Altı kişi, bir masanın etrafına kahvaltı yapıyoruz.
Meseleler aynı, ekonomi, doların önlenemez yükselişi vesaire…
Masa ortadan ikiye bölünmek üzereydi ki tarafsız kalan arkadaşa ekonomik gelişmeleri yakından takip ettiğini bildiğimden,
“Faizin artması mı, Doların yükselişi mi daha tehlikeli” diye sordum.
Cevabı beklediğim gibi, “Faiz” oldu.
Karşı taraf sarsıldı…
Bizim taraf bu sefer faizle mücadelenin faziletleri hakkında konuşmaya başlayıp üstünlüğü ele alacaktı ki, karşı taraftaki hane sahibinin tiyatral bir atağı geldi.
Gitti bir kutunun içinden bir ‘şey’ aldı, elinde sallayarak,
“Bu elimde tuttuğum şeyi ben Dolar ile alıyordum. Şimdi ne alabiliyorum ne de satabiliyorum. Kur üzerinden satsam alan yok. Üzeri fiyatından satsam bana yazık, yerine koyamıyorum”
Baktım elinde tuttuğu şeye; bir tel, ucunda sünger… Sünger oval kesilip griye boyanmış…
Bunun nesi ithal, bu hep dolarla satılsa ne, satılmasa ne…
Memlekette bunu üretemiyorsak kapatalım Anadolu’yu, gidelim Orta Asyalara…
Ama öyle değil iş…
Bunun muhakkak yerlisi var...
Sağlıkta kullanıldığı için ithal malı daha kaliteli diye hasta yakınları, biri ucuz yerli, diğeri pahalı yabancı olmak üzere iki tercihe zorlanıyor.
Ne yapsın hasta yakını?
Mecburen ‘Madem ithal malı ve madem pahalı demek ki bu daha iyidir’ diye düşünerek hastasının bir an önce sağlığına kavuşabilmesi için tercihini dolar üzerinden gelen üründen yana yapmak zorunda hissediyor.
Burada çıkan sonuç çok açık; Biz Yatırım seferberliğinde geç kaldık!
Üretimde bir aşama kaydettik ama henüz psikolojik eşiği aşabilmiş değiliz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Ekonomik kurtuluş savaşı’ vurgusu bu yüzden çok önemlidir.
Erdoğan bu vurguyu yaptığı konuşmasında,
“Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde yatırım olmayacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur.
Kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerdeki fiyat artışı yatırım, üretim, istihdamı etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü yatırımda, üretimde, istihdamda artışa yol açar” demişti.
Aslında Erdoğan, Pandeminin başlarında sürekli “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyerek bazı şeylerin işaretlerini veriyordu.
Şimdi o konuşmasının önemli noktalarını, gelinen noktayı göstermesi ve sonrasına işaret etmesi bakımından yeniden hatırlayalım;
“Salgın sürecinde hızlanan gelişmeler ekonomide yeni bir seyre evrildiğine işaret etmektedir.
Araştırmalar, Amerika'daki şirketlerin yüzde 17'sinin aldıkları kredilerin faizini bile ödemeyecek durumda olduğunu gösteriyor.
Gelişmiş ülke ekonomiler ciddi enflasyon rakamları ile karşı karşıya kalmıştır.
Küresel ekonomide radikal değişiklikler olmadığı sürece faiz artırımına gitmeleri zor gözüküyor.
Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorluyor; Ya ülkemizde eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürerek, yatırım, üretim, büyüme ve istihdamdan vazgeçecek ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacağız.
Ülkemizi eskiden yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz, fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz.
Yatırım, ihracat, büyüme odaklı politikamızda en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Kurun piyasadaki hareketlerini bunun için takipte özellikle kararlıyız.
Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, sonunda ne elde edeceğimizi, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu gayet iyi biliyoruz”
Yatırım ve üretim seferberliğiyle başlatılacak Ekonomik Kurtuluş Savaşı’na evet diyoruz.