AK Parti Genel Merkezinde mahalli idareler seçimleri için hazırlıklar başladı.
Anketler, teşkilat temayülleri, il ve bölge koordinatörlerinin sahadan birebir görüşmelerle hazırladıkları raporlar…
Bütün bunlar derlenip toparlanacak ve Cumhurbaşkanı liderliğinde oluşturulan ‘Belediye Başkanlarını Belirleme Çalışma Grubunda’ değerlendirilip elemeler yapılacak.
Elemelerden sağ çıkabilen üç, bilemedin dört belediye başkan adayı makama yani AK Parti Genel Başkanı’nın masasına gelebilecek.
Genel başkan yani Reis, dört adayı birebir görüşmek üzere kabul edecek.
Her birini teker teker odasına çağıracak.
Heyecan dorukta…
En fazla beş, bilemedin yedi dakikada yani bir çırpıda olacak ne olacaksa…
Adayın fizikî görünüşü, oturuşu, konuşması, sorulan sorulara verdiği cevaplar, meselelere hâkimiyeti derken Reis’in soracağı bir soru ve o soruya aldığı cevap her şeyin başlangıcı veyahut sonu olacak.
Reis bu soruyu AK Parti kurulduğu günden bugüne karşısına gelen her milletvekili ya da belediye başkan adayına soruyor.
Aşina bir soru yani.
Belki de adaylar makama gelene kadar bu soruya hazırlık bile yapıyorlar.
Ne var ki sorulan soru pek fazla hazırlık kaldıracak türden bir soru değil gibi...
‘Sen olmazsan kim olsun?’
Milletvekilliğine veyahut belediye başkanlığına kendinden sonra kimi uygun görüyorsun?
‘Efendim, bu makama kendimden daha liyakatli olanı göremiyorum’ diyemezsin.
‘Ooo, bu ne enaniyet!’ derler ve anında boyunun ölçüsünü almış olursun.
İstesen de istemesen de dışarıda, kapının önünde bekleyen üç namzetten, üç arkadaşından birisinin ismini vermek zorundasın.
Teamüller burada, liyakat sahibi olandan ziyade en zayıf olan adayın isminin zikredildiği yönünde istatistik arz ediyor.
Nasıl olsa seçilmez diye verilen isim, herkes aynı şeyi düşününce üç kişinin ortak adayı olarak çıkıyor ve Reis de ‘Bir mutabakat sağlandı’ diyerek o ismi nihai aday olarak ajandasına yazıyor.
Soruya makul bir cevap vermekten ziyade, duygularıyla cevap verenler, tipik bir ‘Benden sonra tufan’ vaziyetiyle rakibi olarak görmediği adayı belediye başkanı yapmış oluyor.
Yani burada hafif davaya ihanet mevzubahis…
‘Sen olmazsan kim olsun?’ sorusuna ezeli ve ebedi rakibini kimse söylemez…
Ve fakat bu soruya, anketlerden ve koordinatör raporlarından çıkabilecek ihtimalleri de göz önüne alınarak makul bir cevap verilebilseydi, kaybeden kendisi de olsa, kazanan kendi şehri olabilecekti.
Denilebilir ki, ‘bunların hepsi suiistimale açık, masa başında, ahbap çavuş ilişkileriyle değiştirilebilecek veriler.’
Yine de bu soru karşısında dik durabilmek ve liyakat esaslı cevap verebilmek çok önemli...
Bu soru bir makama aday olacak kişinin kumaşını ortaya koyacak türden bir soru.
Ya bütün hesapları kitapları iyi tahlil ederek en stratejik cevabı bularak bir isim zikredeceksin veyahut bütün hesapları kitapları elinin tersiyle bir kenara iterek kendinden sonraki en doğru olan adayı göstereceksin.
Makama çıkmak için vakit varken, şimdiden düşünmeye başla;
‘Sen olmazsan kim olsun?’