Milyonlarca insanımızı bombalarıyla katlettiler.
Şiir gibi şehirlerimizi füzeleriyle, tanklarıyla, toplarıyla delik deşik ettiler.
Şehirlerimiz yaşanılamaz hale gelince göç etmek zorunda kalan milyonlarca Müslümanı aç ve susuz ve dondurucu soğukta sınır kapılarında beklettiler, bekletiyorlar.
Buz gibi havada, çamur içinde, naylondan çadırlarda ve mülteci kamplarında yaşayanlarımızın nefes almalarına dahi tahammül edemiyor, bunu dahi çok görüyorlar.
Ölüme yelken açıp denizleri geçerek çok sevgili ülkelerine sığınmaya çalışan kucağı çocuklu babaların ayaklarına çelme taktılar.
Çocuğunu korumak için önce kendini yere atan babanın bu halini kahkaha atarak seyrettiler.
Çocuklarımızı ve annelerini ve babalarını açık denizlerde botlarını batırarak ölüme terk ettiler.
Ben şimdi Ukrayna şehirlerinin, mesela Kiev’in, tıpkı İdlib gibi, Şam gibi, Halep gibi, Basra gibi, Bağdat gibi, Kabil gibi delik deşik olmasını bir Hollywood filmi gibi seyrediyorum.
Batının önce diyar-ı İslam’a ve sonra bütün dünyaya yağmur gibi serptiği bombalardan nedamet getirmesini bekliyorum.
Tabi ki de boşuna bekliyorum.
Küresel sermaye ve küresel silah tüccarları için ölen insandan çok atılan bombaların ekonomik değeri daha önceliklidir biliyorum.
İslâm coğrafyasını, Müslüman ülkeleri bazen Rusya, bazen Amerika ve bazen de Amerika ile Rusya’nın başını çektiği ‘Büyük Koalisyon’ bombalıyor.
Ukrayna’yı sadece Rusya…
Ne fark eder bomba aynı bomba, para aynı para, ölen aynı insan…
Remarque’den bu güne ‘Batı cephesinde değişen hiç bir şey yok.’
Ukrayna'dan komşu ülkelere gitmeye çalışan mülteciler arasında bulunan siyahiler trenden zorla indiriliyor.
Mavi gözlü, sarışın olmayanlara yine hayat hakkı yok!
Ulan vicdansızlar!
Savaşın ortasındasınız, bari şimdi yapmayın…
Ama hayır; gâvur, gâvurluğunu yapacak…
Şimdi böyle bir manzara içeresinde, bizin televizyon kanalları, düzeltiyorum, bizim olduğunu zannettiğimiz televizyon kanalları, sarışın ve mavi gözlü meslektaşlarının kuyruğuna tutunarak bana yedi yirmi dört Kiev güzellemesi yapıyorlar.
Kiev meydanında bir cadde varmış, görmeyenlerin mutlaka görmeleri, görenlerin de bir kere daha görmeleri gereken bir caddeymiş bu.
Şimdi caddenin girişi ve çıkışı kum torbalarıyla ve dikenli tellerle kapatılmış…
Vah ki vah…
Eskiden Halep oradaysa arşın buradaydı…
Unutuldu değil mi o günler…
Sarışın ve mavi gözlü sevdasından aslını astarını, tarihini ve kültürünü unutmuş televizyoncularımız nereden bilecek Şam’ı, Halep’i, İdlib’i…
Bosna’yı…
Bana kimse, İslam coğrafyasının şiir gibi şehirleri bombalanırken Avrupa tatillerine devam edenlerin bugün ekran başında yedi yirmi dört Kiev güzellemesi yapmalarına üzülmüyorum diye artislik yapmasın.
Badel harab'ül Basra…
Bağdat bombalanırken, çocuklar misket bombalarını, bubi tuzaklarını oyuncak zannederek peşinden koşarken hayat ne güzeldi.
Benim sadece, Aylan Bebek yaşayabilseydi onunla saklambaç oynayacak olan sarısı, mavisi, siyahı, beyazı hiç fark etmez Kiev’de çocukların bir damla gözyaşına merhametim kaldı.