Millet İttifakının, hükümet tarafından hayata geçirilen veyahut geçirilecek olan her çeşidinden icraata karşı çıkışının altında sosyal medya ve anket yönlendirmeleri yatmaktadır.
Bu cehaletin, bu çocuksu ‘oynamıyorum’ ruh halinin, bu sorumsuzluğun, bu vatan, millet ve devlet menfaatlerine biganeliğin başka izahı olabilir mi?
Bunu geç de olsa, İYİ Parti lideri Akşener’in, “Rusya’nın bölge devletlerinin güvenlik ve egemenliklerini tehdit etmesi bir dış politika doktrini değil, Dostoyevski romanlarında görülen türden bir ruhsal bunalımdır. Uluslararası toplum bu davranışı şiddetle reddetmeli ve devlet egemenliği ile saldırmazlık ilkesini esas alan uluslararası sistem yaklaşımına ivedilikle geri dönülmelidir" açıklamasından sonra fark ettim.
Savaşın ilk günüydü, medya ve sosyal medya Hitler’e benzettiği Putin’e öfke kusuyordu.
Akşener sosyal medyanın gazına gelerek böyle bir açıklama yaptı.
Gazına gelerek yanlış oldu.
Cahil, sorumsuz, vatan, millet ve devlet menfaatlerine bigâne danışmanlarının yönlendirmesiyle…
Ne zamanki memleketin helal süt emmiş savaş uzmanı, stratejist, asker emeklisi yorumcuları, Türkiye’nin arabulucu, her iki ülke ile dengeli ilişkilerinin olumlu, faydalı ve çok yerinde bir siyaset olduğunu söylemeye başladı, sosyal medyadaki, Türkiye’nin savaş karşısındaki tavrına yapılan eleştiriler sükûnet buldu.
Akşener ve cahil, sorumsuz, vatan, millet ve devlet menfaatlerine bigane danışmanları baktılar ki vaziyet böyle, bir daha bu mevzuda açıklama ve paylaşım yapmadılar.
Aynı şekilde,
Bayraktar İHA, SİHA TB2’lere yapılan, önce sosyal medya, sonra siyasi saldırılar, dünya bu uçakları övmeye başlayınca sona erdi.
O zaman da Kılıçdaroğlu, “O fabrikaları ilk gezen benim. Gelişmesini, büyümesini, iyi yatırım yapmasını isterim. Bir insan teknoloji konusunda önemli hamleler yapıyorsa desteklemek lazım. Onun siyasi görüşü hiç önemli değildir” demeye başladı.
Aynı şekilde,
Başörtüsü meselesine sosyal medya taarruzları azalmaya başlayıp anketler başörtüsüne yapılan saldırıların seçim sathı mahallinde iyi netice vermeyeceğini ortaya koyunca Kılıçdaroğlu,
“O dönem YÖK başkanıyla konuştum, başörtüsü yasağının kaldırılmasını söyledim ve kaldırdılar” deyiverdi.
Aynı şekilde Kanal İstanbul, aynı şekilde Nükleer Santraller, aynı şekilde Milli Silahlar, Maden Arama Gemileri, Mavi Vatan, İstanbul Hava limanı…
Bu misallerden çok var…
Demem o ki,
Algı operasyonlarını medya, sosyal medya ve siyaset saç ayağına oturtuyorlar.
Gerekli görürlerse, FETÖ – PKK gibi kullanışlı örgütleri, dış güçleri, büyükelçileri ve yabancı basını da dâhil ederek algı operasyonlarını küresel hale getiriyorlar.
Şimdi, bakıyorsunuz 1915 Çanakkale Köprüsü’ne zehir zemberek karşı çıkış, hesapsız kitapsız itirazlar başlatılmış.
Bir gazeteleri de hayasızca, “Dur Yolcu! 200 Lira ver geç” manşetini çekmiş.
‘Ne olacak, bütün köprülerin başına gelen 1915 Çanakkale Köprüsü’nün de başına geliyor’ derseniz, mesele o değil.
Mesele şu;
Yapımında 30 bin kişinin görev aldığı, Türkiye'nin en tecrübeli mühendislerinin yanında 19 ülkeden 360 yüksek mühendisin de görev aldığı dünyanın en uzun asma köprüsüne; medya ve sosyal medya saldırılar püskürtülebilir, anketlerden, ‘1915 Çanakkale Köprüsü’nün yapımını olumlu buluyorum’ neticesi çıkarsa ve küresel bir destek de gelmezse ki gelmez.
Çünkü Avrupa’dan Çin’e uzanan bir yol hikâyesidir bu…
O zaman Kılıçdaroğlu veyahut Akşener;
“Dedemin dedesi Sultan Abdülhamit’in mühendisiydi. Bu köprüyü birlikte tasarlamışlardı” dahi diyebilir…