Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un, “Beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz” diyerek Türkiye’de ABD merkezli vakıflardan fonlanan bazı medya kuruluşlarını eleştirdikten sonra İletişim Başkanlığı, 'Etkin Kriz Yönetimi' projesinin AB’den 30 Bin Euro hibe aldığı ortaya çıkmıştı.
Altun, Soros’un vakıflarından fonlanan medya kuruluşlarını, “Bazı yabancı liderlerin Türk siyasetini dizayn etme gayretlerini açıkça ifade ettiği ortamda, yabancı devlet ve kuruluşun medya sektörüne çeşitli fonlar sağlamasını söz konusu çıkar ve hedeflerden bağımsız yorumlayamayız. Kimsenin şüphesi olmasın ne basın özgürlüğü ne başka bahaneyle demokrasimizi kimsenin masasına meze yaptırmayız. Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz” diye eleştirmişti.
Altun’un sözlerinden, yabancı devlet veyahut kuruluşlardan sadece medya sektörü fonlanamaz sonucuna mı ulaşmalıyız?
Öteden beridir AB, Türkiye’de ayrımcılığı, etnik farklılıkları, cinsel tercihleri öne çıkartan sivil toplum kuruluşlarına fazla destek sağlıyor.
Soros’un vakıfları tarafından desteklenen feminist kadın dernekleri veyahut eşcinsel hareketler aynı şekilde AB Hibe Fonlarından destek alıyor.
Soros’un vakıflarından destek aldı diye eleştirilen medya kuruluşları AB Hibe Fonlarından destek aldığında eleştirilmiyor.
Soros’un vakıfları Türkiye’de ‘Beşinci Kol Faaliyeti’ yapıyorsa verildiği yerlere bakarak aynı eleştiriyi AB Hibe Fonları hakkında neden yapmıyoruz?
Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, AB Hibe Destekli ‘İnsan Haklarının Korunması, Desteklenmesi Kapsamında Ombudsman’ın Rolünün Güçlendirilmesine Yönelik Teknik Destek Projesi’yle şehir şehir dolaşıyor.
Oysa;
Rize'nin İkizdere ilçesi Şimşirli köyünde, 350 Bin Euro tutarındaki AB Hibe Fonunu köylüler “Avrupa Birliği kimdir, bize neden para versin? Avrupa Birliği Hıristiyan'dır. Biz parayı istemiyoruz” diyerek reddetmişlerdi.
İlçe müftüsünün, “Hibeyi engelleyenler kesinlikle haksızdır. Madem onlar böyle fondan bize para aktarmak istiyor; dini yönden sakıncası yoktur.” ‘fetvası’ vermesine rağmen…
2019 yılında, “Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının etkin korunması” hedefiyle hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde;
“Türkiye, AB üyeliğini stratejik hedef görmekte ve katılım sürecine bağlılığını korumaktadır. Türkiye’nin AB bütünleşmesi, AB’nin temelinde de yer alan evrensel değerlerin yansıması olmakla kalmayıp, uluslararası barış ve istikrarın sağlanması bakımından da tarihî dönüm noktası olacaktır. Bütünleşme, aynı zamanda kültürel zenginliği sağlayarak farklı anlayışların birlikteliğine ve Avrupa ortak hukukunun birlikte geliştirilmesine vesile olacaktır” deniliyor.
Türkiye - AB ilişkilerini evrensel değerlerle bütünleşme olarak tanımlıyor, Batılılaşma yolunda atılan her adımı ince eleyip sık dokumuyorsak;
Türkiye Yüzyılı ola-bile-mez!...