona olağanüstü dönem yönetimleri… Kendi sınırları içinde hapsedilmiş, dünyadan bihaber insan yığınları ve bunların en ilkel uğraş alanları…” demekte ve sonra da şöyle devam etmektedir:
“Özal’a kadar Türk insanı dünyada yaşıyor farz edilmiyordu ki, dünyaya açılsın ve dünya ile rekabet edebilsin! Bütün bunlardan daha önemlisi; Özal’a kadar milletin üzerine korkunç korkular salmışlardı. Şunu yaparsan yanarsın; bunu yaparsan batarsın; buna dokunursan yıkarsın; buna girişirsen bitersin!.. Böylece, millete kendine öz güveni kaybettirilmiş ve millet âdeta ‘mankurt’laştırılmıştı.
Seneler senesi millete; Avrupa! Avrupa! dedirttirilmiş ama, Avrupa kavanozu yalnızca dışından yalattırılmıştı. Özal’ın açtığı yollardan bugünlere geldik… Maddede ve mânâda; bugün katedilen tüm yolların önünü hep Özal açtı. Çünkü O, ufuk adamı idi; millete ve vatana gerçek sevdalı idi. İnançlıydı; bu yüzden gözünü budaktan esirgemedi.
Öldü veya öldürüldü ise de; bakınız ölmedi ve hâlâ yaşıyor ve kıyamete kadar da yaşayacak. Zira çığır açan insanların amel defterleri kapanmaz. İyi çığır açmışsa, o iyilik işlendikçe; hep sevap kazanacak; kötü çığır açmışsa, o kötülük işlendikçe hep günâh kazanacaktır.
Siyasetçi, özellikle cemiyet plânında kendini bu teraziye çekmek zorundadır. Hayırla yâd edilmek ne güzel; Özal ise, en güzelle yâd edilenlerden. Ne mutlu! Nur içinde yat; ‘Tonton Amca!”
* - * - * - * - * - * -
17 Nisan 1993 târihinde Râhmet-i Rahmân’a kavuştuğu günde, çok yakın bir aile ferdimizi kaybettiğimiz gibi üzülmüş ve bu büyük keder içinde iken kaleme aldığımız , “Mahalleden Bölgeye Samsun/2” ile “Türk’ten…..tâ Atatürk’e Türk Destanları” adlı eserlerimizde yer verdiğimiz ve de o günlerde yazdığımız bir mahallî/yerel gazetedeki köşemize de taşıdığımız “Özal’a Ağlamayan Gözü Gözden Sayamam” başlıklı aşağıdaki şiirimiz ile duygularımızı dile getirmeye çalışmıştık. O’nu kaybettiğimizin 25. yılında bir kere daha râhmet ve minnetle yâd eyliyoruz:
Râhmet olsun anana, râhmet olsun canına;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
“Çatal dilliler” sustu, selâm durdu ‘anı’na;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
Sen söylerken gönendik, anlattıkça güvendik;
“Türk-İslâm” heybetiyle, târihe hörelendik;
Ansızın gidişinle, yandık-bittik-tükendik;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
Son Avrupa cihâdı, Asya’ya son seferi;
Senin ile yaşadı, Türk’ün her bir neferi;
Hamle-teknik el-ele, çağa vurdu zaferi;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
Dirini anlamayan, ölünden korkar oldu;
Nice bin pişman şimdi, âh ettikçe kahroldu;
Yanında tad verenler, geri kaldı zehroldu;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
Rabb’im “Yürü!..” deyince, dağ taş başın eğince;
Türkiye büyüyorken, millet erdi sevince;
“Haç” selâma durur hep, “Hilâl” gülümseyince;
Özal’a ağlamayan, gözü gözden sayamam!..
Ali Kayıkçı