İnsanların nasıl bu kadar zalim olabildiği sorusunu, dört ayağı ve kuyruğu bir insan evladı tarafından kesilen yavru köpeğin acısını yüreklerimizde hissettiğimiz günlerde yeniden sorduk birbirimize.
Bu nasıl bir vicdansızlıktı ve bir insan bunu nasıl yapabilirdi…
Dahası, bir Müslüman böyle bir vahşeti, bu zalimliği nasıl yapardı…
16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’nın, cadı avından nasibini alarak cadıların suç ortağı, onların cinleri kabul edildiği için iki milyondan fazla kediyi ateşe verdiği yıllarda, İstanbul’da göç edemeyecek derecede hasta olan leyleklerin tedavilerini ve bakımlarını yapmak için bir vakıf kurulmuştu.
Batı, kedileri yakarken doğunun merhametinden leylekler de nasipleniyordu.
Kedileri telef ettiler, veba salgınına maruz kaldılar.
Fareleri yiyip yok edecek kedi kalmadığı için veba Avrupa’yı kasıp kavurmaya insanları kırmaya başladı.
Kedilerin intikamı…
Haçlı Savaşları sırasında Müslümanların kedilerle iç içe yaşadıklarını görünce, kedilerin cin olmadığına karar verdiler ve ülkelerine ellerinde birer kedi ile dönmeye başladılar.
Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle sadece insanlara değil hayvanlara da merhametli olan bir medeniyet yok olup gitti.
Ne hale geldik?
Bugün batının, merhametin ne demek olduğunu unuttuğu, zulmün, işkencenin, tecavüzün zirve yaptığı, gençliğini uyuşturucu, fuhuş ve alkol ile çürüttüğü çağını kendimiz için hedef olarak belirledik; çağdaş, müreffeh, muasır medeniyetler seviyesine ulaşacağız diye yüz yılımızı ziyan ettik.
Hâlbuki biraz daha yakından baksaydık görürdük; batının tarihi zulümlerle, cinayetlerle, tecavüzler ve katliamlarla dolu…
Ben ‘batı’ ile ‘medeniyet’ mefhumlarının yan yana kullanılmasından oldum olasıya hoşlanmam.
Medeniyet kelimesinin kökünün Peygamberimizin kurduğu şehir olan ‘Medine’den geldiğini hatırlayınca, batının kurduğu, geliştirdiği, yücelttiği her neyse medeniyet olmadığı da ortaya çıkmış oluyor.
Bugün Bir Buçuk Milyarlık İslam âlemi, vahşi, zengin, şımarık ve acımasız batı dünyasının zulmü altında inim inim inliyor.
Tarihin her döneminde yaptıklarını Osmanlı’yı yıktıktan sonra, Müslüman ülkelerde de uygulamaya koydular.
Yeraltı zenginliklerini, yetmedi yerüstü zenginliklerini o da yetmedi insan kaynaklarını sanayi devriminden beri ülkelerine taşımaya devam ediyorlar.
İslam ülkeleri imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağın…
Yüz yıl var ki sabır tesbihlerine bir imame, başlarına bir imam arıyorlar…
İslam âleminin batının bu boyunduruğundan kurtulabilme ihtimali olduğuna bütün kalbimle inanıyorum.
Sadece üzerlerindeki ölü toprağından silkinmelerine ihtiyaçları var.
Bunun için de bir kurtuluş iradesine ve güçlü, dirayetli bir lidere…
Türkiye tarihi mesuliyetini yüz yıllık rehavetinin ardından yeniden hatırlamış, bu yolda mücadelesini başlatmıştır.
Önümüzdeki yıllarda, İslam âleminin lideri Türkiye’nin 15 yıllık bu mücadelesini aynı kararlılık ve azimle sürdürebilmesini ümit ediyorum.
Vesselam…
Recep Yazgan