İngiliz Parlamentosu Müstemlekeler Bakanı Gladstone elindeki Kur’ân-ı Kerim’i sallayarak şöyle demişti;
“Bu kitap Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakikî hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız; ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız veya onları Kur’ân’dan soğutmalıyız.”
Lozan müzakereleri devam ederken İngiliz Murahhas Heyeti Reisi Lord Gürzon da, “Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur. Biz de kendisine dilediğini veririz” demiş ve devam etmişti;
“Otuz sene sonra gelecek neslin kendi eliyle Kur’ân’ı imha etmesini sağlayacak bir plan yapalım.”
Ve yaptılar.
Plan Kur’an ile Türklerin arasındaki bağı koparmaktı.
Nasıl hayata geçirileceğine dair fikri bulmak için de çok fazla düşünmelerine ihtiyaç yoktu.
Çünkü fikrin nüvesi Tekvin 11. Bab’ta gizliydi;
“Ve bütün dünyanın dili bir ve sözü birdi. Ve vaki oldu ki, şarkta göçtükleri zaman Şinar diyarında bir ova buldular ve orada oturdular. Ve birbirlerine dediler:
Gelin kerpiç yapalım ve onları iyice pişirelim. Onların taş yerine kerpiçleri ve harç yerine ziftleri vardı.
Ve dediler:
Bütün yeryüzü üzerine dağılmayalım diye bir kule bina edelim ve kendimize bir nam yapalım.
Ve adem ve onların hepsinin bir dili var; ve yapmaya başladıkları şey budur ve şimdi yapmaya niyet ettiklerinden hiçbir şey onlara men edilmeyecektir.
Gelin, inelim ve birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini orada karıştıralım.
Ve Rab onları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı.
Ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı bunun adına Babil denildi; çünkü Rab bütün dünyanın dilini orada karıştırdı” [Tevrat, Eski Ahit, Bap, 11/1-9]
Türklerin elinden Kur’an’ı almak yerine onu anlayamaz hale getirmek için dilimizi karıştırdılar.
Türkçeyi bozdular.
İsmet Özel’e göre daha ileri gittiler (ya da daha da geri) önce ahengimizi bozdular;
“Kasıt Türk milletini yok etmek olduğu için önce onun musikisinden başladılar. Türk musikisini yok ettiler. Şimdi de sıra lisânın tamamen mahvına geldi” Türk'ün Dili Kur'an Sözü - önsöz
Ahengimizi yani musikimizi yok etmek için ise Türk müziği yerine Türk topraklarını ‘Ağlama Duvarı’ haline getiren arabeski icat ettiler.
Kur’an ile Türklerin bağını nasıl kopardıklarına birkaç örnek vermek istiyorum;
Taburcu Olmak:
Biz Türkler bedenimize bir arız olan hastalıktan dolayı hastanede tedavi olduktan sonraki çıkış ameliyesini, ‘taburcu olmak’ şeklinde adlandırırız. Sıhhatimize kavuştuktan sonra gideceğimiz yer ordu – milletin bir unsuru ve Allah’ın kılıcı olmanın gereği olarak taburumuzdur. Namazdaki safımıza katılır gibi taburumuza katılırız. Eli kılıç tutup da safımıza, ordumuza, taburumuza katılmayanlar dünyaya dalıp giden zavallılardır.
Şifayı kapmak:
Biz Türkler hastalarımıza ‘Allah Şifa versin’ diye dua ettiğimizde, gerçekte onunla bir an önce hastalıktan kurtulmasını değil, ahret menfaatini gözeterek, hastalığı dolayısıyla şefaate mazhar olmasını talep etmiş oluruz. Ayni şekilde üşütme, grip gibi küçük rahatsızlıklar için ‘şifayı kaptım’ deriz. Zaten Türklüğümüz asıl olanın ne olduğunu tanımak ve asaletin icap ettirdiği şeyi talep etmekle, dünya ve ahret yurdunun neye tekabül ettiğinin farkına varmakla kaim değil mi?
Fena;
Biz Türkler bed, kötü, pis olan şeye ‘fena’ deriz. Bizim itikadımızda ve lügatimizde beka alemine, baki olana mahsuz ve müteallik olmayan her şey kötüdür, fenadır. Ana dilimiz olan lisan-ı Arabi’de fena kelimesi yokluğa tekabül eder. İslam davasını yüklenip götürmekle layık görüldüğümüz itikdi zenginlik, önceden ham halde bulunan fena kelimesini hakiki çehresine kavuşturmuştur. Asıl olan dar’ul bekadır ve bunun dışında kalan her şey fenadır. Mükellefiyetimiz fena olan şeyi bilmek ve tesirsiz kılmaktır.
İyi;
Biz Türklerin ‘iyi’ (İslam harfleriyle ‘Eyi’) diye bildikleri şey; eyen, yani ağan, göğe ağıp da Allah katında kıymeti bir kıymeti haiz olan şeydir.
İtikadımız, dolayısıyla lisanımız bize, ‘bir şey iyiyse ancak Allah katında iyi olduğu için iyi, değilse kötü’ olduğunu söyler.
Onun için Allah’ın ‘iyi’ demediği bir şeye kendi hevamıza uyarak ‘iyi’ demeyi hududullaha bir tecavüz sayarız ve düşmanımız belleriz.
Yararlanılan kaynak: Cafer Berçin – Hanyalı Konya Dergisi
Recep YAZGAN