‘Bir kültür iktidarı kurmak istiyor muyuz’ veyahut ‘Bir kültür iktidarı kurma gücü ya da cesaretine erişebilmiş durumda mıyız?’
Değiliz ve ne istediğimizi dilimizin ucuyla söylemekten başka bir şey yaptığımız yok maalesef.
Neden böyle düşünüyorum?
Geçen yıl, Kültür ve Turizm eski Bakanı ve AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı Samsun Dost Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin davetlisi olarak geldiği Samsun’da ‘Açık bir Metin Olarak Şehir’ konulu bir konferans vermişti.
Konferanstan sonra akşam yemeğine geçildi.
Samsun Valisi Osman Kaymak, Nabi Hoca’nın dünürü OMÜ’nün eski Rektörü Hüseyin Akan ve iki belediye başkanı da vardı masamızda.
Vali Bey, belediye başkanlarına bir fikir olabilmesi düşüncesiyle Nabi Hoca’ya, ‘Belediyelerin nasıl bir kültürel faaliyet icra eylemeleri gerektiğine’ dair bir soru sordu.
Ben de sayın valinin sorusundan devamla mevzuyu genişleterek, AK Parti iktidarının toplu konut kurumu TOKİ’nin konut inşa ederken İslamî hassasiyetlere önem vermediğini, 60 yaş üstü Müslümanların evlerinde abdest alabilmeleri için 80 - 90 santim yüksekliğindeki lavabolara ayaklarını kaldırabilmede çok zorlandıklarından bahsettim.
Ve TOKİ’nin devletin imkân ve yetkilerini kullanırken Avrupa’dan tornistan projeleri kopyalayıp, yapıştırarak projelendirmekten ziyade İslamî hassasiyetlerin ön plana çıkartıldığı İslamî mimariye öncülük etmesi gerektiğinden dem vurdum.
Nabi Hoca’nın söze başlar başlamaz ilk cümlesi ‘İslamî mimari yoktur’ oluverdi.
Eski Rektör Hüseyin Akan da Nabi Hoca’nın sözlerini benim kaygılarımın “mimariyle alakası olmadığını ve meselenin ergonomik dokunuşlarla halledebileceğini” söyleyerek destekledi.
Nitekim bazı firmaların yaşlıların abdest almalarını kolaylaştıracak eviyeler ürettiğini ekledi.
İslamî mimari yoksa konuşulacak pek bir şey kalmadığı ve mevzuyu uzatmamak için sessiz kaldım.
Fakat Nabi Hoca’nın “İslam mimarisi yoktur” sözü hala kulağımda çınlamaktadır.
Zira İslam mimarisi yoksa İslami musiki veyahut İslami resim; hat, tezhip vesair, hülasa İslami sanat da olmamalı değil midir?
Hâlbuki İslami düşünce diye bir şey varsa ki var, İslami sanatın da var olması bir şekilde neşet etmiş olması gerekir değil mi?
Ve İslami düşüncenin, eşya ve olayların hakikatine vardıktan sonra onları şekillendirmek, biçimlendirmek ve yönlendirmek gibi iddiaları uhdesinde taşımadığı düşünülebilir mi?
Müslüman yaşadığı çevreyi İslam’a uygun hale getirmek için gayret sarf etmeyecekse ya ne yapacaktır.
Nihayet kültür ve sanat denilen şey bu gayretin bedihi başlangıcı ve tabii neticesi değil ise nedir?
Kültür iktidarı kurmak işi partilerin becerebileceği şey değildir.
Bir kültür iktidarı için yola çıkılacaksa, yoldan önce tanımlarda uzlaşabilmek iktiza edecektedir.
Kültür iktidarının nesi ve nasılı üzerinde kafa yormak isteniyorsa, bunun İstiklal Marşı Derneği çevresi ve Büyük Doğu taifesiyle birlikte yapılmasının daha müspet sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim.
Recep YAZGAN